İlk yaş üzüm rakımız Yeşil Efe’nin doğumunun üzerinden beş yıl geçmiş... Artık tüm firmalar yaş üzüm rakısı üretiyor, tek üzüm rakıları deneniyor, üzüm rakılarının satışı yükseliyor... Nice yıllara damağımızı tazeleyen taze üzüm rakısı!
1993’ün puslu bir sonbahar günüydü. Anason kokularından adeta sarhoş olmuş vaziyette, Tekel’in Nevşehir’de açtığı son derece modern rakı damıtımevini geziyorduk. İmbiklerin altında yürürken Tekel’in Alkollü İçkiler Müessesesi genel müdürüne bir soru soracak oldum: “Rakımız hep kuru üzümden ve pancar posası melastan elde edilen alkolle yapılıyor. Fransa’nın konyak bölgesinde olduğu gibi, hoş kokulu üzümleri daha yaşken damıtsak ve bu güzel kokulu alkolle rakı yapsak daha iyi olmaz mı?”
Yılların bürokratı yüzüme Ay’dan gelen bir yaratığa bakar gibi baktı ve “Olur mu canım hiç öyle şey? Rakıda üzümün önemli bir rolü yoktur. Rakıyı rakı yapan anasondur, alkolü mühim değil” dedi. Benim ise kolayından pes etmeye niyetim yoktu. “İyi ama İtalyanlar o beğenmediğiniz üzümlerin posalarından bile grappa diye içki yapıyor, dünyaya satıp trilyonlar kazanıyor.” Müdür biraz bozuldu, “Zaten grappa da kötü bir içki” diye kesti attı.
Tekel, damıtımevleri 12 ay çalışsın ve ülkenin kuru üzüm fazlası değerlensin diye 1950’lerde oluşturduğu formül uyarınca rakılarını kuru üzümden üretmeye devam etti, senede iki-üç ay yaş üzümden damıtılan alkolden yapılan Tekirdağ rakısının o partileri halk arasında daha da efsaneleşti ve Tekel’in de satılıp rakının özelleştiği 2000’lere geldik.
Özel sektörün ilk golü
2003’te faaliyete geçen Türkiye’nin ilk özel sektör rakı üreticisi Elda, mavi etiketli Efe markasıyla epey sükse yapmıştı. Rakıyı da Tekel’in uzman damıtımcılarından Özlü Urkan yönetiminde bir ekip yapıyordu.
Sonbaharda tesise taze üzümlerin geldiği birgün Elda Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş, Ege üzümlerinin mis kokusundan çok etkilendi ve Urkan’a “Bu üzümlerin güzel kokusunu taşıyan bir rakı yapamaz mıyız?” diye sordu. Bu sorudan birkaç ay sonra ise, Türkiye’nin ilk yaş üzüm rakısı olan Efe Yaş Üzüm, halk arasındaki adıyla “Yeşil Efe” doğdu... Tekel döneminde bürokratik hantallık yüzünden önü tıkanmış değerlerden Özlü Urkan, özel sektörün dinamik atmosferinde pası alır almaz golü atmış, çığır açacak bir rakı yapmıştı.
Bu rakıdaki yoğun meyvemsi koku ve tatlar çok sevildi, ardından raflar yaş üzüm rakılarıyla doldu: Tekirdağ rakısı yaş üzüm özelliğini öne çıkardı, Fasıl, Burgaz, Mest, Beylerbeyi, Topkapı yaş üzüm rakıları piyasaya sürüldü. Mey İçki’nin kadınları hedef kitle alarak zarif şişelerde ürettiği Mest ilk çıktığında Sultaniye ve Misket çeşitlerine sahipti, sonradan Boğazkere de eklendi.
Gençlere rakıyı sevdirdi
Yaş üzüm rakılarındaki son yenilikçi atak, Tekirdağ rakısının Semillon ile Sultaniye kupajı oldu. Her birinde farklı lezzet nüansları yakalandı, her biri farklı bir damağa hitap etti. Ben ise en çok Efe Yaş Üzüm’ü, Fasıl’ı, Beylerbeyi’ni ve Mest’in Misket’ini beğenerek yudumladım.
Yaş üzüm rakıları, geleneksel içicilerinin bir kısmı tarafından “Bunlar fazla yumuşak, insan içtiğini anlamadan fazla kaçırıp sarhoş oluyor” diye yadırgandı ama özellikle genç kuşaktan pek çok insan da bu çeşitlerle rakıyı sevdi, ona hayatında yer açtı. Ve yaş üzüm rakılarının beş yıl boyunca satış grafiği hiç düşmedi, toplam tüketim bazı yıllarda düşerken taze üzüm çeşitleri hep yükselişteydi.
Efe’nin ilanlarından beşinci yaşına girdiğini öğrendiğimiz yaş üzüm rakılarına “Nice yıllara” derken, bir lezzet farkının bile geleneksel bir içkiye nasıl hayat öpücüğü kondurduğunu tekrar fark etmeli. Ve bu sütunlarda yazdığım, “Türk rakısının geleceği aromalı rakılar üretilmesine izin verilmesinde. Elmalı, kavunlu, narlı, biberli, tahinli, hatta kremalı rakılar üretilebilse, rakı bu yeni kanallardan müthiş bir nefes alacak, aslında hayli tekdüze olan bu içkimiz değişen dünyanın şartlarına uyum sağlamış olacak” düşüncelerim de yeniden hatırlanmalı.