FRANSIZ gelinin adı Josette idi. Bir aile sofrasında rastlaştık. Bundan kırk yıl önce Avrupada, tahsilde bulunan bir Türk genciyle tanışmışlar. Sevişmişler. Evlenmeye karar vermişler. Evlenmişler de.. Türkiye'ye yerleşmişler. Çocukları olmuş. Mesutmuşlar. Fakat bir süre sonra anlaşamamışlar; ayrılmışlar. Bunun üzerine kendi ülkesine dönmüş, orada çalışmaya başlamış. Arada kocası ölmüş. Ancak ne eski eşinin ailesi ve çevresiyle, ne de Türkiye ile alakasını kesmiş.
Her yıl geliyor ve bir süre onlarla beraber oluyor. Kendisini tanımam da böyle bir vesileyle oldu.
Sofrada eski hatıralardan bahsediliyordu. Fransız gelin neşeli ve hoşsohbet, artık orta yaşlı diyelim, güzelliğini koruyan bir kadın. Evlenmek ve müstakbel eşinin ailesiyle tanışmak üzere Türkiye'ye geldiğinde 19 yaşındaymış. Aile Ankaralı olduğundan ilk, başkenti görmüş. Aile kendisini sevmiş ve hemen benimsemiş. Tatlı tatlı o günleri anlatıyordu.
Atatürk bulvarına çıkmışlar. Sözlüsü ona demiş ki:
"- İşte burası, Paris'in Champs - Elysees'sidir. Hem şehrin en büyük, hem de en canlı caddesidir".
Biraz yürümüşler. Fransız gelin mağazaların vitrinlerine bakıyor, gelen geçenleri seyrediyormuş. O zamanlar Atatürk bulvarında, masaları kaldırımın üstüne çıkarılmış birkaç kahve de vardı ve bu, onunla Champs - Elysees arasındaki "ölçülü benzerlik"i arttırırdı.
Fransız gelin gülerek dedi ki:
"- Bir de baktım, caddenin ortasında otomobiller ve otobüslerin yanı sıra bir de eşek gitmiyor mu? Hayretler içinde kaldım: Champs - Elysees'in üzerinde bir eşek! Düşünebiliyor musunuz?"
Biz de gülmeye başladık. Anlattıklarından çıkardığımıza göre bu, bir sütçü eşeği olmalıydı.
Fransız gelinin kırk yıl önce başkentteki ilk izlenimi bu olmuş.
O zaman kendisine anlattık ki geçen gün, yani aradan kırk yıl geçtikten sonra Türkiye'nin en görkemli bir otoyolunda, ülkeyi Avrupaya bağlayanda bir trafik kazası oldu ve tanınmış, sevilen bir artist menaceri genç kadın hayatını kaybetti.
İçinde bulunduğu otomobil, Türkiye'nin en görkemli bu otoyolunda, ülkeyi Avrupaya bağlayanda bir mandaya çarptı.
Orada sere serpe dolaşan, röfüjlerdeki otları yesin diye sahibi tarafından salınmış bir mandaya!
Kırk yıl önce gelenin kırk yıl sonra her şeyi pek de yadırgamasına lüzum yoktu, görüldüğü gibi..
* * *
Fransız geline bir büyüğümüzün bize tekrarladığı, 21. yüzyıla bizim damgamızı basacağımız kerametini söylemedik.
Kadıncağızın dudağının uçuklamasından korktuk.
Not: Şeker Bayramını bütün dost ve okuyucularıma kutlar, sağlık ve mutluluk dileklerimi sunarım - M.T.
Yazara E-Posta: m.toker@milliyet.com.tr