Metin Toker

Metin Toker

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Bir gerçeğin bilinçine gittikçe daha fazla "etkin kimse" ve "yaygın kütle" tarafından varılıyor: Krizler, ne ekonomik ve ne sosyal olanlar, başlıbaşına bir olaydırlar. Bunlar, hatta bir ürün bile değil, yan üründürler: Siyasi hayatın yan ürünü. Siyasi hayatın kendisi. Ona şekil veren başlıca iki kanunla - Seçim Kanunu ve Partiler Kanunu - doğrudan doğruya anayasal düzenlemenin sonuçudur.
Kaynağı meçhul de olsa geniş yetkilerle donatılmış Kemal Derviş artık açıktan bunu söylüyor. Toplu halde veya grup grup yükseltilen "İstifa!" seslerinin "bu Hükümet"i değil, "bu yönetim tarzı"nı kastettiği, üstüne basılarak vurgulanıyor.
Bu sütunlarda ne zamandır belirtilmeye çalışılmış bir hususun böyle bir aşamaya ulaşması sevindiricidir. Ancak bu sütunun vazgeçilmez bir prensipi "makulün normalde aranması"dır. Aksi yol ya kaosa, ya başka rejime götürür. Atlar arabanın önüne koşulmalıdır.
Bugünün Türkiye'sinde makul, siyasi hayatı lider sultasından kurtarmak, dolayısıyla parti mekanizmalarının demokratikleşmesidir. Bu, 12 Eylülün "resmi gerekçe"leri arasındaydı. 12 Eylülün çok şeyi gibi o da tam ters gelişme göstermiştir; liderler daha otokrat, parti mekanizmalarını işletenler daha şahsiyetsiz kesilmişlerdir. Bunun delilini görmek, yaşamak için fazla beklemeye lüzum yoktur: DSP Büyük kongresi bir kaç gün sonrayadır.
Normale
gelince o, Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanununu değiştirerek derhal, yeni bir anayasal düzeni kurma amaçıyla genel seçime gidilmesidir.

Bir sistemi, ondan yararlananların değiştirmesi için onların aptal olması lazımdır. - Bakınız, DSP Genel Başkanlığına gene Ecevit "büyük tezahürat" arasında seçilecektir -.
Ama, bir sistemi ondan yararlananların değiştirmesini beklemek için de aynı derecede aptal olmak gerekir.
O halde yapılacak, bu Meclisi böyle bir yola, liderlere rağmen zorlayacak bir kamuoyu baskısını halkın bizzat yaratmasıdır.
Kurda "Ensen niçin kalın?" diye sormuşlar. "Kendi işimi kendim görürüm de, ondan" demiş.
Bu ancak böyle amaç güden bir halk hareketini başlatmak - derhal ve müthiş destek bulacaktır - ve onu bir siyasi partiye dönüştürmekle kabildir. - Onun başarısı, başındakilerin meharetine bağlıdır; Cem Boyner ve arkadaşları sonda düş kırıklığı yaratmışlardı -.
"Başbakan İnönü!"
veya şimdilerde yükseltilen "Başbakan Derviş" sesleri ne birini, ne ötekini Başbakan yapar. Pek basit bir sebepten: Bugünkü Anayasaya göre Başbakan olmak için TBMM üyesi olmak lazımdır. Vaktiyle bir "Kontenjan Senatörlüğü" vardı. Artık yok. Başbakanlık milletvekilliğinden geçer, milletvekilliği de bir seçim sonuçu elde edilir.
O halde seçim; genel seçim!
Böyle bir hareketi sonuça ulaştırmak için İnönü'nün veya Derviş'in nefesi yeterli midir?
Onu konuşuruz.