MİT Müsteşarı ile Abdullah Öcalan’ın yeniden görüşmeye başlaması umut dalgasına neden oldu..
Görünen o ki, Oslo sürecinin yerini İmralı süreci alacak..
Hedef; silahların bırakılması.. Susması değil, bırakılması!..
Olur mu?
İnşallah diyelim..
Çok umutlu değilim, topluma bu iş oluyor, bu kez bitiyor diye umut aşılanmasına da karşıyım..
Çünkü hayal kırıklığı duygusal kopuşu hızlandırıyor..
*
Birtakım planlardan, yol haritalarından söz ediliyor.. Maddeler üzerinde müzakerelerin sürdüğü söyleniyor..
Neymiş bunlar!..
Öcalan’a tecridin azaltılması, şiddete bulaşmamış tutukluların (KCK davaları) bırakılması için 4. yargı paketiyle yasal düzenleme getirilmesi.. Ana dilde savunma hakkı verilmesi..
Vatandaşlık tanımının etnik vurgudan arındırılması.. Mesela Türkiye vatandaşı denilmesi..
Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi.. Meclis’ten geçen ‘bütün şehir’ yasası bu işin en önemli parçasıydı..
Bir anlamda kent bazında demokratik özerklik getiriyor!..
Bu kadarı tatmin eder mi bilmem..
Peki PKK ne yapacak? Sınır dışına çıkıp silah bırakacak..
Yol haritası birebir böyle olmasa bile buna yakın gibi..
*
Diyelim ki Öcalan kabul etti.. Silahları bırakın derse PKK militanları silah bırakır mı?
Öcalan’ın böyle bir gücü var mı?
Kandil üzerinde olmayabilir, bazı gruplar dinlemeyebilir ama militanların büyük çoğunluğu dinleyecektir..
Açlık grevlerinin İmralı’dan gelen bir işaretle bitirilmesi Öcalan’ın örgüt üzerindeki gücünü gösterdi..
Bırakın büyük çoğunluğu dağdakilerin yarısı dinlese yetmez mi?
Yarısı!..
Dağa çıkışın önü kesilse..
Müthiş olur..
*
Şunu da bilelim.. Bölgedeki kargaşa PKK’nın tam anlamıyla çözülmesine izin vermez..
Irak’ın Şii Başbakanı Maliki ile Ankara arasındaki sürtüşme, İran’ın bölgesel hesapları, İsrail’in pozisyonu, Suriye’deki iç savaş.. Suriye ve Irak’ın parçalanma ihtimali Kandil’in işine geliyor..
Kandil’in varlığının sürmesini teşvik ediyor..
Bazı PKK gruplarını taşeronlaştırıyor.. Başkalarına hizmet eder hale getiriyor..
Demem şu.. İmralı’dan karar çıkarsa bugünden yarına PKK yok olmaz ama güçlü de kalmaz..
Gazeteciler raporunu Medya Derneği yazsın
Kendi raporumuzu kendimiz yazma.. Kendi kendimize not verme dönemini başlattık ya..
AB ilerleme raporunu beğenmedik çöpe attık, kendimiz yazdık.. Övgü dolu satırlar döşemeyi ihmal etmedik..
Diyorum ki; bu iş AB ile sınırlı kalmasın.. Öteki alanlara da yayalım..
Mesela gazeteciler konusunda da bir rapor hazırlayalım..
Bu işi yabancılara bırakmayalım!
İlk rapor New York merkezli Gazetecileri Koruma Komitesi’nden (CPJ) gelmişti..
Hapishanelerde 61’i gazetecilik faaliyetinden tutuklu 76 gazetecinin olduğu belirtiliyordu..
Durumumuz İran, Eritre, Çin gibi ülkelerden kötüydü..
İktidar kanadı kızdı tabii..
İktidara yakın duran gazeteler, yazarlar, çizerler ateş püskürdü..
*
İkinci rapor Paris merkezli örgüt Sınır Tanımayan Gazeteciler’den (RSF) geldi..
Çok farklı değildi.. Dünyada gazeteci tutuklamaları azalırken Türkiye’de artmıştı..
Dünyadaki 193 tutuklu gazeteciden 42’si Türkiye’de deniliyordu..
Bu rapora da kızdık..
Ama kendimiz oturup alternatif bir rapor yazmadık.. AB için yazdık, gazeteciler için yazmadık..
Kim yazar?
Medya Derneği yazsın!..
Derneğin misyon bildirisinde daha demokratik bir toplum için kurulduğu yazıyor..
Dernek kurulduğu gün basın özgürlüğü nasıldı şimdi nasıl?
Mukayeseli bir rapor ufuk açıcı olmaz mı?
Misyona uygun..
Üç çocuk iyi de nerede yatacaklar
Başbakan üç çocukta ısrarlı.. Üç çocuğu şöyle izah ediyor;
“Bir tane çocuk iflas, iki çocuk iflas, üç çocuk ancak yerinde saymak olur. Bizim genç ve dinamik nüfusa ihtiyacımız var. O da buradan geçiyor.”
Başbakan haklı mı?
Evet..
Bugünkü doğurganlık hızıyla (2.02 ) yaşlı nüfus kaçınılmaz..
Bilim, genç nüfus için doğurganlık hızının üç ve üçün üstünde olması gerektiğini söylüyor..
Ama cüzdan öyle söylemiyor..
TOKİ yoksul aileler için konutları bir+bir yapıyordu.. Bu yıldan itibaren iki+bire çıkardı..
Aileler üç çocuk yapacak da nerede yatıracaklarını bilemiyorlar.. Eve sığdıramıyorlar.. Tabii bunun okulu var, giyim kuşamı var..
Bu sebeple Başbakan bastırıyor ama doğurganlık oranı artmıyor, düşüyor..