Önceleri yazı yazmak isteyenler dizlerinin üzerinde, yerde veya birkaç santimetre yüksekliğindeki kısa ayaklı tablalarda yazıyordu. Sonra Leonardo da Vinci’nin öncülük ettiği yüksek masalarda ve ayakta çalışmak moda oldu...
Yazı araç gereçleri arasında kâğıt, mürekkep ve kalem sayılır ama masa herkesin düşündüğü ilk şeyler arasında yer almaz. Ancak çalışma masası kendine özgü kuralları olan başka bir dünyadır. Mesela tablanın yüzeyinin kalemle ve kâğıtla iyi anlaşması için ne çok sert ne de çok yumuşak olmaması gerekir ki üzerinde rahatça yazı yazılabilsin.
Aşiyan Müzesi’nde Tevfik Fikret’in masasını ilk gördüğüm günü unutamıyorum. Şair o masanın üzerine eğilmiş orada yazı yazmıştı. O masa canlı gibiydi, titreşimleri hissedebiliyordum. Güzel masalar insanda coşku uyandırır. Geçtiğimiz yıl Contemporary İstanbul sanat fuarını gezerken de olağanüstü güzellikte bir masa görmüş ve onu bir sanat eseri sanmıştım. Edip Cansever’in
Yazı, sessizliğin mütevazı taşıyıcısı ve düşünen insanların ilacı, kırtasiyeler de yazının kalesi ama zamanın gürültüsü köklü kaleleri bile deviriyor.
İstanbul’da, Sirkeci’de en sevdiğim kırtasiyelere doğru yavaş yavaş yürürken aklıma geçenlerde okuduğum bir haber geldi. İrlanda’nın en eski kırtasiyelerinden birinin kapanışı ile ilgiliydi bu haber. Dublin’de 1927’den beri hizmet veren ve bir aile işletmesi olan Pen Corner, pandemi ve yüksek kira bedeli nedeniyle 31 Mayıs’ta kapılarını ebediyen kapatacakmış.
19. yüzyılın sonlarından kalma altı katlı bir binanın köşesinde yer alan Pen Corner, çeşitli yazı araç gereçlerinin yanında adından da anlaşılacağı gibi daha çok kalem satıyordu. Tamir ve bakım hizmetlerinin de sunulduğu 1920’li yıllardan kalma ahşap çekmeceleri ve vitrinleriyle süslü iç mekân neredeyse hiç değişmeden günümüze kadar gelmiş tarihi kırtasiyeden kalem alanlar arasında Grace Kelly, Cary Grant gibi film yıldızları, Elvis Costello, Kurt Cobain gibi müzik
Geçmişte var olan pek çok alfabe ve yazı sistemi zamanla kaybolup gitti. Voltaire yazı için “sesin resmi” demiş ama elbette yazı bu tanımdan çok daha fazlası
Geçen gün bir internet sitesinden mesaj geldi, özetle e-posta hesabımı açalı 23 yıl olduğu için beni tebrik ediyor ve yüzde 50 indirimle 3 aylık “plus” abonelik hediye ediyorlarmış. Ancak bundan 23 yıl önce yazdığım e-postalara ise ulaşamıyorum, silinmiş. Oysa “söz uçar yazı kalır” demiyorlar mıydı?
1564-1642 yılları arasında yaşamış astronom, fizikçi, matematikçi ve mucit Galileo Galilei, bir tarihte, “Kâinat dediğimiz kitap, yazıldığı dil ve harfler öğrenilmedikçe anlaşılamaz. O, matematik dilinde yazılmış; harfleri üçgen, daire ve diğer geometrik şekillerdir. Bu dil ve harfler olmaksızın kitabın bir tek sözcüğünü anlamaya olanak yoktur” demiş. (Bu sözlerin ışığından bakınca, Henri-Cartier Bresson’un çektiği fotoğraflardaki geometrik düzeni düşünüp sadece tabiatın değil, her şeyin benzer bir
Bir hafta sonra kapılarını açacak yeni Montblanc Müzesi’nde 412 yazı gereci, 167 vitrin, 28 dijital ekran, 7 yazı masası ve yazmayı seven insanlar bulunacak
Yazı araç gereçlerinin en ünlü firması Montblanc 1906’dan beri yazmayı seven insanlara kaliteli ürünler sunmanın yanında kültür ve sanata verdiği önemle ayrıcalıklı bir konumda duruyor. Yeni Montblanc Müzesi, Mayıs’ta açılacak ve eskisinden daha büyük çaplı bir çekim alanı oluşturması bekleniyor.
Almanya’daki şirketin Hamburg şehrinde, yani doğum yerinde bulunan yapının isminde müze ibaresi yok, son derece sade bir düşünce ile “Montblanc Haus” yani “Montblanc Evi” denmiş. Aslında Hamburg’un Sternschanzen semtinde içinde küçük bir müzeyi de barındıran bir “Montblanc Haus” bulunuyor. Montblanc’ın genel merkezine ev sahipliği yapan bu tarihi bina 1930’lardan 1980’lerin sonlarına kadar hem üretim hem de yönetim merkezi olarak faaliyet gösteriyordu.
