90’lı yılların ilk yarısı.. 15-16 yıl oluyor.. Türkiye yine sıkıntılı günler yaşıyordu.. Kim ne söyleyeceğini, kim ne diyeceğini bilemiyordu..
Akşam televizyonu açtım..
32. Gün başladı..
Haberci Deniz Arman ekrana geldi.. Evinin mutfağında, üzerinde önlük, kuru fasulye yapıyor..
Ciddi ciddi.. Hem yapıyor, hem de tatlı tatlı anlatıyor.. Protein değeri şudur, yararı budur gibi ansiklopedik bilgileri de araya sıkıştırıyor..
Gözlerim fal taşı gibi açıldı.. Merakla bekliyorum, sonunu nereye bağlayacak?
Sadesi vardır diyor, kıymalısı şöyle yapılır, diye tarif ediyor; pastırmalısı şahanedir, sucuklusu yabana atılmamalıdır..
Ağır ağır, tane tane anlatı!..
Kuru fasulye pişince ekrana döndü; oldu mu? diye sordu..
Bugünlük bu kadar dedi.. Noktayı koydu..
*
Dün böyle bir gündü..
Deniz Arman’ın kuru fasulyesi bu sebeple aklıma geldi..
*
Sabah gazeteleri karıştırırken, Taraf’taki Demiray Oral’ın yazısı dikkatimi çekmişti..
Balyoz ve içimdeki o sıkıntı demiş..
Altını çizdiğim satırlar şöyle..
“Bir yandan memlekette bir kez darbe teşebbüsü davasının ciddiyetiyle yürümesinden dolayı gayet memnunum.
Çünkü bu süreci başından beri takip ettiğim ve naçizane kanaatim odur ki, ordunun içinde AKP hükümetini devirmek için kurulmuş bir cuntanın varlığından şüpheye mahal yok (...)
Sıkıyönetim ilanı için yaratılacak kaostan, kurulacak milli mutabakat hükümetinde yer alacakların isimlerine kadar tüm ayrıntılar planlanmış.
Buraya kadar her şey, “Ali bak, bu darbe” kıvamında net..
Fakat itiraf ediyorum, bir yandan da içimde ciddi bir sıkıntı mevcut (...)
Ve vicdanım bana şu soruyu soruyor: Ya Balyoz dosyası bir şekilde şişirilip asıl plana eklemeler yapıldıysa ve bu nedenle tek bir masum bile sanık haline gelip bugün cezaevine girdiyse?
Bu soruya, taraf olmanın şehvetine yenik düşüp vicdanı nasır tutmamış hiç kimse “Ne yapalım, onlar da darbecilik oynarken düşünselerdi” kıvamında bir karşılık verilemez (...) (Taraf 14.2.2011)
Schuster gitmeli mi?
Siyasetten kaçıp futbolu sığınırsanız, karşınıza bu soru çıkar..
Veya Demirören’in günahı ne?
Şahane takım kurdu olmuyor, bir türlü olmuyor!.. Neden?
Sayayım.. Futbolcular birbirleriyle kaynaşamadı, Schuster, Türkiye’yi tanıyamadı, oyuncular Schuster’i anlayamadı, oyunu önde kurmaya kimse alışamadı..
Haftalar akıp gitti..
Diyorlar ki; Schuster’in en zor haftası.. Kiev ve Fenerbahçe maçlarında istenen olmazsa hoca gider..
Ben bu iki maçta da işlerin ters gideceğine inanmıyorum, ama velev ki öyle oldu.. Diyelim ki terslik yaşandı!..
Bu bile Schuster’in gönderilmesini gerektirmiyor.. Üç günde hoca gönderme huyunu bırakalım.. Ne çektiysek, hep acelecilikten çektik!
Kimler geldi ,kimler geçti..
Telaşa gerek yok.. Dibe vuran aynı hızla yukarıya fırlar..
Şu da var; bu yıl hedef Avrupa değil mi?
Beşiktaş, Ankaragücü’nü yenseydi ne olacaktı ki.. Şampiyon mu olacaktı?!..