Mehmet Yalçın

Mehmet Yalçın

Tüm Yazıları

“Beyaz içkiler” denen votka, rom, cin ve tekila da lüks versiyonlarıyla iddialı içkiler ligine çıktı. İşte pahalı ağaçlardan filtre edilenlerinden gümüşten süzülenlerine şeffaf içkilerin yeni yıldızları...

Votka mı? Votkayı gece kulüplerini dolduran gençler meyve suyuyla, gazozla içsinler. Votka benim için Bloody Mary’nin içindeki alkoldür. Sert içki içme hakkımı daha kişilikli içkilerden, viskiden, konyaktan yana kullanırım.”
Barmen bunları söyleyen orta yaşlı müşterisinin önüne şeffaf bir içkiden koyduğu bardağı sürdü. İki küp buz eridikçe yoğun içkinin içinde hareler yaratıyordu. İçkiyi tadan oturaklı müşterinin yüzü güldü, yudumunu damağında yayarak ağır ağır yuttu ve sordu:
“Vallahi harika! Bu ne?..”
“Bu da bir votka efendim. Yeni votkalardan.”
Benzeri diyaloglar, bugünlerde dünyanın dört yanındaki klas barlarda sıkça yaşanıyor. Zira içki dünyasında “beyaz içkiler” tabir edilen şeffaf renkli rom, votka, tekila ve cin gibi içkilerde bir sessiz devrim yaşanıyor, bu içkilerin popüler markaları çıkardıkları butik
ve lüks edisyonlarla beyaz alkollerin tarihini yeniden yazıyor. Doğrusunu itiraf etmek gerekirse, beyaz alkoller hiç bu kadar güzel olmamıştı. Çoğu karışımlarda kullanılmak üzere paldır küldür, biraz özensizce, fabrikasyon damıtılan ve pek dinlendirilmeyen bu içkilerin yeni çeşitleri, kaliteli hammadde seçimi ve uygulanan çok özel teknikler sayesinde şaşırtıcı yoğunlukları, damaktan ipek gibi kayışları ve içim rahatlıklarıyla, “Hiç böylesini içmemiştim!” dedirtiyorlar.
Beyaz içkilerdeki kalite sıçraması, 90’lı yıllarda altın çağını yaşayan votka ile başladı. Votka gücünü sanayi tipi bolca damıtılabilmesinden, maliyetinin düşüklüğünden ve her kılığa girebilmesinden alıyordu. Bu sayede de büyük içki devlerinin en sıkı pazarladıkları içki oldu. Dinlenmesi gerekmediğinden, hemen üretilip hızla satılabiliyordu. Böylece votka popülerleşti, statüsü yükseldi ve kimse bir şişe votkanın en az üç sene meşe fıçılarda yıllanan viskiyle aynı fiyata satılmasını sorgulamaz oldu. “Lüks votka” trendi, böyle bir ortamda başlatıldı ve bir yandan votkanın yükselen statüsü perçinlendi, bir yandan da bu votkaların pahalı fiyatlarıyla “katma değer” arttırıldı. Smirnoff’un Çarlık Rusyası yöntemleriyle, küçük bakır imbiklerde damıtılmış Black’i ile Polonya’nın kaliteli çavdar votkası Belvedere, bu yeni kategorinin öncüleri oldular. Stolichnaya Kristal, Russian Standart Gold, Absolut Elyx, Ketel One gibi lüks votkalar ardı ardına piyasaya çıktılar. İçki tüketicileri artık bir şişe votkaya 12 yıllık viskilerden bile yüksek bir fiyat ödüyor ve buna da itiraz etmiyorlardı. Votka lüksleşince, Louis Vuitton-Moet Hennessy grubunun lüks romu Ten Cane romda bu akımı başlattı, tekilada Patron gibi bir lüks marka çıktı, cinde Bombay Sapphire ile Tanqueray’in Ten’i bu klasik ve biraz yaşlı imajlı içkiyi yeniden gündeme getirdi ve beyaz içkiler sınıf atlamaya başladı.
Bu trendin son yıldızlarından biri, Finlandia Platinum votkası. Kayın ağacından şık bir tüpte satılan, eriyen buzulları andıran ince-uzun şık bir şişede ve mantar tıpa altındaki bu votka, buzul suları kullanılarak sınırlı sayıda üretilmiş, dört kez damıtıldıktan sonra beyaz kayın ağacı yongalarından süzülmüş. Burundaki hoş vanilyamsı kokuları, yumuşak bir içkinin yudumlanacağını müjdeliyor. Damakta alışılmadık bir pürüzsüzlükte, çok hafif, ipeksi yumuşaklıkta ama yoğun, şaşırtıcı derece rahat içimli. Hem bir votkada olması gerektiği gibi temiz içimli ve nötr lezzetli, hem de damağı sıvayan kıvamlı. Türk votkalarından Svarovsky Gold Series de damıtıldıktan sonra gümüş karbon filtrasyondan geçmiş dolgun içimli ama rafine bir votka, San Francisco Dünya İçki Yarışması’ndan gümüş madalyalı.

Beyazlar daha beyaz
Artık sek içilseler de damağı kavurmuyorlar
Cinlere gelince, en yeni çıkan lüks cin, Berry Bros. No. 3 markalı. 1700’lerden kalma eski bir reçeteyle yapılmış, ardıç tohumuna portakal ve greyfurt kabukları ile melekotu kökü ve kakule tohumu eşlik ederek narenciyenin yanında baharlı çeşniler kazandırılmış. Kişilikli ve yoğun lezzetli bir cin, bu da.
Meksika’nın eski köylü içkisi, hasır şapkalı Meksikalıların kafaya dikip ardından havaya tabanca sıktıkları tekila da sınıf atlıyor. Yeni tekilalardan Olmeca’nın Altos Plata’sı, maço tekilalarla hiç ilgisi olmayan, kibar ve rafine bir içki. Burada da hammaddeye özenilmiş, yüzde yüz mavi agave bitkisinden, onun da en iyi teruarı olan Jalisco yaylasından gelenlerinden yapılmış. Kaktüsümsü bu bitkinin toprağın altında kalan kök kısmı endüstriyel tekilalardaki gibi hızlı değil, ağır ağır fırınlanmış ve bundan yapılan düşük alkollü “pulque” içkisi ağır ağır mayalanmış. İmbiklere konan pulque’ün damıtımı da özenli yapılmış. Çoğu beyaz tekilanın aksine, damakta yoğun ve güçlü olmakla birlikte sek de içilebilecek yoğunluk ve akıcılıkta. Butik üreticilerden Herradura’nın Plata’sı ise yayladan köye kadar inmiş, o da sadece Amatitan köyünde yetişen agavelerden damıtılıyor. Damakta dolgun ve kaygan, klas bir tekila bu da.
Kalitesi daha yüksek bu beyaz içkiler, her ne kadar üreticileri kokteyllerle tavsiye etse de, bence gerçek tatlarını sek ya da az buzla hissettiriyorlar. Cini sek içmek mümkün olmasa da, en fazla tonikle denemek gerekiyor. Zira bu içkiler hammaddelerinden gelen tadı iyi yansıtan, sek içildiğinde de damağı kavurmayan örnekler.
“Beyaz içki”lerin en ünlülerinden biri de, su katılınca da beyazlaşan ve iki kat beyaz olan rakımız... Onun cephesinde de ilginç bir yenilik var, o da “sararıyor”, hatta kızarıyor ve
meşe fıçıda 5 sene yıllanan bir yeni çeşidiyle gündeme geliyor. Rakı dünyasındaki bu yenilikle ilgili haberler ve yorumlar da, gelecek haftaya...