Dünyanın en ünlü lüks şampanyası Dom Perignon’un nadir üretilen rozesinin dünya lansmanı, İstanbul’da yapıldı. Fransızlar şampanyalarının özelliklerini Boğaziçi ve Mısır Çarşısı ile anlattılar...
Asırların Mısır Çarşısı’nın güngörmüş esnafı bile, baharat çuvallarına merakla bakan, kimini avucuna
alıp koklayan kalabalığın kompozisyonuna şaşırmıştı.
Zarif bir Fransız bayan mihmandar eşliğinde çarşıyı gezen grup, Birleşmiş Milletler toplantısından çıkmış bir delege topluluğu gibiydi. Sürmeli gözlü esmer Hint kadınlarının, uzun etekli giysileriyle Vietnamlıların, Lübnan’dan Singapur’a, Kanada’dan Portekiz’e, Rusya’dan Güney Afrika’ya dünyanın dört yanından gelenlerin oluşturduğu renkli topluluk, dikkat çekmeyecek gibi değildi. Kâh çarşıyı gezen, kâh tekneyle Boğaz turu yapan, kâh Pandeli’de öğle yemeği yiyen, kâh Çırağan Kempinski’nin salonlarında parfüm koklayan gruplar, dünyanın en tanınmış lüks şampanyası Dom Perignon’un konuklarıydı. Şampanya içilen hemen her ülkeden toplam 120 gastronomi gazetecisi Dom Perignon’un yeni çıkacak 2002 rozesinin dünya lansmanı için İstanbul’a davet edilmiş, Çırağan Kempinski ile Four Seasons otellerine paylaştırılmış, akşam biraz dinlendikten sonra gün
boyu sürecek bir “şampanya kampı”na sokulmuştu.
Program sabah kahvaltısının ardından duyuların en üst düzeyde olduğu saatlerde bir şampanya tadımıyla başladı. Çırağan’ın Boğaz’a bakan bir salonunda, tüller altında tek kişilik tadım locaları yapılmıştı. Buraya tek tek alınan konuklar, Avusturyalı şarap kristalleri uzmanı Riedel’in üst düzey Burgonya şarapları için dizayn ettiği balon kadehlere konan şampanyayı tattılar. Kadehteki turunç renkli şampanyayı denizin maviliğine doğru tutup rengine, sonra kokusuna, sonra da tadına baktılar. Ardından şampanyayı harmanlayan önolog Richard Geoffroy’dan küçük bir brifing aldılar sonra da Mısır Çarşısı’nın yolunu tuttular.
Esma Sultan'daki ziyafette, şampanya İstanbul'un renkleriyle bezendi.
“Paradoks”
temalı şampanya, “zıtlıkların büyülü şehri”nde sunuldu
Dom Perignon’cular, Louis Vuitton’la birleşip Louis Vuitton-Moet Hennessy şirketinin çatısı altına girdiklerinden bu yana, şampanyaevlerini bir modaevi gibi yönetiyorlar. Son yıllarda her rekolteye bir de tema bulunuyor. 2002 rozenin teması da, “paradoks” olarak belirlenmiş ve kendi deyimleriyle “zıtlıkların büyülü şehri” olan İstanbul da bunun için seçilmiş.
Baharat turu yapan, ardından yine Louis Vuitton’a ait ünlü parfümeri Guerlain’in parfümörü Thierry Wasser’in Karaköy’deki Salt Galata’da
bir koklama atölye çalışmasına katılan konuklar, akşam da Esma Sultan Yalısı’nda sofistike bir akşam yemeğinde ağırlandılar. Kokteylde Dom Perignon’un gelen bibliyotekten esinlenen “önotek” serisinden 1993 rozeyi tattılar, yemekte de Paris’ten bu akşam için özel gelen 2 Michelin yıldızlı Jean-François Piege’in menüsüyle 2002’yi yudumlamaya devam ettiler. Gece, çılgın bir partiyle devam etti... Programın öğlen tadımına ve akşam yemeğine ben de katıldım. Türkiye’de bT firması tarafından temsil edilen Dom Perignon (ve ana markası Moet) son yıllarda İstanbul’un, Antalya’nın ve Ege sahillerinin uluslararası bir lüks tüketim merkezi olmasıyla altın çağını yaşıyor. Sadece bir Hint milyarderin Boğaz’daki düğünü ya da bir Amerikan bilgisayar zengininin Bodrum’daki dev
yatı için bir anda yüzlerce şişe şampanya satıldığı oluyor. Kuşkusuz, bu prestijli şampanyanın dünya lansmanında İstanbul’un seçilmesinde bu hareketliliğin de rolü var.
Dünyanın en lüks markalarından birinin, bir süreliğine de olsa İstanbul’la özdeşleşmesi, 120 gazetecinin İstanbul’un güzelliklerini sindirerek bunları kalemleriyle dünyaya duyurmaları, Türkiye için büyük kazanç. Bin lira civarında bir fiyata satılacak roze Dom Perignon’un bakır kızılı röfleleri, ince ama delişmen köpükleri, damakta Pinot Noir üzümünden gelen olağanüstü yoğunluğu ve dakikalarca kalan olgun bukelerine de diyecek yok.
Ah, bir de en lüks şampanyaların lansmanlarına bile ev sahipliği yapan bu güzel ülkenin insanları da anlamsız yükseklikteki vergiler ve bozuk gelir dağılımı yüzünden imrenerek uzaktan baktıkları şampanyaya erişebilse, onu tadabilse... Şampanyanın tadına varabilmiş olanlar da, sıradan Paris kafelerindeki gibi, kafelerde kadehle uygun fiyatlara sunulacak şampanyaları rahatça yudumlayabilse...
Dom Perignon, Dolmabahçe Sarayı’nın restorasyonuna talip olunca Bakan “Şampanyacının parasına ihtiyacımız yok” demişti
Dom Perignon’un çok ender çıkan rozesini Boğaz’a karşı tadarken, 1996’da bu şampanyanın konuğu olarak Fransa’ya birlikte gittiğimiz rahmetli Tuğrul Şavkay’ı anmadan edemedim.
Dom Perignon’u üreten Moet&Chandon şampanyalarının o dönem marka elçiliğini üstlenen Şavkay, böyle bir büyük lansmanı İstanbul’da, Dolmabahçe Sarayı’nın avlusunda yapmayı hayal etmiş, zamanın TBMM Başkanı Mustafa Kalemli’yle Fransızları buluşturmuştu. Dom Perignon, sarayı kullanabilmenin karşılığında restorasyona büyük bir bağış yapacak, hatta belki tüm masrafını üstlenecekti. Proje, Kalemli’nin “Şampanyacının parasına ihtiyacımız yok!” türünden hamasi itirazıyla başlamadan bitti. Restorasyon için ise
birkaç yıl daha geçmesi, Uğur Dündar’ın bir TV programıyla sarayın döküldüğünü ortaya çıkarması gerekti...