Kâğıdın kıvrıldığı yer 

18 Şubat 2024

Gazete, dergi ve kitap okuyanlarla makro (aslında mikro) fotoğrafçılığa ilgi duyanların paylaşacakları ortak zevklerden biri kâğıdın dokusu olabilir. Kaliteli bir kâğıdın yüzeyi ne kadar pürüzsüz olursa yakından bakıldığında durgun bir denizin yüzeyine benzer, bakmaya doyum olmaz. Bu nedenle kimileri çok güzel kâğıtları olan defterlere yazmaya kıyamaz, saklamayı tercih eder. En güzel defterlerde ise incecik olmasına rağmen mürekkebi arkaya geçirmeyen Japon kâğıdı kullanılır.

Japon kâğıdı incecik ve uzun lifli yapısıyla son derece sağlam olduğu için bilinen kâğıtlara benzemez. Birbirinden farklı yöntemlerle üretilen, bu nedenle birçok türü bulunan Japon kâğıdı 1300 yıldır sürgülü kapı perdelerinden sandaletlere, kaligrafiden kitaplara kadar hemen her alanda kullanıldı.

Japon kâğıdı (Türkçe Vaşi, İngilizce yazımıyla Washi) inanılmaz ince bir kâğıt ama metrekaresi 1,6 gram ağırlığında ve 0,02 milimetre inceliğiyle yarı saydam olan Tosa Vaşi ise incenin de incesi bir kâğıt türüdür, bu nedenle

Yazının Devamı

Bir labirent olarak kitap

11 Şubat 2024

Yazar ve akademisyen Umberto Eco’nun “Gülün Adı” (1980) isimli ünlü romanında, Fransisken soruşturmacı William ve çırağı Adso katili ararken mutfaktaki gizli geçitten manastır kütüphanesine girerler. William ve Adso, şaşkınlık içinde karmaşık bir sisteme sahip bu dini kütüphanede Aristo’nun gülmeyi öven kitabının da bulunduğu bir dolu yasaklı kitabı da keşfeder.  

Kahramanlarımız birbirine merdivenlerle bağlanan birçok odanın bulunduğu labirent şeklinde tasarlanmış bu kütüphanede eğer dikkat etmezlerse rahatlıkla kaybolacaklarını anlayıp dehşete düşerler.  

Eco, kitaptaki labirent bölümü için epeyce uğraşmış: “Bir başka ilginç olay da labirent olayı oldu. Bildiğim bütün labirentler –elimde Santarcangeli’nin güzel araştırması da vardı- açık labirentlerdi. Bunlar oldukça karmaşık ve dolantılarla doluydu. Ama bana kapalı bir labirent gerekliydi (Siz hiç açık bir kitaplık gördünüz mü?) Labirent birçok koridor ve iç salonlarla gereğinden

Yazının Devamı

Rolex. Esquire. Arkeoloji. Genazino.

4 Şubat 2024

Hollywood filmlerinde klişe bir sahne vardır, gazeteci çocuk bisikletiyle evin önünden geçerken rulo yapılmış gazeteyi fırlatır, havada dönerek uçan gazete bahçeyi geçer ve tam da kapının önüne düşer, sonra bir el eğilir ve gazeteyi alır, bazen de gazeteler orada birikir. İşte bu sahnelere bayılırım. (Gazete dağıtan bir çocuğun öyküsünü anlatan basit ama eğlenceli The Paper Brigade diye tv film de var.)

Dergilerin girişlerindeki ilanlar da böyledir. İyi atıldıysa meraklısının hemen önüne düşer. O yüzden editörün yazısına gelene kadar bu sayfalarda gezinmek hoşuma gider. İlanları hemen geçmem, geçene de sinir olurum. Mecraya uygun ve iyi kurgulanmış ilanları severim. Mesela Milliyet’in çok sevdiğim “Arkeoloji” ekinin arka kapağındaki hem mizah hem ciddiyeti bir arada barındıran İş Bankası ilanları hep arkeolojiyle ilgilidir. Arkasında emek varsa iş güzelleşiyor, bu ilanları düşünen-hazırlayan insanlara bravo diyorum, markaya saygım artıyor.

İşte bu nedenle bir haftadır çantamda taşıdığım ve fırsat

Yazının Devamı

Noma, Kyoto ve dergiler

28 Ocak 2024

Yeni İskandinav mutfağının simgelerinden Noma, Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da şef Rene Redzepi tarafından işletilen üç Michelin yıldızlı küçük bir restoran. Yerel malzemelerle yeni tatlar arayan Noma ilk kez 2003’te kapısını açmış.

Günümüzde yerel ve taze ürünlerle mevsime göre yemek yapmayan gurme bir restoran bulmak neredeyse imkansız ancak Noma’dan önce durum böyle değilmiş. Noma, sadece malzeme kullanımıyla değil, pişirme tekniklerinden dekorasyona ve personelin tavrına kadar her konuda yerel olmaya özen gösteriyor.

İlk açıldığında dalga geçilen Noma, fıkralara konu olan velhasıl kimsenin uzun yaşayacağını düşünmediği bir restoranmış. Yemeklerde yerel olmayan hiçbir ürün (mesela zeytinyağı, limon, karabiber yok) Noma mutfağında kullanılmıyor.

