Mehmet Tezkan

Mehmet Tezkan

mtezkan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kentin tam merkezinde, belediye binasının karşısında.. Meydandaki tabelada ‘Beşiktaş’ yazıyor.. Beşiktaş Platz.. Biliyorsunuz, alfabelerinde böyle bir harf yok.. ‘Sch’ yazıp ‘ş’ sesiyle okuyorlar..
Beşiktaş’la birlikte ‘ş’ harfi resmen hayatlarına girmiş oldu..
Erlangen’e girer girmez biz de soluğu ‘Beşiktaş’ meydanında aldık.. Daha doğrusu Erlangen Belediye Başkanı, Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’ı, Beşiktaş Meydanı’nda karşıladı..
İki kent arasındaki dostluk 2003 yılında başlamış.. Kardeş şehir olmuşlar.. Bu yıl 10. yıl..
10. yıl kutlamaları nedeniyle Erlangen’deyiz..
*
Nasıl bir yer derseniz.. Nürnberg’e çok yakın, 107 bin nüfuslu bir kent.. Nüfusu az gibi duruyor ama kentin önemi fazla..
Bir kere bin yıllık.. 2002’de bininci yıllarını kutlamışlar.. Üniversiteleri 1743’te kurulmuş.. 30 binden fazla öğrencisi var..
Tıp tekniği alanında iddialılar.. Daha da önemlisi Siemens’in merkezi bu kentte..
Elle çizilmiş gibi.. Barok stilde birbirinden güzel evler, her yer yemyeşil.. Her yer ağaç..
Şöyle söyleyeyim; 1991’de doğa ve çevre başkenti ödülü verilmiş..
Trafik sıfır belediye başkanı dahil herkes bisiklet üstünde, sokaklar boş, sessiz...
Huzur kent..
İnsan burada 90 yaşına kadar yaşar dedim; gerçekten de öyleymiş.. Ortalama bir hayli yüksekmiş, 85’leri bulmuş.. İkinci Dünya Savaşı’nda Berlin yıkılınca Siemens’in 1945 yılında burayı seçme nedeni de buymuş..
Planlı bir kent olması.. Altyapının mükemmel olması.. Bu hali de 1686’da Fransa’dan kaçan Protestanlara borçlular.. Kenti onlar planlamış..
*
Akşam Erlangen Belediye Başkanı ile yemekteyiz.. Kentinden çok üniversiteyi anlattı.. Dedi ki; ‘Almanya’nın doğal kaynakları yok.. Petrol yok, doğalgaz yok.. Biz insanımızı iyi yetiştirmek zorundayız, iyi eğitim vermek zorundayız, tek sermayemiz bu.. İnsan kalitesi..’
Friedrich Alexander Üniversitesi’nde edebiyat ve felsefe bölümünde 5 bin öğrenci var derken gözlerinden ışık saçılıyordu..
Biz ise felsefe derslerini kaldırdık.. Bu gidişle üniversitelerdeki felsefe bölümlerini de kapatacağız..
*
Dedik ya sakin kent, huzur verici kent, peki sıkıcı mı?
Çünkü sakinlik de bir yere kadar.. Değilmiş.. Dediler ki; üniversite var, çeşitli festivallerden, müzik günlerinden, tiyatro günlerinden, şairler günlerinden geçilmez.. Mesela Frankfurt’tan sonra en büyük kitap fuarı buradaymış..
Müzik festivali deyince cuma akşamı birine tanık olduk.. Kilisenin olduğu Markt Platz meydanına sahne kurmuşlar.. Çeşitli gruplar sahne aldı.. Etrafta yiyecek-içecek stantları.. Patatesçiler, sosisçiler, salatacılar, hamburgerciler, biracılar.. Meydanın ortasına yüzlerce sıra-masa koymuşlar.. Binlerce kişi vardı.. Kimi masada, kimi sahnede, kimi meydanın bir köşesinde ayakta, yerde.. Eğlence gırlaydı..
*
Bir günümüzü Münih’e ayırdık.. Bavyera Eyaleti İçişleri Bakanı Herrmann’ın konuğu olduk.. Erlangen Belediye Başkanı gibi o da İstanbul hayranı, boğaz hayranı..
Geçen yıl İsmail Ünal ağırlamış.. Boğazı gezdirmiş, tanıtmış.. Mest olmuşlar.. İki yıl sonra yeni İnönü stadında ‘kartal’ diye bağırırlarken görsem şaşırmam..
İsmail Ünal kanlarına girmiş.. Fahri Beşiktaşlı yapmış asli Kartal da yapacak!..

Haberin Devamı

Sirensiz bakan!
Bavyera İçişleri Bakanı ile iki kez yemek yedik.. Biri Münih’te öteki Erlangen’de.. Aradaki mesafe iki saat..
Bakan gelirken ne önünde yolu açan polis otosu vardı, ne siren sesleri, ne yolu kesen polisler..
Sadece arka araçta sivil koruması takip ediyordu.. Arabadan indi insanların içinden geçip lokantaya girdi..
Kimsenin ruhu bile duymadı..
Bizde olsa.. Bir kere yollar dakikalarca önce kesilir.. Resmi-sivil korumadan geçilmez.. Bakan geldiği an peşinden bir ordu insan koşturur.. Çünkü biliyorsunuz artık bakanlara da başbakan muamelesi yapıyorlar..
Canım o Bavyera bakanı bizimkiler koskoca TC bakanı denebilir..
İyi de biz de Bavyera ’daydık.. Adamın eyaletinde..

Haberin Devamı

Çocuğunuza otizmli deseler ne yaparsınız?
Düşünün.. İki yaşınızda bir çocuğunuz var.. Alışverişe çıkıyorsunuz yanınıza bir kadın yaklaşıp; çocuğunuzda sıra dışılıklar var, bir nöroloğa veya psikiyatra gösterseniz dese ne yaparsınız?
Afallarsınız tabii..
Uykularınız kaçar..
Doktora gittiniz, teşhis kondu.. Çocuğunuz otistik..
Ne yaparsınız?
Zor soru değil mi? Nurgün Erdinç otizmlilerle iki yıl geçirdi; onlarca pedagog, psikiyatr, terapistle görüştü.. Çocuklarla yaşadı..
Ne yaparsınız sorusunun cevabını romanlaştırdı..
*
Roman, annenin çocuğunun otistik olmasını öğrenmesiyle başlıyor.. O kelimeyi o güne kadar duymamış, duysa bile ne anlama geldiğini bilmiyor..
Öğreniyor tabii.. Okuyarak da yaşayarak da.. Baba da öğreniyor, ablası da.. Ama hayat eskisi gibi devam etmiyor..
Teşhisin konulduğu gün değişiyor.. Bir süre sonra herkes bir tarafa savruluyor..
Sonrasında..
Gerisini söylemeyeyim, romanın tadı kaçmasın.. Çünkü içinde sadece otistik çocuğun öyküsü yok, uyuşturucu da var, cinayet de, kıskançlık da, sarsılan hayatlar var..
Romanın adı ne diyeceksiniz..
Zambak Kokulu Yalnızlık..
Sadece otizmli çocuğun yalnızlığı değil, tüm ailenin yalnızlığı var..