Dün dilim döndükçe anlatmaya çalıştım.. Her sorunu, her olumsuzluğu AKP karşıtlığı gibi sunmaya kalkarsanız işin içinden çıkamayız.. Bu yaptığınızdan kimseye bir yarar çıkmaz.. Sadece çözümün önünü tıkarsınız, iktidarı yanlış yöne sevk edersiniz dedim..
Sabah kalktım..
Gazeteyi aldım, yazıya bir kez daha baktım, keşke alıntılar yaparak somut örnekler verseydim diye düşündüm.. Meramımı daha iyi anlatırdım..
Sonra öteki gazetelere geçtim..
Örnek anında karşıma dikiliverdi..
Bakın son hadiseleri nasıl açıklıyorlar:
“AK Parti’yi iktidardan indirmek için darbeler planlandı, olmadı. Ekonomik kriz çıkarmak istendi, olmadı. IMF vesayetiyle bütçe kontrol edilmek istendi, o da olmadı. Hükümet bir kısım iş dünyasının tuzağına düşmedi. Bu defa yargı kararlarıyla ve güvenlik sorunu yaratılarak AK Parti hükümeti zora sokulmak isteniyor.”
Bunu kim yapıyor?
Meçhul..
Güvenlik sorununu kim yaratıyor?
Söylenmiyor, boşlukta bırakılıyor..
Alıntıya devam edelim:
“Yargıda bazıları Anayasa’nın demokratikleşmesine karşı çıkabiliyor. PKK demokratik anayasaya karşı çıkıp karakol basıyor.”
Amaç şu..
Meseleyi, AKP’yi indirmek için her yolu deneyenler şimdi de askerlerimizi öldürtüyor noktasına getirmek..
Sıkı bir mağduriyet çıkarmak...
* * *
Bir de şöyle bir söylem var.. Yazılıyor, çiziliyor her dakika televizyonlarda telaffuz ediliyor..
PKK terörü AKP’den önce de vardı.. Büyütmeyin yeni bir şey değil..
Eee, yani..
Bugün terör olmasını haklı mı kılıyor..
Kılmıyor da AKP’ye toz kondurmayın denilmek isteniyor..
Sorarım..
Açılımın amacı bu değil miydi? Kandil’den militanlar bu nedenle çağrılmadı mı? Sınırda mahkeme bu sebeple kurulmadı mı?
Yeni bir şey değil lafı, soruna ışık bile tutmuyor..
* * *
Bi şey daha var..
AKP iktidarda değil mi? Kime soracağız, kimden anlamlı bir açıklama bekleyeceğiz?
Askerden mi?
Hani askeri vesayete son verilmişti, eskisi gibi değildi, iki başlılık yoktu, artık sivil otorite tek hâkimdi..
O zaman bırakın da sivil otoriteye soralım..
Sorma!..
Kime soracağız anlamadım..
* * *
Bakın.. AKP’yi sevebilirsiniz, methiyeler de düzebilirsiniz ama yeri değil.. Gençler patır patır gidiyor..
Son iki ayda 50 oldu..
50 şehit..
Bu bir şey ifade etmiyor mu?
Güle güle İlhan ağabey..
Aramızda kuşak farkı var.. Beraber şunu yaptık bunu yaptık diyeceğim çok ciddi, çok anlamlı bir anım yok..
Cumhuriyet gazetesine 1979 yılında ayak bastığımda ben tıfıl bir spor muhabiri, o koskoca İlhan Selçuk’tu..
Saygıyla bakardık, yanına gitmeye çekinirdik..
Kendi bilmezdi ama benim yaşam yolculuğumda kritik rol oynayan kişilerdendi..
Şöyle ki..
Okumayı seven, edebiyatla haşır neşir olan biri değildim.. O yaşa kadar kitap kapağını açmışlığım enderdi.. Gazetelere uzaktan bakardım.. Teknik liseyi de bu sebeple seçtim..
Elektronik teknisyeni olacaktım.. O zaman meslek lisesinden dört yıllık teknik liseye geçmek için bazı derslerin not ortalamasına bakılıyordu..
Galiba en az sekiz isteniyordu.. İçlerinde edebiyat dersi de var ve o kahredici kompozisyon dersi de..
İki satır yazıp meramımı anlatmam mümkün değil.. Edebiyat hocamız Cemil Bey’e gittim, açık açık söyledim.. Ne istersen yapacağım, yeter ki edebiyat notum bu işe engel olmasın dedim..
Peki dedi ve ekledi:
Her gün Cumhuriyet okuyacaksın, her hafta da bir kitap.. Olmadık yerde karşına çıkarım, şu ne yazmış, bu ne demiş diye sorarım..
Bir de kitap listesi verdi..
Cumhuriyet’i elime aldım, üstüme üstüme geldi.. Bu kadar çok yazıyı nasıl okuyacaktım..
İlhan Selçuk’la başladım..
Su gibi geldi, okudum ve anladım.. Şevk geldi, okuyabilirim dedim..
Daha da elimden bırakmadım..
Teknik liseye girdim, bitirdim ama teknik adam olmadım, Siyasal’ın yolunu tutup gazeteciliği seçtim..
* * *
Anı derseniz en mutlu olduğum an şuydu..
Yanılmıyorsam bir yıl kadar önceydi.. Emre Kongar ile karşılaşmıştım.. Emre Hoca, “Geçen gün İlhan’la kulaklarını çınlattık, yazılarını seviyor üslubunu da beğeniyor” dedi..
Duyduğum en güzel sözdü..