Mehmet Yalçın

Mehmet Yalçın

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Son yılların en ilginç butik şarap üreticilerinden Chateau Nuzun sıra dışı şaraplara imza atıyor. Kendine özgü bir kişilikte şaraplar üreten bu üreticiyi yakından izlemeli...


Orta yaşlı, sempatik ve hafif mahcup adam şişeyi masanın üzerine adeta bir suç işlercesine çekinerek koydu. Kısıkça bir sesle “Bu yılki şarabı şişeledik” dedi. “Maalesef bu sene tek tek her üzümden ayrı şarap yapamadık. Bağlar ilkbaharda öyle bir dolu yedi ki, mahsulün büyük bölümü kırıldı. Tek tük kalan ne üzüm varsa ondan tek bir şarap yaptık. Topu topu 1800 şişe...”
Necdet Uzun her zamanki gibi son derece alçakgönüllüydü. Şarabıyla ilgili sadece bilgiler verdi, hiç yorum yapmadı, ziyaretini kısa tuttu ve gitti. Üzerinde “numunedir” yazan etiketsiz kara şişeyi açıp tattığımda, büyük bir sürprizle karşılaştım. Dönümde sadece 75 kilo alınabilen mahsulden çıkan ve içinde Cabernet’sinden Pinot Noir’ına, Merlot’sundan Şiraz’ına bağda ne varsa yer alan bu “zoraki kupaj”, Türkiye’de şimdiye dek yapılan en iyi kırmızılardan biri olmuştu.
Burunda önce meyankökü kokuları patlıyor, ardından da kuru et ve is kokuları geliyordu. Damakta o denli yoğundu ki, adeta bir et çiğniyordunuz. Fransız meşe fıçılarından gelen vanilyamsı çeşnilere, katransı izler eşlik ediyordu. 2009 rekoltesi bu şarap, tadılmak için bile çok gençti. Adeta vahşi bir rodeo atı gibiydi. Dinlenmesi, sakinleşmesi, ehlileşmesi lâzımdı...
Doğa bağcının ürününü mahveden dolu gibi bir trajedinin ardından, böyle bir teselli mükâfatı vermişti: Normal bir yılda yapamayacağı kadar güçlü ve konsantre bir şarap... Burası Türkiye değil Fransa olsaydı, şarap kalitesiyle hemen önceki rekoltelerin iki-üç kat fiyatına satılır, bağcı da zararını tazmin ederdi. Bizde ise muhtemelen şarap para yerine bol övgü alacak, daha çok egolar tatmin edilecekti.

“Bağcılık tutkumuz biz Kaliforniya’da yaşarken başladı”
Şarap dünyamıza bu yılın başlarında giren Necdet Uzun ile eşi Nazan Uzun ilginç insanlar. Uzun yıllar ABD’de bilgisayar sektöründe görev yapan elektrik mühendisi çift, kurdukları şirketi Cisco Systems’a iyi bir rakama satıp olgunluk yaşlarında ülkeye dönmüş. Kaliforniya’da oturdukları bağlara yakın bölgede gelişen bağcılık tutkularını gerçekleştirebilmek için memleketleri Tekirdağ’ın Çeşmeli köyünde
145 dönüm arazi almışlar. Araziye 2004 yılında Fransız kökenli üzümler dikmiş, içine de üzüm tanesini andıran oval ve modern bir “şato” binası yapmışlar. Bütün üzümleri organik yetiştirip bu yıl da sertifikalarına kavuşmuşlar.

Şarapta bir yıldız doğuyor
“Gerçek şato şarapçılığı yapıyoruz, öyle de devam edeceğiz. Dolu yılında bile etraftan üzüm almadık, ne varsa yine kendi üzümümüzü işledik” diyor Necdet Uzun. Şaraplarına da soyadlarından çağrışımla “Şatonuzun” gibi şakacı bir isim koyan bu ilginç çift, şarabı kendileri yapıyor, önolog çalıştırmıyorlar. “Sevdiğimiz şarabı yapmaya çalışıyoruz. Piyasadan çok kendi arzularımızı önemsiyoruz” diyorlar. Herkes şarabına karamelsi ve tereyağsı hoş kokular kazandırmak
için içleri orta derece yakılmış fıçılar
tercih ederken, içi hafif tütsülenmiş fıçı kullanmaları da bu tür bir tercihleri.

Şarabımız ilkten sert, dinlendikçe güzelleşiyor
Necdet ve Nazan Uzun’la geçtiğimiz yıl tanıştığım, serüvenlerinden de etkilendiğim halde Türkiye’nin ilk Pinot Noir’ını üretmelerinden ötürü bir yazıda bir paragraf bahsetmenin dışında onları bu sayfaya konuk etmedim. Ne yalan söylemeli; bu iyi niyetli ve sempatik insanları ilk başta biraz fazla naif bulmuş, 2008 rekoltesi şaraplarına da 2010 sonlarında tattığımda pek bayılmamıştım. Şaraplar biraz kalın çizgili ve kaba tanenli, kapalı ve köşeliydiler. Ancak aylar geçti, Merlot’yu, Şiraz’ı, Cabernet’yi geçtiğimiz aylarda yeniden tattım ve şarapların potansiyelini ilk başta hissedemediğime hayıflandım. Filtre edilmeyen ve kupajlanmayan bu kuvvetli kırmızılar, ağır ilerleyen bir olgunlaşma evrimi izliyorlardı. Karafa aktardıktan sonra bir-iki saat bekleyip sonra yudumlarsanız, aldığınız keyif iki katına çıkıyordu. Tabii en güzeli daha 2-3 sene yıllandırıp tanenlerin gardlarını düşürmesini beklemekti.
Chateau Nuzun’un 20 bin şişe civarında üretildiği için öyle her yerde bulunmayan, sahipleri pazarlamaya çok zaman ayıramadığından restoranlarda da ender rastlanan şarapları, 50 ila 80 lira arasında fiyatlarıyla ucuz değiller... Tatları da bu tür rüstik şaraplara çok alışık olmayan damakları yadırgatacak sertlikte. Ama bu şaraplarda Türk şarap dünyasında çok sık rastlamadığımız bir özgünlük var. Tüketiciye ve onun beğenisine prim vermeyen, üretenin biraz da kendini tatmin için yaptığı “dikkafalı” şaraplar bunlar. Teruar özelliklerinin üzüme verdiklerinin yanı sıra, yaratıcılarının duygularını, beğenilerini ve kişiliklerini de yansıtıyorlar.
Fabrikasyon bir tarzda yüz binlerce şişe üretilen şaraplarla dolu bir ortamda, şarabımıza renk katacak girişimlerden biri Chateau Nuzun. Bağları eskidikçe ve sahiplerinin üretim tecrübeleri arttıkça, Türk şarabının birinci liginde oynamaları sürpiz olmaz.