Benim iki dünyam: Caran d’Ache

7 Mayıs 2023

Caran d’Ache markasının ismi ayrı bir güzel ve Türkçeyle derin bir bağı var: Rusça kalem anlamına gelen “karandaş” sözcüğü kurşunkalemin temel malzemesi olan grafit için kullanılan Türkçe “kara taş” kelimesinden geliyor. Caran
d’Ache halen bir aile şirketi, 1930’lardan bu yana şirketin yönetiminde yer alan ailenin dördüncü neslini temsil eden Carole Hubscher tarafından idare ediliyor.

Caran d’Ache’ın kaliteli kalemleri ünlüdür ama yazar çizer ve düşünür takımı için arzu nesnesi olan kollu kalemtıraşları da çok sevilir. En bilinen modellerinden biri olan 844 isimli tükenmezkalem, bir görenin bir daha unutamayacağı tasarımıyla her zaman dikkat çeker. Zaten bu köşeli tasarım mürekkep şişelerinden dolmakalemlere kadar farklı Caran d’Ache ürünlerinin imzasıdır, altıgen şekli gördüğünüzde markayı uzaktan tanırsınız.

Caran d’Ache, Timegraph

Sıfırdan zirveye

Peki Caran d’Ache’ın kol saatleri ürettiğini biliyor muydunuz?

Yazının Devamı

Sabır saati

30 Nisan 2023

‘Zamanın Görünen Yüzü: Saatler’ başlıklı 2009’daki unutulmaz sergide, 25 Mayıs 2012’de muhteşem bir davetle yeniden gözlere şifa veren Topkapı Sarayı saat koleksiyonunda ve Dolmabahçe Sarayı Saat Müzesi’nde gördüğüm saatler arasında aklımdan çıkmayan bazı şaheserler var. Mevlevi saat ustası ve muvakkit Ahmed Eflâkî Dede’nin yaptığı saatleri unutamıyorum, muazzam bir ustaymış, saatçilik tarihimizden kuyruklu bir yıldız misali ışık saçarak geçmiş gitmiş. Sonra oğlu Hüseyin Hakî de çok iyi işler yapmış, Mehmed Şükrü ve Süleyman Leziz gibi ustaların saatleri de var ve bu saatler de sanki zamanın daha geniş olduğu başka bir dünyadan gelmiş gibi duruyordu. 

Bu eski gibi duran ama taze bir dünyadan haber veren saatlere baktığım vakit memlekete, doğduğum büyüdüğüm şehre bunca zaman hep dışarıdan bakmışım da sanki ilk defa içeriden görüyormuşum gibi hissediyorum. Çeviri bir eser gibi değil de Abdülhak Şinasi Hisar’ın elleriyle yazdığı bir romanı okuyormuşum gibi.

Yazının Devamı

Kaplumbağa saatler ve Zahar Pavloviç

23 Nisan 2023

Dahi fizikçi Stephen Hawking, ‘Zamanın Kısa Tarihi’ adlı kitabının ilk paragrafında eğlenceli bir öykü anlatır: “Günlerden bir gün ünlü bilim insanı (söylentiye göre Bertrand Russell) astronomi üzerine halka açık bir konferans veriyormuş. Dünya’nın Güneş etrafında, Güneş’in de galaksi denen uçsuz bucaksız yıldızlar kümesi etrafında nasıl döndüğünü anlatmış. Konuşmasının sonunda salonun en arkasında oturan ufak tefek yaşlı bir kadın ayağa kalkmış ve ‘Bütün söyledikleriniz saçma sapan şeyler. Aslında, Dünya devasa bir kaplumbağanın sırtında duran düz bir tabak gibidir’ demiş. Bilim insanı ise gülümseyerek: ‘Peki, ya kaplumbağa neyin üstünde duruyor?’ diye sormuş. Yaşlı kadın ise, ‘Sen çok akıllısın delikanlı, çok akıllı ama ondan aşağısı hep kaplumbağa zaten!’ demiş.”  

Ben de hangi saate baksam aklıma işte bu öykü geliyor. “Saatlerin hepsi birer kaplumbağa” diyorum ve kaplumbağalar dayanıklı kabuklarının

Yazının Devamı

Rüyalar Sarayı

16 Nisan 2023

Londra’da bulunan antik Çin sanat eserleri konusunda dünyaca tanınmış Eskenazi galerisinin sahibi, Paul Cézanne hayranı ve İstanbul doğumlu Giuseppe Eskenazi’nin çok sevdiğim bir sözü var: “Cézanne, bakmaya hazır olan herkese çok şey vermiştir.” 

Aynı şey saatler için de geçerli. Yazar Şule Gürbüz bir dergide “Elektronik saatler çıktı ama mekanik saatin yerini almadı. Mekanik saat her zaman için daha pahalıdır, elde etmesi daha zordur. Ona ulaşmak daha görgü, daha kültür ister, başka türlü bir insan ister” diyordu. 

Tombul bir saat 

Sözü benimle yaşıt saatime getireceğim. 1970’lerin başında üretilmiş dikdörtgen biçimli mekanik bir Tissot (Seven Automatic). Kasası ayna gibi parlatılmış tombul bir saat. Zor günler geçiren emektar saatimi bakım ve tamir için Tevfik Aydın’a bırakmıştım. Saat müthiş bir bakımdan geçti, kadranı yenilendi, mekanizması elden geçti filan derken tekrar eskisi gibi çalışmaya başladı. 

