Çoğu ülke demokrasiyle idare edildiğini zanneder.. Hata o ülkeyi yönetenler kendi demokrasilerinin en mükemmel olduğunu söylerler..
Yoksa gizli diktatörlük vardır..
Pek farkına varılmaz..
Gizli diktatörlükle yönetilen ülke refah ülkesi de olabilir, yoksulluk ülkesi de..
Polis devleti de olabilir..
Polisi asayişle sınırlandıran ülke de..
Birçok ülkede gerçek anlamda demokrasi var mı yok mu pek kolay anlaşılmaz..
Tabii Suriye gibi diktatörlerle, Suudi Arabistan gibi krallarla, İran gibi ‘Ayetullah’ sopasıyla yönetilen ülkeleri kastetmiyorum..
Onların ne oldukları ortada..
Arjantin gibi otoriterleşme eğilimi taşıyan rejimleri kastediyorum..
*
Bütün kurum ve kurallara bakınca demokrasi dört dörtlüktür.. Özgürlükler tamdır, hiçbir yasal kısıtlama yoktur, keyfilik yok denemez ama yok denecek kadar azdır..
Yani görünüş mükemmeldir..
Mükemmeldir ama mükemmel dememiz için son bir test daha yapmamız lazımdır..
Medya testi..
*
Medyaya sansür, medyaya baskı, medyayı zapt-ı rap altına almaktan söz etmiyorum..
Başka bir kriter var..
Geçenlerde ABD Büyükelçisi Ricciardone Taraf’tan Lale Kemal ile konuşurken sözünü etmiş..
Şöyle..
Gazeteciler o ülkeyi yönetenlere zor sorular sorabilecek, zor sorularına net yanıtlar alabilecek..
Zor sorulara..
Net yanıtlar..
İleri demokrasini kıstası bu.. Veya 21. yüzyılın demokrasi terazisi..
*
BİR: Medya çekinmeden, başıma dert alır mıyım diye düşünmeden, kınanır mıyım kaygısına kapılmadan her zaman her yerde en zor soruyu sorabilmeli..
İKİ: Sorunun muhatabı geçiştirici, oyalayıcı, topu taca atıcı cevaplar vermemeli.. Soruyu açık net biçimde yanıtlamalı..
Tam demokrasi için ikisi de şart..
Sadece, gazetecinin kendini en zor soruyu sormak zorunda hissetmesi yetmiyor..
Yönetenlerin de kendilerini cevap vermek zorunda hissetmeleri gerekiyor..
*
Gazeteci istediği kadar sorsun, net cevap alamıyorsa demokrasi sakattır.. Çünkü gerçek kamuoyundan gizlenmiştir..
Gerçeğin toplumdan izlendiği ülkede gerçek anlamda demokrasiden söz edilemez..
Otoriter anlayış demokrasinin arkasına gizlenmiştir..
Boşuna ‘Filenin Sultanları’ dememişler
Cumartesi akşamı muhteşem bir maç izledik.. Sabaha karşı üçe kadar sürdü, hop oturup hop kalktık.. Zaman zaman yerimize dahi oturamadık.. Heyecandan kalbimiz küt küt attı.. Olimpiyatlarda Kadın Voleybol takımımız ilk maçını Brezilya ile oynadı..
Altı madalyanın en büyük adayıyla.. Pekin’de olimpiyat şampiyonu olan takımla.. İki kez dünya şampiyonu olan takımla.. İlk sette tutuktuk, sonra filenin sultanları bir açıldı ki.. Brezilya’ya kök söktürdü.. Hele sekiz sayı geriden gelip kazandıkları dördüncü set var ya.. Uykusuzluğa değdi..
Helal olsun dedirtti..
Son sette kaybetmeleri önemli değil.. Şampiyon takımla şampiyon takım gibi oynamaları önemli.. Bizi olimpiyat havasına sokmaları önemli.. Çin maçını heyecanla bekletmeleri önemli..
Diyanet neden çekiniyor?
Cuma namazı kaç rekat?
Çok konuşulan, çok tartışılan meseledir..
Kimi iki rekat kılar, kimi altı rekat, kimi on rekat..
En yaygın kılınış şekli altı rekattır.. Hutbeden önce dört rekat sünnet kılınır sonra Cuma namazı, cemaatin büyük kısmı dağılır.. Kalanlar dört rekat daha sünnet namazı kılar ardından öğle namazına geçer.. Veya cumanın son sünnetini kılmaz doğrudan öğle namazına geçer..
*
Peki doğrusu ne?
Eski Diyanet İşleri Başkanı Süleyman Ateş cuma günü bu soruya yanıt verdi..
Vallahi de billahi de diyerek..
Cuma namazı iki rekattır dedi.. Hutbeden önce iki rekat sünnet vardır dileyen kılar, dileyen kılmaz. Hutbeden sonra, Cuma namazından sonra iki veya dört rekat sünnet kılınır.. Zorunlu değil, isteği bağlıdır.. Ayrıca öğle namazı yoktur..
*
Ateş’in sözlerinin can alıcı noktası bu değil.. Diyor ki; Diyanet böyle olduğunu bilir ama bu konuda kesin tavır koymuyor, çekiniyor.
Kimden?
Alışkanlıkları olanları gücendirmekten çekiniyormuş.. Yani bu nedenle doğruyu söylemiyor..
Halkı aydınlatmıyor..
Böyle yaparak Bid’at gözyummuş olmuyor mu?
*
Kürtaj konusunda fetva veren Diyanet’in Cuma namazı konusunda sessiz kalması ne garip!..
Esad çıldırdı!..
ABD haklı çıktı
Esad çıldırdı diyorlar.. Taş üstünde taş bırakmıyor, sivil- direnişçi ayrımı yapmadan herkesin üzerine kurşun yağdırıyor..
Misket bombaları kullanıyor..
Ciğeri havasızlıktan patlatan vakum bombaları atıyor..
Bu adam artık her şeyi yapabilir diyorlar..
*
Kimyasal da kullanır mı?
Elinde silah var; ya kullanırsa!..
Ankara kaygılı, kaygılı ama vicdanı rahat değil.. Çünkü Esad’ın o silahlara sahip olmasını hak olarak görüyordu.. Bu sebeple Ankara yıllardır ABD’ye karşı Şam’ı korudu, kolladı..
ABD ne zaman Esad’ın elindeki kitle imha silahlarını konu etse, karşısında Ankara’yı buldu..
Ankara, elleme dokunma, ben hallederim sözü verdi.. Esad’ın güvenilir kişi olduğunu konusunda teminat bile verdik..
*
Ortaya çıktı ki; Esad’ı geçen yıl bile korumuşuz.. Obama’nın git çağrısı yapmasına karşı çıkmışız.. Esad’ın verdiği sözlere inanarak, güvenerek, Obama’yı ikna etmeye çalışmışız..
*
Suriye ile yüksek stratejik işbirliği içindeydik..
Can ciğer kuzu sarmasıydık.. Demek ki; hiç tanımamışız!.. Bu adam nasıl bir adamdır diye durup düşünmemişiz..
Şimdi eyvah diyoruz?
Çıldırdı her şeyi yapar..
*
Şu notu da düşelim: ABD, Suriye gibi, İran gibi, K. Kore gibi ülkelerde kitle imha silahları olmasına kafayı takmıştı.. Haklı çıktı..