İki yıl kadar oluyor, Çetin Altan’ın köşesinde okumuştum.. Giderek ağırlaşan sorunlar karşısında liderlerin aldıkları pozisyonları görünce aklıma geldi..
Bir kez daha okudum..
Tam Pazar’lık.. Şöyle..
*
“Sevgili Adalet Ağaoğlu’nun “Çatıdaki Çatlak” tiyatro oyunu; bu kez de politik bir platformda, ekranlarda başladı.
*
“Siyasal bilim” dersi veren bir prof., son sınıf öğrencilerinden birini sözlü sınava çekiyormuş:daha doğrusu damda dolaşan 2 siyasal lider, damdaki bacadan aşağıya bir şöminenin içine düşmüşler. Birinin üstü simsiyah olmuş, ötekininki de beyaz kalmış. Sence 2’sinden hangisi, önce yıkanmaya koşar?
*
Öğrenci:
Elbette de üstü başı simsiyah kesilen, demiş.
Prof.:
Yok hayır, demiş; üstü simsiyah olan, üstü temiz kalmışı görünce, kendisini de öyle zanneder. Üstü temiz kalmış olan ise, üstü kirlenmişi görünce, kendisinin de öyle olduğunu sanarak, hemen koşar yıkanmaya..
*
Prof.:
Aynı soruyu bir daha tekrarlıyorum, demiş; 2 siyasal lider damda dolaşırlarken, bir bacadan aşağı bir şömineye düşmüşler. Birinin üstü başı simsiyah, ötekininki temizmiş. Önce hangisi gider yıkanmaya?
*
Öğrenci:
Demincek söylediniz ya, demiş; üstü başı temiz kalmış olan gider.
Prof.:
Saçma, demiş; üstü başı temiz olan neden gitsin ki yıkanmaya; kirli olan gider elbet.
*
Prof. yine tekrarlamış:
Bacadan şömineye düşen 2 siyasal liderden biri temiz, öteki kirli; hangisi gider önce temizlenmeye?serseme dönen öğrenci, ne diyeceğini bilemediğinden:
-2’si de gider, demiş.
*
Prof.:
-Yok, demiş; 2’si de gidemez. Çünkü 2’si de bilirler akşama kadar yeniden kirleneceklerini; akşamı beklerler.
*
Ama hocam, demiş; aynı soruyu 3 kez sordunuz, 3 soruya da kendiniz ayrı ayrı yanıtlar verdiniz, ben ne yapabilirdim ki?
*
Prof.:
Kasten öyle bir soru sordum, demiş; gerçek yanıt şuydu:
Hiçbir zaman siyasal liderler damda dolaşmazlar, hep başkalarını dolaştırırlar; şayet çatı yıkılırsa, sorumluluğun kendilerinde kalmaması için..” (13 Ekim 2010)
*
Bir mana çıkarmaya çalışmayın..
Baştan tam Pazar’lık dedim ya.. Hem Pazar’lık, hem Bayram’lık..
Bayramınız kutlu olsun..
Susma orucuna karşı o şiir
Yazar, AKP MKYK üyesi Ayşe Böhürler ‘susma orucu’na başlayınca, Olaf Palme’nin cenaze töreninde okunan bir şiire atıfla..
‘Konuş dudakların varken daha’ başlıklı bir yazı kaleme almıştım.. Hanschen’in dizelerini merhum Ecevit de çok severdi..
Yasaklı yıllardan sonra siyasete yeniden dönünce mitinglerinde hep o pankart açıldı..
Konuş dudakların varken daha!
Bunları yazınca çok sayıda okur şiirin tamamını sordu.. Şöyle..
*
Ne umutlarımız ne düşlerimiz vardı bizim!..
İnsanca pek insanca...
Ben bir umudun ardına takılıp savruldum...
Yaşamımı değil, ömrümü değil, tüm geleceği paylaşma düşlerimin ardında savrulduğum...
Rüzgâr değil...
Konuş.. Konuş.. Konuş... Dudakların varken daha!
Sözcükler güneş! Sözcükler ırmak olur.
Kapılar açılır sözcüklerle köprüler kurulur...
Silah gibi kuşanınca; çoğaltanlar sözcükleri...
Sonu gelir zalimlerin!
Konuş... Konuş... Konuş... Dudakların varken daha!
Bil ki borcundur konuşmak...
Sana konuşmuş olanlara...
Umarım anlıyorsundur beni...
‘umarım.’
Sevgisiz bir yaşam gülleri solmuş güneş görmeyen bir bahçe gibidir..
Az biraz tatil
Çok değil, bir hafta kadar dinleneceğim.. Zaman zaman rutin dışına çıkıp meselelere uzaktan bakmakta yarar var.. Deniz kenarından; başka bir ülkenin meselesine bakıyormuş gibi..
Siyasetçilere de tavsiye edeceğim, ama yine yanlış anlaşılacak.. Vazgeçtim..
İzninizle bir hafta saha dışındayım..