Çoğunluğun favorisi İtalya’ydı.. Kahraman yapılacak uzun boylu, yakışıklı, siyah derili adam da bulunmuştu..
Formasını çıkardığında gördük ki vücut kasları da hayran kitlesini arttırması için yeterli..
Sonra.. Konuşulacak yaşam öyküsü de vardı.. Sicilya’ya göç eden Ganalı aile, 14 aylıkken evlatlık verilme.. İki anne..
Zor hayat ve sonra gelsin milyon eurolar..
Her şey yerli yerindeydi..
Senaryo yazılmıştı..
İspanyollar yemezler dedi.. İtalya bir fırın daha ekmek yemeli..
Avrupa Şampiyonası 2012’nin özeti budur..
İtalya küllerinden yeniden doğuyordu.. İspanyol darbesi yedi.. Futbol yeni bir yıldız kazanıyordu, karakteri yetmedi.. Arıza çıktı..
*
Maçtan sonra Balotelli ile teknik direktör Prandelli birbirine girdi.. Balotelli, Prandelli’yi iteledi.. Prandelli el kol hareketleriyle Balotelli’ye bir şeyler söyledi..
Herhalde ana avrat fırçaladı..
Yetmedi; ayağına vurdu..
On binlerin gözü önünde oldu..
O an.. Balotelli iyi futbolcu olacağını ama yıldız futbolcu olamayacağını gösterdi..
*
Tribünde aldı bizi bir merak.. Acaba neden takıştılar, neden kapıştılar..
Prandelli üç değişiklik hakkını çok erken kullandığı için mi?
Motta da sakatlanınca İtalyanlar 30 dakika 10 kişi oynamak zorunda kaldı..
Hata mı?
Maçtan sonra İspanya’nın şampiyonluğundan daha fazla bu konuşuldu..
Prandelli hata yaptı mı yapmadı mı?
Genel kanı büyük hata yaptığı yönünde..
Ben aynı kanıda değilim.. İtalya teslim olmuştu.. Sabaha kadar oynasalar İspanya’yı yenecek hali yoktu.. Gol atsa bile gol yememesi imkânsızdı..
Prandelli’nin radikal değişiklik yapması gerekiyordu.. Yaptı..
Risk aldı..
Tutsaydı.. İtalya ikinci yarı maçı 2-0’dan çevirip maçı alsaydı büyük deha denilecekti..
Şimdi büyük hata deniliyor..
Teknik direktörlük böyle bir şey.. Sıfır riskle işi idare etmek değil..
*
Maç böyle..
Peki stat nasıl? Hava nasıl? Ortam nasıl?
Kötü, kötü, kötü..
İki gün kenti turladık maç havası yoktu.. Maç günü maç saati bile maç havası yoktu.. Stadın çevresinde bile yoktu.. Samimi söylüyorum stat yolunda en çok bizim sesimiz çıktı..
‘Ooooooo’ diye başladık..
‘Bir sevgilim olsa saçları sarı olsa’ diye devam ettik..
‘Ormandan kestik çamı’yla noktayı koyduk..
Ortaya söyledik.. Maksadımız futbolun havasına girmekti.. Tiyatroya gider gibi maça gidilmez ki!.. Maç öncesinin kuralları vardır, hazırlıkları vardır..
Ritüeli vardır..
*
Stada geldik bi saatten fazla var.. Ne İtalyanlarda tık var ne İspanyollarda.. Kuzu kuzu stada giriyorlar..
Acaba dedim bunlar futbol seyircisi değil mi?
Acaba dedim bunlar sponsor seyirci mi?
Çünkü hakikaten bu kadar ruhsuzluk olacak şey değil!..
*
Stada girdik; kötü.. Futbola uygun değil.. Bizim olimpiyat stadı var ya aynen onun gibi.. Tribünler dik değil yatık, saha ile seyirci arasında atletizm pisti var..
Futbolun mabedi olmaz, olamaz!..
Belli ki bir taşla birden fazla kuş vurulmaya çalışılmış.. Atletizm şampiyonaları da düşünülmüş..
Ama olmuyor işte.. Seyircinin gücü sahaya ulaşmıyor.. Futbolun coşkusuna göre yükselmiyor..
Yükselemiyor..
Yayılıyor, yayılıyor, yok oluyor..
*
Stat kötüydü, kötü derken mimarisi kötü.. Yoksa pırıl pırıldı, şampiyona için yapılmış.. Sıfır kilometre.. Stat kötüydü ama maç öncesi gösteriler şahaneydi..
