Deniliyor ki; insanlık suçu zamanaşımı oldu.. Sivas’ta 35 insan yakıldı adalet sonuç alamadı.. Adalet intihar etti..
Peki neden böyle oldu..
Neden olduğunu bulmak için gelin 15 yıl öncesine gidelim.. Dönemin başbakanının Sivas katliamından sonra dediklerine satır satır bakalım..
‘Sivas’ta üzücü bazı olaylar olmuştur. Devlet oradadır. Bütün güvenlik güçlerimiz oradadır. Otelin etrafını saran vatandaşlarımıza hiçbir biçimde zarar gelmemiştir.’
Dikkat!
Başbakan sanki müjde veriyor.. İnsanları rahatlatıyor..
Oteli saran vatandaşlarımıza zarar gelmemiştir diyor.
*
Hadisenin aslı neydi?
Oteli saranların oteli ateşe vermesi!..
Başbakanın demecini okumaya devam edelim..
‘Dolayısıyla ölen veya yaralanan da yoktur.’
Oteli saranlar arasında ölen ve yaralanan yokmuş..
Nasıl olsun ki.. Otelin içindekiler dışarıdakileri ateşe vermedi.. Otelin dışındakiler içindekileri ateşe verdi..
*
Başbakanın sözlerini okumaya devam edelim..
‘Dolayısıyla olay, bir otelin yakılması ve içinde olanların ölmesiyle ortaya çıkmıştır.’
Başbakan şöyle mantık işletmiş..
Otel yakıldıysa içinde olanlar doğal olarak ölür..
Son cümlesi de şöyle..
‘Tahriklere kapılacak bir durum yoktur.’
*
35 kişinin yakılarak öldürülmesinden sonra dönemin başbakanının sıcağı sıcağına verdiği demeç böyle..
Toplu halde bakalım..
“Otelin etrafını saran vatandaşlarımıza hiçbir şekilde zarar gelmemiştir. Dolayısıyla ölen ve yaralanan yoktur. Dolayısıyla olay, bir otelin yakılması ve içinde olanların ölmesiyle ortaya çıkmıştır. Tahrike kapılacak bir durum yoktur.”
Tercümesini de yapalım..
Başbakan demek istemiş ki..
Otel yandığı için içindekiler öldü.. Dışarıdakilere, oteli saranlara zarar gelmedi.. Onlardan ölen ve yaralanan yok..
*
Oteli kim yaktı?
Orasını sormayacaksın..
Otel yandı işte, yanınca içinde olanlar öldü!.. Dışarıdakiler kurtuldu..
*
Dönemin başbakanı meseleye böyle yaklaşırsa, adalet de adalet dağıtmaz.. 15 yıl sürüncemede bırakır, zamanaşımı tuzağı kurar..
Kimin yaktığını bulmaz..
Yakılmış der, geçer..
*
O başbakan kimdi diyeceksiniz?
Tansu Çiller..
Çok gürültü çıkaracak konu
Yeni anayasanın nasıl olması, içinde neler olması gerektiği çeşitli toplantılarda tartışılıyor..
Ama hayati kısma.. Can alıcı bölümlere pek girilmiyor..
Kıyısından köşesinden geçiliyor.. ‘Cız’ konulardan biri de sistemin nasıl olacağı..
Yarı başkanlık mı?
Parlamenter mi?
Geçen haftaki Abant toplantısında bu konuya girilmiş..
Sistemin nasıl olması gerektiği tartışılmış..
Çıkan sonuç şöyle..
“Yeni anayasada parlamenter sistem korunmalı. Cumhurbaşkanının yetkileri daraltılarak devletin temsili görevleri ve demokratik klasik parlamenter sistemdeki konumuna kavuşturulmalıdır.”
Yani.. Parlamenter sistem istenmiş..
Peki, cumhurbaşkanı nasıl seçilecek?
Halk da seçebilir, Meclis de denmiş.. Ama yedi yıl için bir defalığına kaydı konulmuş..
*
Şimdiki durum ne diyeceksiniz?
Ne yarı başkanlık, ne parlamenter..
Ucube bi durum var.. Hele bu haliyle cumhurbaşkanını halk seçerse sistem tam çuvallar..
Ne yapmalı?
Yapılacak belli..
Ya yetkileri daraltılmış cumhurbaşkanı modelini seçeceğiz..
Ya da yetkileri genişletilmiş, başbakanı seçen cumhurbaşkanı modelini..
Ya o ya o..
Görürsünüz, en büyük gürültü bu konuda kopacak.. Başbakan Köşk’e yetkileri daraltılarak sadece temsil göreviyle çıkmak istemez..
Peki, yetkilerini genişletmeye, yarı başkanlık sistemine geçmeye kendi grubunu ikna edebilir mi?
Kritik soru.. Zor görünüyor..
*
Zor göründüğü için 2014 seçimlerine bugünkü durumla gidecekmişiz gibime geliyor.. Erdoğan anayasal güçle değil, karizma gücüyle ‘başkanlık yapma’yı deneyebilir..
*
Anayasa yapmaya buradan başlamak lazım.. Önce sistemin adını koyalım ki altını ona göre şekillendirelim..
2012’nin ikinci yarısında işin rengi belli olur..