2010, 2011, 2012 ve 2014’te Restaurant dergisi tarafından “Dünyanın En İyi Restoranı” seçilen Noma 2021’de “Dünyanın En İyi 50 Restoranı” sıralamasında yine birinci oldu. Noma her yıl birinci olmasa bile çoğu zaman listede ve ilk

Yazının Devamı

Raketa ve tecrübe okulu

21 Ocak 2024

Raketa deyince aklıma Nejat geliyor. Rus saatlerini çok seven ve biriktiren doktor arkadaşımla 2009’da kurulan Türk Saat Forumu vesilesiyle tanışmıştık. İlk kez onda bir Raketa ve diğer Rus saatlerini görmüştüm, hepsi çok sağlam saatlerdi. İçlerinde en iyi tasarıma sahip saat ise Raketa’ydı.

Raketa, üretilmesi zor olan denge yayı dahil olmak üzere bir saatin bütün parçalarını kendi tesislerinde üretiyor ve kendi mekanizmalarını kullanıyor. Bünyesinde bir saatçilik okulu ve müze bulunan Raketa’nın başarısı övgüye değer. Fabrika turlarıyla üretim aşamaları da meraklılara gösteriliyor.

Gorbaçov’un saati

Raketa saatlerinin üretildiği Petrodvorets saat fabrikası, 300 yıl önce Çar I. Petro (Büyük Petro) tarafından 1721’de lüks eşya üretimi için kuruldu. Fabrikada taş oymacılığı ve kuyumculuk dahil birçok atölye vardı. Bir dönem masa saatleri üreten fabrika 1895’te Talberg markasıyla cep saatleri de üretmeye başladı. 1938’de
saat mekanizmalarında kullanılan yakut

Yazının Devamı

Blancpain, Omega, Swatch ve Ay

14 Ocak 2024

Masaya ilk gerçek dalış saati Blancpain Fifty Fathoms modelinden yola çıkan, Blancpain ve Swatch işbirliğiyle üretilen 2024’ün ilk en havalı ve en karizmatik saati Ocean of Storms’un (Fırtınalar Okyanusu) güzelliğini yazmak için oturdum.

Yazıma başlarken bir yandan Julia Michaels ile Selena Gomez’in birlikte söylediği Anxiety (kaygı) isimli şarkıyı dinleyip nakarat kısmına eşlik ediyor öte yandan marka yönetimi ve bu saatin arkasındaki insan üzerine düşünüyordum. Çünkü bu yeni Blancpain x Swatch saati (teknik olarak bir Swatch) neredeyse kusursuz bir şekilde tasarlanmış. Gerçek bir Blancpain’den 20 kat daha ucuz böyle bir saati üretmek cesaret ve zeka gerektirir.

Swatch Grubu’nu çok seviyorum, en sevdiğim markalar (Longines, Rado ve Tissot) bu grupta bulunuyor. Grubun CEO’su Nick Hayek ise bir dahi. İşbirliği projeleri için itiraz edenler olmuş, “marka değerini düşürmeyin” diyerek aldığı kararlar eleştirilmiş. Ancak hakiki liderlik böyle bir şey; Hayek de aklı başında bir yönetici olarak

Yazının Devamı

Frankenstein saati

7 Ocak 2024

Saatçilik dünyasında son yıllarda Frankenstein saatlerinden çok söz ediliyor. Bilim insanı Frankenstein’in farklı insanlardan bir canavar yaratmasına benzer şekilde, bir Frankenstein saati de iki veya daha fazla saatin parçalarından oluşan bir derlemedir. 

Popüler kültüre maruz kalıp daha sonra kitabı okuyanlar gerçeği biliyor. Cenevre doğumlu bilim insanı Victor Frankenstein’in soyadı zamanla bir ismi olmayan canavara verilmiş ama bu yanlışlık çok isabetli çünkü gerçek canavar onu dünyaya getiren kişiydi ve soyadını taşıması da doğaldı. 

Bilindiği gibi Mary Shelley’nin Frankenstein isimli romanı ilk basımı 205 yıl önce (1818) yapılan bir klasik. Bence sıkıcı ve okuması zor bir roman ama öylesine muazzam bir fikir barındırıyor ki bu tarz “detayları” görmezden geliyoruz. Asıl önemlisi ondan ilham alınarak üretilen farklı türlerde birçok eser var, bu nedenle çıkış noktasını muhakkak okumalıyız. 

Güzel ve çirkin 

Bu arada bir konuyu açıklığa kavuşturmak gerek Frankenstein saatlerin hepsi

Yazının Devamı

Beş boyutlu bir katalog: Saatolog

31 Aralık 2023

Norbert Elias, Zaman Üzerine* isimli kitabında “Tıpkı dilde olduğu gibi, nasıl ki zihnimizdeki tasarım, fiziksel nitelikteki seslerle ya da ses birimlerinin kalıplarıyla kaynaşıp tek bir sembol oluşturmuşlarsa, üç boyutlu mekân ile zamanı bir araya getirerek dört boyutlu bir hareketi tek bir olay olarak sunan saatler, insanların birbirleriyle kurdukları iletişimi de karakteristik bir özellik olarak işin içine katarak beş boyutlu bir model oluşturur” der. İşte Saatolog da böyle bir yayın; hem bir katalog ve saat sözlüğü barındırıyor hem de okurları, saatleri ve “zamanda ustalaşmak” konusuna eğilen bir dergiyi topluca sunan çok katmanlı bir eser.

Birçok insanın emeğinin bulunduğu bu katalog 2012’den beri istikrarlı bir şekilde yayımlanıyor. İlk bölümde İsviçre saatçilik sektörünün efsane ismi Jean-Claude Biver, havada duruyormuş gibi görünen seramik eserlerini çok sevdiğim Alev Ebüzziya Siesbye ve ressam Mehmet Güleryüz ile röportajlar da var. Biver “Öğrenmem uzun

Yazının Devamı