Yargıtay 13. Ceza Dairesi karar almış.. Özetle demiş ki..
Soruşturma uzun, dava kısa sürmeli.. Bütün deliller toplanmadan yazılan iddianame reddedilmeli..
Aslında bu evrensel kuralı hatırlatmak için karar almaya gerek yoktu.. Olması gereken zaten buydu..
Bizde ise tam tersi oluyor..
Soruşturma kısa, dava uzun sürüyor.. Şüpheli önce tutuklanıyor, sonra delil aranıyor.. Dava sürerken bile delil aranıyor!.
Bu yüzden insanlar ‘delilleri karartmaması için’ hapiste tutuluyor..
Sonuç; inandırıcılık yüzdesi azalıyor..
*
Yargı sistemine baktığımız zaman, sadece büyük siyasi davalarda değil büyük çoğunluğunda sorun bu.. Yetersiz iddianame.. Sağlam olmayan delillerle suçlama!..
Bunun bir nedeni de yargılama sürecinde izlenen yol yordam.. Mahkeme heyeti önce sanıkların ifadesini alıyor, sonra çapraz sorguları yapılıyor varsa gizli tanıklar dinleniyor..
En son aşamada delillere geliniyor..
Mesela elektronik ortamda bulunan bir yazışmanın gerçek mi, üretim mi olduğuna en sonunda bakılıyor..
Bu da deliller üzerindeki hassasiyeti azaltıyor.. Veya gizlilik gerekçesi delili ortaya çıkarmıyor...
Delil gizlenince de kamuoyunda şüpheler doğuyor..
Delili gösterilmeyince suçlamalar eften püftenmiş gibi duruyor.. Vicdanlar rahat etmiyor..
*
Türkiye’de ara sıra yargı reformu yapılır ya!.. Aslında yapılmaz.. Yasaların orasıyla burasıyla oynanır, daha da çetrefilli hale getirilir o kadar..
En son 2005’te bunu yaptık.. Sıkıntısını hâlâ çekiyoruz..
Neyse..
Meselenin halkı ilgilendiren kısmı şudur..
Uzun soruşturma, üç dört celselik kısa yargılama döneminin başlaması..
Reform diye ben buna derim..
Şikâyet edilen yapı 10 gün önce mi ortaya çıktı
MİT krizi iktidara yakın duran yazarları karnıyarık gibi ortadan ikiye böldü..
Hadi tam ortadan demeyelim..
Dörtte üçte, dörtte birde anlaşalım.. Çoğunluk MİT’i haklı buldu, azınlık emniyet-savcılar bloğunu destekledi..
‘Ama MİT de’ diye başlayan göndermeler yaptılar..
Karşılıklı mektuplar yazıp duruyorlar.. Ama ne mektuplar!.. Zaman zaman yapıyı da sorguluyorlar..
Vardıkları sonuç şu..
Yargının siyasal sisteme müdahalesiyle karşı karşıyayız.. Savcıların sosyolojik dokusu otoriter zihniyete yakındır.. Bu durum siyasi dosyalar ve güç kullanımı eğilimleri açısından denetim ihtiyacı doğurmaktadır..
*
Şunu sormak lazım..
Bu yapı 10 gün önce mi ortaya çıktı? Daha önce yok muydu? Güç kullanma eğilimleri aniden mi ortaya çıktı? Yoksa hep vardı da görmezden mi geliniyordu?
Başbakan’a mektuba Danışman’ın dolaylı cevabı
Eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk, Radikal gazetesinde Başbakan’a uzun bir mektup yazdı..
Türkiye’nin bu haliyle Belçika’nın 181 yıl, Bolivya’nın 151 yıl, Fransa’nın 142 yıl gerisinde olduğuna dikkat çekti..
Ve şunu önerdi..
“Biz DGM’leri Fransa’dan aldık. Canı çok yanan Fransa 1981’de kaldırdı. Biz ise özel yetkili mahkemeler diye adını değiştirerek dünyayı aldatmaya çalıştık. Görevlilerine aşırı yetkiler verdik. Onulmaz sıkıntılar yaşıyoruz. Lütfen bu mahkemeleri kaldırın.”
Kalkar mı?
Kalkmaz..
Başbakan’ın Danışmanı Akdoğan açıkladı: “250. madde değişikliği yaptırılarak Ergenekon sürecinin boşa çıkarılması murat edilmektedir.”
Yani Ergenekon olduğu sürece olmaz!