Büyülendik..
Maç sonrası yapılan havai fişek gösterileri de.. Tam puan aldı..
*
Maç bitti, kupa verildi, futbolcular İspanyol taraftarların olduğu tribüne gitti, orada coşku yaşandı ama öteki tribünler duyamadı bile anlayamadı bile..
Stattan çıktık otobüslere gidiyoruz, sanki final maçı dağılmıyormuş gibiydi, kazananı olmayan bir maçtan çıkmış gibiydik.. Slogan yok, şarkı yok, bağıran çağıran yok..
HÇoğunluğun favorisi İtalya’ydı.. Kahraman yapılacak uzun boylu, yakışıklı, siyah derili adam da bulunmuştu..
Formasını çıkardığında gördük ki vücut kasları da hayran kitlesini arttırması için yeterli..
Sonra.. Konuşulacak yaşam öyküsü de vardı.. Sicilya’ya göç eden Ganalı aile, 14 aylıkken evlatlık verilme.. İki anne..
Zor hayat ve sonra gelsin milyon eurolar..
Her şey yerli yerindeydi..
Senaryo yazılmıştı..
İspanyollar yemezler dedi.. İtalya bir fırın daha ekmek yemeli..
Avrupa Şampiyonası 2012’nin özeti budur..
İtalya küllerinden yeniden doğuyordu.. İspanyol darbesi yedi.. Futbol yeni bir yıldız kazanıyordu, karakteri yetmedi.. Arıza çıktı..
*
Maçtan sonra Balotelli ile teknik direktör Prandelli birbirine girdi.. Balotelli, Prandelli’yi iteledi.. Prandelli el kol hareketleriyle Balotelli’ye bir şeyler söyledi..
Herhalde ana avrat fırçaladı..
Yetmedi; ayağına vurdu..
On binlerin gözü önünde oldu..
O an.. Balotelli iyi futbolcu olacağını ama yıldız futbolcu olamayacağını gösterdi..
*
Tribünde aldı bizi bir merak.. Acaba neden takıştılar, neden kapıştılar..
Prandelli üç değişiklik hakkını çok erken kullandığı için mi?
Motta da sakatlanınca İtalyanlar 30 dakika 10 kişi oynamak zorunda kaldı..
Hata mı?
Maçtan sonra İspanya’nın şampiyonluğundan daha fazla bu konuşuldu..
Prandelli hata yaptı mı yapmadı mı?
Genel kanı büyük hata yaptığı yönünde..
Ben aynı kanıda değilim.. İtalya teslim olmuştu.. Sabaha kadar oynasalar İspanya’yı yenecek hali yoktu.. Gol atsa bile gol yememesi imkânsızdı..
Prandelli’nin radikal değişiklik yapması gerekiyordu.. Yaptı..
Risk aldı..
Tutsaydı.. İtalya ikinci yarı maçı 2-0’dan çevirip maçı alsaydı büyük deha denilecekti..
Şimdi büyük hata deniliyor..
Teknik direktörlük böyle bir şey.. Sıfır riskle işi idare etmek değil..
*
Maç böyle..
Peki stat nasıl? Hava nasıl? Ortam nasıl?
Kötü, kötü, kötü..
İki gün kenti turladık maç havası yoktu.. Maç günü maç saati bile maç havası yoktu.. Stadın çevresinde bile yoktu.. Samimi söylüyorum stat yolunda en çok bizim sesimiz çıktı..
‘Ooooooo’ diye başladık..
‘Bir sevgilim olsa saçları sarı olsa’ diye devam ettik..
‘Ormandan kestik çamı’yla noktayı koyduk..
Ortaya söyledik.. Maksadımız futbolun havasına girmekti.. Tiyatroya gider gibi maça gidilmez ki!.. Maç öncesinin kuralları vardır, hazırlıkları vardır..
Ritüeli vardır..
*
Stada geldik bi saatten fazla var.. Ne İtalyanlarda tık var ne İspanyollarda.. Kuzu kuzu stada giriyorlar..
Acaba dedim bunlar futbol seyircisi değil mi?
Acaba dedim bunlar sponsor seyirci mi?
Çünkü hakikaten bu kadar ruhsuzluk olacak şey değil!..
*
Stada girdik; kötü.. Futbola uygun değil.. Bizim olimpiyat stadı var ya aynen onun gibi.. Tribünler dik değil yatık, saha ile seyirci arasında atletizm pisti var..
Futbolun mabedi olmaz, olamaz!..
