Başbakan’ın huyunu biliyorsunuz.. Beklenmedik bir zamanda ortaya öyle bir konu atar ki toplum günlerce tartışır..
Topluma tartıştırır ama kendisi bir daha o konuyu ağzına almaz.. Geçen yılın son haftasıydı, televizyon söyleşisinde bu huyu kendine soruldu..
Mehmet Barlas, Turgut Özal’dan örnek vererek ‘mahsus mu yapıyorsunuz’ demeye getirdi..
Başbakan gülerek..
‘Bu tartışmalar olmazsa ben Başbakan olamam, zaten öyle bir başlık ortaya koymalısın ki gündemi belirlemelisin’ demişti..
Gerçek şu ki; bizler de her sözün üzerine mal bulmuş Mağribi gibi atladık.. Meğerse Başbakan ‘meşguliyet terapisi’ yapıyormuş!..
Aynı zamanda gündemi çevirme operasyonu..
Örnek isterseniz; çok.. En barizi, en akılda kalanı, en çarpıcı olanı kürtaj ve sezaryen tartışmasıydı..
34 kişinin öldüğü Uludere faciası tartışılırken Başbakan kürtaj ve sezaryen meselesini ortaya atmıştı..
Yanılmıyorsam bir buçuk hafta sadece bu mesele konuşuldu..
Başbakan’ın ‘gündem belirleme’ sözlerinden sonra frene bastık..
En azından ben bastım.. Ne yalan söyleyeyim Başbakan’ın her sözünü ‘gerçek gündem mi, meşguliyet gündemi mi’ tartısına koydum..
Pat diye üzerine atlayıp yalancı gündemin içine düşmemek için temkinli gittim..
Pek çok kişi; frene basmış olacak ki..
Pek çok kişi; du bakalım arkası nasıl gelecek diye beklemiş olacak ki..
Pek çok kişi; ihtiyatlı yaklaşmış olacak ki devreye Siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan girdi..
Dünkü yazısında Başbakan’ın birçok konuda tartışma başlatmasının sadece gündemi değiştirme amacı taşımadığını söyledi..
Başka ne amacı varmış?
Müzakereci demokrasinin gereğiymiş..
‘Yeni dönemde tüm farklılıkların, tüm grupların, tüm azınlıkların sürecin bir parçası olduğu, iktidarı etkilediği ‘çoğulcu’ ve ‘müzakereci demokrasi’ modelleri ön plana çıkıyor’muş..
Hadi hayırlısı...
Çoğunlukçu anlayıştan çoğulcu anlayışa geçsek zaten sorun bitecek.. Demokrasi kültürü kök salacak..
Başdanışman Akdoğan, Başbakan’ın bazı konuları gündeme getirmesini de şöyle açıklamış..
“Gündeme tartışma konuları atmakta amaç sadece toplumu hazırlamak, toplumu yönlendirmek, toplumsal destek bulmak değildir. Toplumdaki farklı görüşleri öğrenmek, onların da kararı şekillendirmesini sağlamak, meselelerin farklı boyutlarını görmek de bir gereğidir. Siyasi düşüncelerin sadece partiler ve siyasi kurumlar tarafından değil, toplumdaki tüm kesimler ve organizasyon tarafından tartışılması önemlidir.”
Yani..
Başbakan bazı konuları sadece gündemi değiştirmek için değil..
Sadece kamuoyunu hazırlamak için değil..
Farklı görüşleri öğrenmek, o fikirler doğrultusunda kararları şekillendirmek için ortaya atıyormuş..
Nerde o günler..
Başdanışman’ın bu yaklaşımı pek inandırıcı gelmedi.. Vaat olarak algıladım...
Niye mi?
Bugüne kadar en hayati kararlar tartışılmadan hayata geçirildi de ondan..
Toplumun haberi olmadan.. Bırakın toplumu, bazılarından iktidar partisi milletvekillerinin de haberi olmadı..
Birçok değişiklik gece yarısı operasyonuyla yapıldı.. Farklı görüşlerin kararı şekillendirmesini geçtim, farklı görüşlerin sesini çıkarması bile istenmedi..
Örnek derseniz 4+4+4 sistemi..
Devasa değişikliği eğitimciler tartıştı mı? Toplum konuştu mu?
Yooo..
Yasa önerisi Meclis’e geldiğinde Milli Eğitim Bakanlığı’nın dahi haberi yoktu.. Paldır küldür kabul edildi.. Alelacele, yarım yamalak uygulamaya konuldu..
Hal böyleyse müzakereci demokrasiden söz edilebilir mi?
Ben edemiyorum..
Başdanışman’ın satırlarını okuyunca heyecanlandım, derinden ‘aah aah’ çekerek keşke olsa dedim..
Bir dönem dillerden düşmeyen ileri demokrasi gibi olmasa..
İleriye gidelim derken birkaç adım geriye düştük ya..
Müzakereci demokrasiye geçerken de bugünleri de arar hale gelmesek..
Bu sefer başarsak..