Geçenlerde, "bir vesileyle", düşündüm: Eğer birileri, bir kurum veya bir kuruluş adına bana gelseler de "Sizi Dünyada Yılın Gazetecisi seçtik; ödülünüzü törenle vereceğiz" deseler ne yapardım diye.. Hem de, "dünyada".. Her halde ilk tepkim "Siz aklınızı mı kaçırdınız?" demek olurdu. Muhtemelen, nezaketimden ve kalplerini kırmamak için bunu söylemezdim de "lütfetmişsiniz, düşünmeniz bile beni onurlandırıyor" diye geçiştirmeye çalışırdım. Israr ettikleri takdirde "Siz gidin; aklınızı bir iyi muayene ettirin" tarzında, dilimin ucuna gelecek lafı, gene nezaketimden ve kalplerini kırmamak için yutardım. Onları "hayırlı girişim"lerinden, iyilikle vazgeçirirdim.
Bahsettiğim "vesile" neydi?
Rauf Denktaş "Dünyada Yılın Devlet Adamı" ödülünü kabul edip törenle aldı da.. Ödülü verenlerin "Kıbrıs'ta büyük çıkarları" bulunduğu sonradan açıklandı.
* * *
Bu aralar, çeşit çeşit vesilelerle aklıma tuhaf şeyler geliyor. "Acaba" diyorum, "Napoleon'dan esinlenip kendisini Orta Afrika'daki ülkesinde imparator ilan etmiş Bokassa bir Paris gezisinden döndüğünde buna başarı notu verseydi, bu 10 mu, yoksa daha mütevazi bir 9 mu olurdu?"
Ama 10 da olsa, 9 da olsa onun halkı bile her halde gülerdi. O zaman, oradaki Fransa Büyük Elçisi ortaya fırlayıp, sanki sormuşlar gibi, "Ooo, gezi çok başarılı oldu çok başarılı oldu" diye meyhanecinin şahidi bozacı rolüne soyunur muydu?
* * *
Şeytan mı sorduruyor, ne? Merak ediyorum: Bir aynı "numara" ile bir aynı toplum kaç defa kandırılabilir diye.. O zaman aklım, ta "Menderes'li günler"e kadar gidiyor. Bir iş falso verdi mi, bir kararın tepkisi büyük oldu mu, vatandaşın homurtusu arşı tuttu mu "numaracılar" hemen harekete geçerlerdi: "Ednanbey" duruma el koymuştu ve rezaletin düzeltilmesi için emir vermişti.
"Ednanbey", Adnanbeyin popüler telaffuz tarzıydı.
Haydi o sıralar "demokratik hayata girmiş bulunmanın aşkı" insanlara, bahiskonusu kararın zaten Hükümet tarafından aldırılmış olduğunu unuttururdu.
Peki, şimdi? Acaba Hüsambey veya Rahşanhanım "sayın Ecevit"e bir tahammül edilmez "Emlak Vergisi İşkencesi"nin halkın sırtına 57. Hükümet ve TBMM'deki çoğunluğu tarafından yüklenmekte olduğunu haber vermeyi unutmuşlar mıdır?
* * *
Meşhur "Öküze özenen kurbağa" hikayesi "Adriyatik'ten Çin seddine" sloganına mı, "Türkiye bir dünya devletidir" şişinmesine mi daha iyi uymaktadır? Bir türlü karar veremiyorum. 1980'lerin sloganı Türk/İslam sentezinin dış politikada uygulanmaya konulması anlamına geliyordu ve bu dümenin başına geçmiş Turgut Reisin elinden tekne, bir zarara uğratılmaksızın - Torumtay Paşa gibilerin de himmetiyle - güç kurtarılmıştır.
Şimdilerde Dünya Devleti Türkiye, "istemem de, istemem" diye bir kısmı - mesela Afganistan - direnen İslam Alemine, Washington'un hoşuna gider ümidiyle "model şurup" içirmeye kalkışmış Lokman Hekim Ecevit'in icadı.
* * *
Gelin, bu "kafa karışıklığı"ndan Atatürk'e kulak vererek kurtulmaya çalışalım: "Büyük ve hayali şeyler yapmadan, yapmış gibi görünmek yüzünden bütün dünyanın düşmanlığını, garezini, kinini bu memleketin ve bu ulusun üzerine çektik. Biz böyle, yapmadığımız ve yapamadığımız kavramlar üzerinde koşarak düşmanlarımızı arttırmaktansa doğal sınıra, yasal sınıra çekilelim. Haddimizi bilelim".