Belli ki bir taşla birden fazla kuş vurulmaya çalışılmış.. Atletizm şampiyonaları da düşünülmüş..
Ama olmuyor işte.. Seyircinin gücü sahaya ulaşmıyor.. Futbolun coşkusuna göre yükselmiyor..
Yükselemiyor..
Yayılıyor, yayılıyor, yok oluyor..
*
Stat kötüydü, kötü derken mimarisi kötü.. Yoksa pırıl pırıldı, şampiyona için yapılmış.. Sıfır kilometre.. Stat kötüydü ama maç öncesi gösteriler şahaneydi..
Büyülendik..
Maç sonrası yapılan havai fişek gösterileri de.. Tam puan aldı..
*
Maç bitti, kupa verildi, futbolcular İspanyol taraftarların olduğu tribüne gitti, orada coşku yaşandı ama öteki tribünler duyamadı bile anlayamadı bile..
Stattan çıktık otobüslere gidiyoruz, sanki final maçı dağılmıyormuş gibiydi, kazananı olmayan bir maçtan çıkmış gibiydik.. Slogan yok, şarkı yok, bağıran çağıran yok..
*
Gelelim İspanya’ya..
İki adam İniesta ve Xavi işi bitirdi.. İki top attılar, ama ne top, şampiyonluk bayrağını ilk yarıda diktiler.. İşte onların attığı toplara asist deniliyor.. Bizdekiler genelde pas oluyor..
Gol pası!..
Pasla asist arasındaki farkı dün gece bir kez daha anladım..
Kupa maçın ilk dakikasından itibaren İspanyolların hakkıydı.. Almanlar gibi tuzağa düşmediler, orta sahayı Pirlo’ya kaptırmadılar..
*
Maç sonrası bize ne İtalyanlardan, bize ne İspanyollardan dedik, kendi usulümüzce eğlendik..
Final gecesini kutladık!
Gelelim İspanya’ya..
İki adam İniesta ve Xavi işi bitirdi.. İki top attılar, ama ne top, şampiyonluk bayrağını ilk yarıda diktiler.. İşte onların attığı toplara asist deniliyor.. Bizdekiler genelde pas oluyor..
Gol pası!..
Pasla asist arasındaki farkı dün gece bir kez daha anladım..
Kupa maçın ilk dakikasından itibaren İspanyolların hakkıydı.. Almanlar gibi tuzağa düşmediler, orta sahayı Pirlo’ya kaptırmadılar..
*
Maç sonrası bize ne İtalyanlardan, bize ne İspanyollardan dedik, kendi usulümüzce eğlendik..
Final gecesini kutladık!
Reha Muhtar’ın kulaklarını çınlattım..
İspanya ne zaman rakibini eze eze yense.. Ne zaman zafer kazansa.. Ne zaman Del Bosque’yi görsem aklıma Reha Muhtar gelir..
Adını anmadan edemem.. Kulaklarını çınlatırım..
Ne alaka diyeceksiniz?
Anlatayım..
Bu, Del Bosque var ya.. Beşiktaş’a gelmişti..
Beşiktaş’ı derleyecek, toparlayacak, on yıllık perspektifle şekillendirecekti..
Adamın daha üçüncü ayı dolmadan suyunu kaynattılar.. Yeniköy Kasabı falan dediler..
Reha Muhtar da o zaman Beşiktaş’ın yöneticisi.. Bu adam futboldan anlamıyor diye tutturdu.. Gönderelim gitsin..
Yönetimdeki diğer arkadaşları dur yapma etme demişler ki; Reha kızdı, Del Bosque varsa ben yokum dedi bastı istifayı..
Yönetimden ayrıldı..
Ama durmadı, Del Bosque’yi gönderene kadar uğraştı, sonunda başardı.. Bir araba dolusu tazminat ödeyerek gönderdiler..
*
Del Bosque futboldan anlamadığı için boşta kaldı.. Şansına, Aragones, Fenerbahçe’ye gelince İspanya Milli Takımı boşaldı..
Herhalde acıdılar ki; ekmek yesin diye Del Bosque’ye İspanya Milli Takımı’nı teslim ettiler.. Veya acımadılar da iyi torpili vardı..
Her neyse ‘bizim Yeniköy Kasabı’ başa geçti.. Sonuç; İspanya Del Bosque ile 2010 Dünya Şampiyonluğu’nu, 2012 Avrupa Şampiyonluğu’nu yaşadı..
İspanyolların Reha’ya minnet borcu var desem yanlış olmaz..