Gazeteleri açtım, yorumları okudum, Zekeriya Öz’ün başka göreve gönderilmesini herkes normal karşılamış..
Öz’ün en yakın destekçileri bile..
Yeni HSYK’nın kararı olduğu için herhalde..
Bir önceki HSYK’nın kararı olsaydı; neler yazılırdı neler..
HSYK darbesi denirdi..
Ergenekoncuların oyunu olduğu söylenirdi..
İkinci Şemdinli vakasından söz edilirdi..
Yargı sürecine açık müdahale denirdi..
(Bunu diyen oldu.. AKP Grup Başkanvekili Bozdağ, eski HSYK kararlarına otomatik tepki gösterme alışkanlığından olacak ‘yargı sürecine müdahaledir’ dedi.. Başbakan’dan küçük de olsa zılgıtı yedi..)
*
Eski HSYK uğraştı, Adalet Bakanı direndi, görevden alamadı..
Bakan destekli yeni HSYK aldı.. Görevden alan dairenin başkanı eski müsteşar yardımcısı.. Bakan’ın yakın çalışma arkadaşı..
Hal böyle olunca, yorumlar da farklı oldu..
Makul çözüm bulundu dendi..
İnce ayar yapıldı diye yazıldı..
Kocaman bir teşekkür gönderildi.. Şemdinli’ye benzemiyor notu düşüldü..
Taze kan ile yola devam başlıkları atıldı..
Ama en önemlisi; Öz yorulmuştu, yenisi gelir, aksama olmaz denmesiydi..
*
Eminim Savcı Öz, kendi başsavcısının telefonlarını dinlettiği zaman, Türkan Saylan’ın evini arattığı zaman başka göreve kaydırılsaydı bunlar denmeyecekti..
Kıyamet koparılacaktı..
*
Savcı Öz fena halde şaşmıştır.. Koltuğundan kalkınca bir baktı arkasında kimseler yok!..
Eee, böyledir..
İktidar odaklı, güç odaklı bakış böyledir..
Direkten döndük!..
Soru şudur..
Savcı Öz gitmeseydi ne olurdu?
Basılmamış kitap suç unsuru kabul edildiğine göre, taslağını bulunduran bile terör örgütü üyesi sayıldığına göre gerisini siz düşünün..
Terör örgütü üyesi olmanın kapsamı sınırsız bir hal almıştı.. İddia makamının yanlışını ortaya koymak bile terör örgütü üyesi olmakla eşdeğer hale gelmişti..
Neredeyse, hükümet aleyhine yazılan her satır, yapılan her eleştiri Ergenekon’un işine gelebilir diye yazan örgüt üyesi kabul edilecekti..
Tüm muhalefet..
O hale gelmemize ramak kalmıştı..
*
Daha da ötesi uygulamalar keyfileşmişti.. Kimin ne zaman neyle suçlanacağı belli değildi.. Çünkü her şey gizliydi.. Suçlananın bile suçunu bilmesi imkânsızdı..
Hukukun dışına çıkılıyordu..
İstemeden de olsa, bir soruşturmayı derinleştirmek adına da olsa otoriter rejimin temeline harç atılmaya başlanmıştı..
Direkten döndük!..
2008 seviyesine geldik..
Tabii ki yüzde 8.9’luk büyüme büyük başarı.. Krizden çıktık demektir..
Ama çok da abartılı bir büyüme değildir..
Hele Sanayi Bakanı Ergün’ün dediği gibi 2004’ten sonraki en yüksek büyüme rakamı hiç değildir.. Niye mi?
2004’te yüzde 9.4 büyümüşüz, 2005’te bunun üzerine yüzde 8.4 daha büyümüşüz.. Olağanüstü başarı..
Şimdi farklı.. 2008’de büyümemişiz, 2009’da 4.7 küçülmüşüz.. 2010’da yüzde 4.7 küçülmeden 8.9 büyümeye geçtik.. Eksiden artıya.. Sıfırdan değil, artıdan artıya hiç değil..
2008 seviyesine yeni geldik..
Hoca bu işin peşini bırakmaz
Prof. Dr. Selçuk Demirbulak’la buluşur sohbet ederiz.. Kendisi çifte doktordur, hem hukuk doktoru hem ekonomi doktoru..
Son zamanlarda Avrupa Birliği Hukuku üzerine kapsamlı bir çalışmaya girmişti.. Üst üste iki kitabı birden çıktı..
Hem müzakere sürecini etraflıca anlatıyor hem de şu ana kadar gasp edilen haklarımızı sıralıyor..
İddiası şu; Beşiktaş, Avrupa hukukunu iyi bilseydi, Del Bousge’ye 8.5 milyon euro ödemezdi..
Selçuk hoca diyor ki; yurda kesin dönüş yapan 2 milyon insanımıza işveren payı hesap dışı tutularak ödeme yapıldı; haksızlık.. TIR’larımıza kota uygulanmakta; haksızlık.. Vize uygulaması; en büyük haksızlık..
Hoca, bu işin peşini bırakmayacak..
Ankara yolu
Gazetede çıkan haber çok etkiledi..
Medical Park Organ Nakil Merkezi Müdürü Prof. Dr. Alper Demirbaş’a CHP yönetimi adaylık teklif etmiş.. O da kabul etmiş..
Ertesi gün hastaları ayağa kalkmış.. Gidemezsin diye önüne yatmışlar!.. Nasıl yatmasınlar ki geçen yıl sadece kendisi 544 organ nakli yapmış.. 544 kişiyi hayata döndürmüş..
Mesleğinde başarılı insanlara Ankara’nın ihtiyacı var ama bir yere kadar.. Herkes giderse biz ne yapacağız!..
Demirbaş doğru karar vermiş, Antalya’da kalmış..
*
Bu haberi okuyunca çok eski arkadaşım gazeteci İdris Akyüz’ü aradım.. Kimler siyasete girmeli, kimler girmemeli diye çok konuşmuşluğumuz vardır; hayırdır dedim aktif politikaya girmişsin; neden aday oldun?
Dedi ki; Türkiye’nin geldiği bu noktada benim tüm yazdıklarımın, anlattıklarımın yetmediğini fark ettim. Daha çok kişiye, daha kenar mahallelere ulaşıp anlatmak istiyorum onun için politikaya soyundum..
Ankara yolu böyle bir şey işte..