Mehmet Tezkan

Mehmet Tezkan

mtezkan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Balyoz kararının bu kadar çok tartışılmasının nedeni ortada.. Çoğu suçlamanın somut delili yok.. Savcı suçlamış, mahkeme kabul etmiş, tutuklamış, yargılamış, mahkum etmiş ama dayanağı yok..
Mesela..
Bazı askerlerin adı darbe listesinde yer almış..
O kişiler haberimiz yok demiş..
Savcının, sanığın haberi olduğunu kanıtlaması gerekirken sanığın haberi olmadığını kanıtlaması istendi..
Bu mümkün değil tabii..
Bir kısmı o tarihlerde yurtdışında olduğunu, açık denizde olduğunu kanıtladı yine de sayılmadı..
Mahkeme darbe hazırlığıyla ilgilerinin olmadığını kabul etmedi..
Peki bu durumu neye dayandırdı?
“Sanıkların bazıları suç tarihinde yurtdışında veya açık denizde görevde olduklarını belirtmişler ise de teknolojinin ulaştığı aşamada ve iletişimdeki kolaylık dikkate alındığında, aralarında çok kolay bir şekilde belge alışverişinin olabileceği, bazı toplantı tutanaklarında kişi isminin açıklanmasının muhakkak bu toplantıya fiziken iştirak etmeyi gerektirmeyeceği..”ne..
*
Peki yurtdışındakilerle İstanbul’dakiler arasında telefon irtibatı var mıymış?
Bilinmiyor!..
Olduğuna dair delil yok..
Olduğuna dair mahkemenin inancı var.. Mahkeme, teknoloji o kadar gelişti ki mutlaka görüşmüşlerdir olasılığından hareket etmiş..
*
Bu yaklaşım yıllar önce yaşanan, daha doğrusu bir arkadaşımızın başına gelen bir olayı hatırlattı..
Hatırlarsınız.. Bostancı’da Orhan Yılmazkaya adlı bir kişi, polisle saatlerce çatışmış, bir emniyet amiri ile bir sivili öldürmüş, altı polisi de yaralamıştı.. Altı saat süren çatışmanın sonunda Yılmazkaya öldürülmüştü..
Devrimci Karargah örgütünün lideri olduğu açıklandı..
Yılmazkaya bir süre önce kitabının tanıtımı için gazeteci arkadaşımızı ziyaret etmiş, gazetenin yanındaki kafede çay içmişler..
Polis Yılmazkaya’yı takip ettiği için bu görüşme tespit edilmiş.. Çatışmadan sonra arkadaşımız da gözaltına alındı, tutuklandı..
Fakat..
O görüşmenin dışında Yılmazkaya ve örgütün üyesi olduğu iddia edilen kişilerle en küçük bir teması bulunamadı..
Çünkü yoktu.. Yoktu ama tutukluluk hali devam ediyordu.. (Yedi ay tutuklu kaldı, ilk duruşmada bırakıldı)
Bir gün bir gazetede savcılık çevrelerine dayandırılan şöyle bir haber çıktı.. O kadar profesyonelmişler ki cep telefonuyla falan temas kurmamışlar, kentin kalabalık yerlerinde buluşarak görüşmüşler.. MOBESE kameralarına bile yakalanmamışlar.. Bu sebeple ne görüntü varmış ne ses.. Bu yüzden belge bilgi yokmuş..
*
Başlık yerli yerine oturdu mu?
Devlet isterse suçlar..

Haberin Devamı

BAKAN NE YAPMIŞ?
Dün Meclis ne yapmış demiştik, bugün Çalışma Bakanı ne yapmış diye sorarak devam edelim..
Öyle ya..
Elde Sayıştay’ın kapı gibi raporu var.. Rapora göre; vahim bir olayın olmaması tamamen tesadüf..
Uzmanlara göre; sadece sekiz kişinin ölmesi de tesadüf..
Daha doğrusu büyük şans..
800 kişi de ölebilirmiş!..
*
Peki o raporu gören Çalışma Bakanlığı neden harekete geçmemiş? Büyük bir soru işareti.. Bakan madeni kapattıracak bir bulgu yok diyor..
Açıkça ne demek istediğini anlamadım.. Sayıştay raporunu rapordan saymıyor mu?
Valla nüfusa vurduğumuz zaman iş kazalarında Çin’i geçtik.. 2012’de 1300 kişi iş kazalarında hayatını kaybetmiş..
Son on yıla bakıyoruz.. Ortalama binin üzerinde.. Alışmışız anlayacağınız diyeceğim ama kötü alışkanlık!..
Gündemden anında düşmesinin nedeni bu mu yoksa!..