Montblanc, yeni müze binası
Scrikss 419, akrilik reçine gövdesiyle, şeffaf mürekkep seviye penceresi ve F (ince) ile M (orta) arası güzel ucuyla ülkemizde üretilmiş belki en usta işi giriş seviyesindeki yerli bir dolmakalem
Geçen gün şair arkadaşım Nihat Ateş heyecanla “Scrikss 419'un yeni uçları kuğu gibi olmuş!” diyerek haberi verdi. Şaşırdım. Aklıma çok sevdiğim yazar Şule Gürbüz’ün “Öyle miymiş?” kitabı geldi. Sonra kitaptan ezberlediğim bir cümle: “Yeniyiz zannedende yeniye hiç yer yok, insan eski bir tekrar, eski bir ezber.”
Yine de merak bu ya konuyla ilgili hiçbir şey duymamıştım o yüzden hemen sorgulamaya başladım. Öncekilerle aradaki farkı öğrenmek istediğimde, Nihat “Bir kere ayar değişmiş” dedi. Detayları da anlattı ve yeni uçların önceki 419’larla kıyaslanmayacak bir yazım deneyimi sunduğunu söyledi. Acaba abartıyor mu diye diye düşündüm ama kalem meraklılarının içine bir kez kurt düşmeyegörsün o kalemi görmeden bu cümleleri anlayamayacağımı biliyordum.
Sc
İyi kalemlerin gövdesi reçineden yapılır. Reçine sıcak dokunuşuyla mükemmel bir malzeme. Visconti ise ilk kez 2010’de reçineye aktif Etna yanardağından alınan lavları katarak çok daha iyi bir malzeme elde etti ve koleksiyona Homo Sapiens (modern insan) adını verdi. O zaman kalemseverlerin en çok konuştuğu olaylardan birisiydi. Yıl 2012 olmalı, düzenlediğim ilk kalem sohbetlerinden birine katılan Doç. Dr. Salih Bıçakçı çantasından bir Homo Sapiens çıkarmıştı. Elbette herkes kaleme bayıldı. Ucun yumuşaklığı, mürekkep dolum sisteminin güzelliği, klipsi ve kapağın kendine özgü kilitlenme biçimi beni de etkilemişti. Ancak her şeyden daha güzel olan şey kalemin gövdesinin verdiği o garip his: Bir canlıya mesela siyah bir ata dokunmak gibiydi. Sanki parmaklarınızın dokunduğu yüzey bir deriymiş ve altında bir canlının harekete geçmeye hazır bir gövdesi varmış gibi.
Aradan yıllar geçti Visconti Homo Sapiens koleksiyonuna her yıl yeni kalemler eklendi. 2016’da Visconti kalemlerinin Türkiye temsilcisi Vidal Bahar ile tanıştım.
Madenci nadir rastlanan kitaplardan biri. Yazarı modern Japon edebiyatının büyük yazarlarından biri Natsume Soseki. Kitap ilk kez 1908'de yayımlanmış. Ben de kitabı ilk kez 2018’de yani yayımlandıktan 110 sene sonra okumuştum. Geçen gün yeniden okudum ve yine ilk cümlelerle birlikte kafası son derece karışık (çünkü 19 yaşında) genç kahramanın peşinden tekrar yürümeye başladım. Kitapta olağanüstü olaylar yaşanmasa da bir kere başladıktan sonra Madenci’yi okumayı bırakmak çok zor.
Yeniden okuyorum ama okudukça daha önce okuduğum kitap bu değil galiba diyorum. Her sayfada, hafızası güçlü bir okur olmadığım için ayrıntıları unuttuğumu görüyorum ama söylemek istediğim başka bir şey. İyi bir kitabı ikinci kez okumak başka bir kitap okumak gibi geliyor bana. Artık genç olmasam da benim de aklımdan başka bir coğrafyaya ve zamana uygun benzeri gevezelikler, kararsızlıklar, benzeri tereddütler veya hayatın akışına kitaptakine benzer şekilde bir eşlik etme tutumu var.
İlk kez Matsuo Başo’dan bir haiku okuduğum günden beri başka bir
Sadece ucu için 105 aşama gerektiren Montblanc Meisterstück 149 modelinin fabrikada 18 tonluk basınç altında başlayan ve ses geçirmeyen bir
odada iyi bir kulağa sahip olması istenen çalışanların elinde biten kalite kontrol öyküsü.
Bazı güzellikler işbirliği sonucu ortaya çıkar. Alman teknisyen August Eberstein 20. yüzyılın ilk yıllarında sızdırmazlık teknolojisine sahip üstün nitelikli yazı gereçleri serisi oluşturmak için Hamburglu girişimciler Alfred Nehemias ve Claus Johannes Voss ile işbirliği yapmıştı. Bu güç birliğinden doğan Montblanc, çağının en önemli markalarından biri oldu ve öylesine kaliteli işlere imza attı ki dokunduğu herkeste bir iz bıraktı. Mesela efsanevi ve ikonik bir kalem dendiğinde hemen her kalemsever hiç düşünmeden ilk sırada efsanevi Meisterstück 149’u sayar. (Bu tombul siyah kalemi bir görenin bir daha unutması zordur.)
Mart başında Montblanc firmasının yeni kreatif direktörü olarak göreve başlayan Marco Tomasetta (daha önce Prada, Louis Vuitton ve Givenchy'de çalışmış) verdiği ilk