Tissot’mu ne zaman

Yazının Devamı

Kitap sanatları veya ‘Zeren Tanındı Armağanı’

9 Nisan 2023

Eğer kapağı koruyan bir şömizi yoksa çok sevdiğim değerli kitaplar için kalınca bir kâğıttan şömiz hazırlıyorum. Şömiz, Fransızca gömlek anlamına gelen bir sözcük olan chemise’den Türkçeye gelip yerleşmiş. Gerçi henüz bu konuda iyi değilim, yaptığım bütün şömizler çok amatörce görünüyor ama olsun hevesliyim. Bence bütün iyi kitapların şık bir “gömleği” olmalı. “Zeren Tanındı Armağanı” da bu türden çok kıymetli bir eser. 

Armağan kitap, adını taşıyan kişiye duyulan saygıyı ve sevgiyi gösterir ve içinde birçok ciddi makale yer alır. “Zeren Tanındı Armağanı” kapağında görülen “İslam Dünyasında Kitap Sanatı ve Kültür” ibaresi bulunuyor. Hiç şüphesiz benim gibi bu konunun meraklılarını cezbedecek bir alt başlık. 

Günümüzde kitaplar dümdüz basılıyor, zaten “baskı” demek el emeğinin azaldığını, otomatik yapılan işlemlerin çoğaldığını ifade eder. Dolayısıyla “kitap sanatlarını”

Yazının Devamı

Gözyaşları ve Azizler*

2 Nisan 2023

Yıl 1994, Milliyet gazetesinin binasından içeriye girdim, danışmada bulunan Zehra Hanım’dan onay aldım. Sonra geniş bir alanda ilerledim ama birkaç adım atar atmaz iki üç katlı büyük bir bina yüksekliğinde dev bir baskı makinesiyle karşılaştım ve hayretler içinde kaldım.

Sonradan bu manzaraya alıştım. Akşama doğru insan boyunda kâğıt bobinleri getirilir günün ilerleyen saatlerinde gazete baskıya girerdi. Dev bir camekanın arkasından yıldırım hızıyla bobinden yükselen kâğıdın dönerek ilerleyişini izlemek müthiş zevkliydi. Baskı aşamasından sonra sayfaların hızlıca kesilip katlanıp gazete formuna dönüşümünü sonra yine binlerce gazetenin hızla arka tarafa doğru dörtnala koşturmasını, gazetenin logosunun gözle takip edilemeyecek şekilde binlerce kez geçit töreninde bulunmasını ve nihayet paketlenip kamyonlara götürüldüğü yere doğru uzaklaşmasını görmek zihnimde tuhaf bir karıncalanma oluştururdu.

İpekçi’nin fotoğrafı

O zamanlar prepress katı vardı, teknik ekipten arkadaşlar ışıklı masalar üzerine eğilip

Yazının Devamı

A4, A5 ve A6 üzerine

26 Mart 2023

"İnsanlar hatırlamak için yavaşlar, unutmak için hızlanırlar” diyen Milan Kundera, “Yavaşlık” adlı kitabında yavaşlamanın getirdiği yoğun duyguların günlük hayatımızdaki yokluğu üzerine düşünüyordu. Not almak için de yavaşlamaya ihtiyaç var. Bence küçük bir defter, yavaşlamak ve yoğunlaşmak için yeterli.

En sevdiğim defter boyutu ise A6, yani bir A4 kâğıdını iki defa katlayınca elde edilen alana sahip defter türü. Cep telefonu boyutlarındaki bu tür defterlere seyahat defteri de deniliyor. Müthiş yararlı bir icat. Bir A6 defteri küçüktür, mütevazıdır, hafiftir, yazmak için özel bir yer aramaz, hemen her durumda yazı yazmak için en ideal defter boyutudur.

A6 defterlerini yazmak için küçük bulanlara defter uzmanı Ali İkizkaya’dan öğrendiğim bir yöntemi öneriyorum: Defteri dikey değil yatay kullanın, böylece A5 boyutunda bir alan elde edersiniz.

Ancak iyi defter bulmak zor. Her fırsatta kırtasiyeleri geziyorum ve defter bölümlerine uğruyorum. Kapak bir

Yazının Devamı

Parçalanmış zaman

19 Mart 2023

2015’te Borusan Contemporary’de düzenlenen “Görünenin Ardındaki” başlığını taşıyan sergide Michal Rovner’in “Parçalanmış Zaman” adını verdiği bir ton ağırlığındaki dev eserini gördüğümden beri unutamıyorum. Diğer eserler de çok iyiydi ama “Parçalanmış Zaman” bambaşka bir seviyedeydi. 

Michal Rovner’in 1 ton ağırlığındaki “Parçalanmış Zaman” isimli çalışması (2009)

Eser, tıpkı Şule Gürbüz’ün, “Coşkuyla Ölmek” isimli kitabının 120. sayfasında altını çizdiğim “Önümde sayısız zaman ve ben bütün perişanlığımla bu zamanların arasında vardım” cümlesinin cisimleşmiş hali gibiydi. 

Michal Rovner müthiş bir sanatçı, tek bir eserle insanlık tarihi, hafıza ve zaman üzerinde düşündürebiliyor. Arkeolojik bir kalıntı gibi duran ve akrebi-yelkovanı kayıp bozuk bir saatin kadranına benzeyen taşın yüzeyindeki desenler aslında taşa kazınmış değildi, taşa yansıtılan bir projeksiyondu. Çemberlerdeki çıkıntılar ise tıpkı bir

Yazının Devamı