Mehmet Tezkan

Mehmet Tezkan

mtezkan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ya Meclis’in iradesi bu, yapılacak bir şey yok diyecek.. Milletin vekilleri halka da sormak istedi diye imzayı basacak..
Ya da iade ederek oylamanın tarafı olacak.. Belediye seçimlerini öne almak isteyenlerin yanında yer alacak..
İstemeyenlerin karşısında..
Niye mi böyle düşünüyorum?
Anayasa 368 oyla Meclis’ten geçseydi, Cumhurbaşkanı ne yapacaktı?
Elinizi vicdanınıza koyun söyleyin..
İmzalayacaktı..
360 oyla geçince ne değişti?
Ama ülke gereksiz yere referanduma gidecek.. Yok yere para harcanacak.. Hem de kışın en sert günü, mesela 30 Aralık’ta halk sandık başına gidecek..
Ne için?
Martta yapılacak yerel seçimi kış koşullarından kurtarmak için.. Güler misin ağlar mısın?
*
Peki, başka türlü düşünelim..
Cumhurbaşkanı kışın en soğuk günlerinde sandık kurulmaz diyerek anayasa değişikliğini iade edemez mi?
Eder etmesine, mantıklı olur olmasına da..
Doğru olmaz..
Şundan doğru olmaz..
Milletvekilleri referandum isterken bunun aralık ayında olacağını bilmiyor muydu?
Biliyordu..
Eee..
Şimdi eyvah demenin.. Sürprizmiş gibi davranmanın anlamı yok.. MHP lideri Bahçeli; eskiye dönelim yine Mart 2014’te olsun demiş..
Yani Cumhurbaşkanı veto etsin!..
Etsin de niye etsin?
Hukuki gerekçesinde ne diyecek?
Başaramadılar bir daha denesinler diyemez herhalde!..
*
Neyse!
Gerçek şu.. İktidar partisinin ‘ben yaparım olur’ politikası bir kez daha iflas etti.. Bir kez daha memleketin başına yeni bir dert açtı.. Yeni bir sorun yarattı..
Tabii tabii yerel seçimler öne alınsın diyenler bile şaşkın.. Şimdi kalkmışlar alınsın ama referandumsuz alınsın diyorlar..
İyi de milletvekillerinin özgür iradesi ne olacak?
*
Cumhurbaşkanı’nın da işi zor.. Anayasa değişikliğini geri gönderse bi dert, buyurun referanduma dese bi başka dert..
Memleketçe kırk katır mı kırk satır mı halindeyiz!

Haberin Devamı

Türk futbolu sizlere ömür!
Milli maçı izlemişsinizdir.. Basit bir yenilgi falan değildi.. Futbolun bitişi, çöküşü, dibe vuruşu, iflasıydı..
Ne derseniz deyin gerçek bu..
Hangi takım doğru dürüst futbol oynuyor ki Milli Takım da oynasın.. Hangi takım pozisyon bulmak için rakip alanda çoğalıyor ki Milli Takım da çoğalsın.. Hangi takım rahat gol atıyor ki Milli Takım da atsın..
Bu yazdıklarım da yersiz!.. Spor yorumcularının söyledikleri de anlamsız!..
Ortada futbol olsa bu değerlendirmeler yapılır.. Futbolun F‘si yok..
Biz neden bahsediyoruz ki..
Geçenlerde Beşiktaş için yazdım.. Biraz ağır oldu ama aslında bütün takımlar aynı durumda.. Biraz Galatasaray farklı..
Futbol oynamak istiyor, çabalıyor, enerji harcıyor, yaratıcı olmak istiyor..
Zaman zaman çuvallıyor ama olsun..
En azından sahaya futbol oynamak için çıkıyor.. Diğerleri hikaye!.
2000’lerin anlayışına teslim olmuşlar..
*
Romanya maçından sonra anlaşıldı ki; iki yıl sonraki Dünya Kupası’na katılamıyoruz.. Dört yıl sonraki Avrupa Şampiyonası’nda da olmamayı göze alıyorsak söylenecek laf yok..
Sorunların üzerine yatarak onlardan kurtulamayız..
Futbolumuz dibe vurdu..
Takkeyi öne koyup düşünmenin zamanı geldi..
Dibin dibi yok derler ama var!..

Haberin Devamı

Uzaklar Antarktika’da..
Geçen hafta pazartesi günü TRT Türk’ü açtım; Uzaklar belgeseli vardı..
Uzaklar, Osman Atasoy’un teknesi.. Daha önce dünya turu atmıştı.. Şimdi Antarktika’ya gitmişlerdi; belgesel yapmışlar..
Ne zorluklarla çektiklerini biliyordum.. Atasoy ve eşinin Arjantin’deki hazırlığı aylar sürmüştü.. Hadi yiyecek neyse de soğukla başa çıkmak zordu.. Tekneyi baştan aşağı yenilediler.. Üç aylık erzak koydular, ekmek pişirecekleri ortası delik pasta tenceresini bile ihmal etmediler..
Nerden biliyorsun dersen..
Belgeselin yapımcısından öğrendim..
Neyse.. Sonunda Antarktika’ya vardılar, insansız ve ıssız limanlarda demirleyerek altı hafta geçirmişler.. Dev buzulların arasından geçmişler, penguenlerle tanışmışlar..
Zaman zaman buzulları kırarak ilerlemişler.. Kameralarla her şeyi kayda almışlar..
Ekrana yansıyan o görüntüler..
Sordum, dönüş yolundalarmış.. Atlas Okyanusu’ndaki Kükreyen Kırklar ve Doldrumlar fırtınalarıyla boğuşa boğuşa 53 günde Portekiz’e varmışlar.. Oradan İspanya’ya geçmişler..
Kasım başı İstanbul’dalarmış..
*
Bu arada balık meraklılarına bilgi..
Osman Atasoy’la bir ara aynı mahalledeydik.. Yeşilköy’de.. Tekneyle dünya turunu yeni tamamlamıştı..
Sordum, dünyanın her yerinde balık yedin en lezzetli balık hangisi..
Anında cevap vermişti..
Lüfer.. Boğaz’da yakalananı..
Demiş ve eklemişti; ama ne yazık ki dünyanın en lezzetli balığının çıktığı kentte balık lokantaları lüfer pişirmeyi bilmiyor..
Çabuk pişsin diye üstünü çiziyorlar.. Oysa lüferin eti kendine özgü bir su bırakır, derinin içinde kalan o su pişirirken eti lezzetli yapar..
Üstü çizilince su akıp gidiyor.. Et kuruyor..
Atasoy’un şikayeti buydu..
*
Mecburen siyasetle girdik, futbolla yumuşayıp lüfer muhabbetiyle çıktık..
İyi pazarlar..