Eğer bu isimde bir roman veya piyes yazmak istiyorsanız, sizi şu sırada Türkiye'ye davet ederim.
Aradığınız bütün malzemeyi kolay kolay ve bol bol bulabilirsiniz. Ben ki üç çeyrek asırdır burada yaşıyorum, ülkemi hiç bu halde görmemiştim. En sıkıntılı - isterseniz, "buhranlı" deyiniz - günlerde bile bir umut ışığı, gerektiğinde bel bağlanacak bir kimse, bir örgüt, bir kurum, en azından BMM, daha doğrusu onda varsayılan bir sağduyu bulunurdu.
Bugün bunların hiç biri yok.
30 Nisanda Ecevit partisinden heyetle Anıtkabire gidiyor, kabir defterine Atatürk'e hitaben bir şeyler yazıyor, altına 30 Mayıs diye tarih düşüyor ve sel felaketine uğramış Hatay'da deprem yaralarının sarılacağını vaad ediyor. Meclis Grubunda "bizim Hükümetimiz alternatifsizdir" diyor ve partisinin milletvekilleri kendisine ayakta alkış tutuyor. Partilerinin Kurultayında Pişkinsüt'e reva görülen muamele aralarından pek azını rahatsız etmiştir.
Alternatifsiz Hükümetin ortaklarından Mesutbey, bir takım kimseleri - genelde yolsuzluk mücadelesi yapanlar - canı çok yanmış bir şekilde "partisinin yakası"ndan düşmeye çağırıyor; bunların prototipi Tantan aynı partinin kuruluş yıldönümü toplantısında "Türkiye seninle gurur duyuyor" diye alkışlanıyor. CHP'de Baykal İstanbul kongresini kaybediyor, Ankara kongresini kaybediyor; bu ortam varlık göstermek için bir altın fırsatken o, göz göre göre heba oluyor; Genel Başkan kendine model diye Bülent/Rahşan çiftini sürdürüyor. Genel Merkezde kıpırdama yok. "Bahçeli'nin MHP'si" ayrı alem.
Kıpırdanan, "fırsat yakalamak" isteyen var; ama o da insanda ya "Bunlar nasıl zengin olmuşlar?" diye şaşkınlık, ya da "Demek zengin olmak o kadar da zor değil" ümidini doğuruyor. "Zenginler klübü" TÜSİAD'dan bahsediyorum. Üç ay öncenin "çipa kurlu" programını öyle benimsemişti ki, "artık on yıl önümüzü görüyoruz" diye ferahlık söylüyordu. "Çipasız kur" gelince onun faziletine inandı ve başarı şansı olarak "Kabinede revizyon" şartını koşmakla yetindi. Ama şu sıradaki "demokrasi bildirgesi"ni çocuklar yayımlamaz; çünkü çocuklar bile "bildiklerinin bildirisi"nin altına imza koyar. TÜSİAD "anadil değil, resmi dil olsun" diyor. Anayasanın III. esasına baksaydı orada zaten anadil değil, resmi dil denildiğini görürdü. Tek, Genelkurmay Başkanına üyelik verdiği MGK'dan ise hiç bir şey anlamıyor. Sonra, söylediklerini kim ve nasıl gerçekleştirecek? Meselenin esası, o. O ise, yok.
* * *
İnsanın "Yok mudur, kurtaracak?" diye bağırası tutuyor ama o zaman da kovboy filmlerinin malum akışı hatıra geliyor: Kurtarıcı, kızı evvela kurtarır; sonra o, yatağa atar.