CİNSELLİK LÜKS DEĞİL, DOĞALDIR

21 Ocak 2010




Doğal ortamlarda, bütün canlılar cinsellikle ilgili ne yapacağını bilir. Peki insan söz konusu olduğunda, onların sıkıntısı ve bu durumla ne yapacağını bilememelerinin sebebi ne olabilir? Sebeplerden bazıları, yine kendilerinin yol açtığı birçok durum; öncelikle cinselliğin inkarı ve beraberinde bastırılması sonucunda basıncın artmasıdır. Böyle olunca da ya cinsel duygular içeride yok olur ya da kişilere sıkıntı verici bir şekilde dışarı sızar, taşar, savrulmalara yol açar. Bunun üzerine, biz uzmanlar da dahil olmak üzere, “İnsanların neden seks problemleri vardır” diye düşünür ve sürekli bunu konuşuruz.


İçimizdeki ikiyüzlülük

Yazının Devamı

İLİŞKİDE YAKINLIK UZAKLIK AYARI

14 Ocak 2010

İki kişi arasındaki yakın ilişkinin tanımında; her ikisinin de karşılıklı sevgi ve ilgi görme ihtiyaçlarını tatmin edebildiği bir yakınlıktan; bunun yanında da bireysel büyüme ve gelişmeye izin veren bir mesafeden bahsedilir. Bu yakın ve ayrı olmayı becerebilme kapasitesi çok erken dönemlerdeki en yakın olunan kişilerle olan olumlu ilişki deneyimlerine dayanır. Eğer kişinin olumsuz bağlanma deneyimleri olmuşsa, sonraki ilişkilerinde de, ne birlikte yaşayabilen ne de ayrı kalabilen, huzursuz bir yapıya sahip olur.
Büyük olasılıkla bu karşılıklı evlilik bağları, denge zorluklarını getirecektir. Bu kişilerin önceden edindikleri ve devam eden algılarından kaynaklanmış olan, ilişkide çok yakın veya çok uzak olma korkuları mevcuttur. Her iki durumda da incinme/incitilme ve benlikle ilgili kaygılar ortaya çıkacaktır.

İlişkinin probleme dönüşmesi
İlişkideki bir kişi için fazla yakın olan ve basılmışlık hissettiği aralık, diğeri için çok uygun olabilir ya da aksi olduğunda diğeri, eşinin kendisinden uzaklaştığını düşünebilir. “Beni eskisi kadar sevmiyorsun artık!” ya da “Beni seviyor musun?” gibi cümleler bu aralığın daha yakın olması ihtiyacının iyi niyetli ifadesidir.
Bununla

Yazının Devamı

SADAKAT MASUM DEĞiLDiR

31 Aralık 2009

Kelime anlamı hepimizce malum olan sadakat, ‘evliliğin kurumsal ilişkisi’ de dahil, bütün ilişkilerde söz konusudur. Sadakat önemlidir, ancak ilişkinin bileşenlerinden sadece biridir.
İki kişi bir araya gelip ilişkiye geçtiğinde, bireysel dinamikler, sosyal, biyolojik özellikler, öğrenmişlikler, o ana özgü istekler, ihtiyaçlar, beklentiler ve refleksler gibi birçok bileşenin de bir araya gelmesi söz konusudur. Bu bağlamda aslında, her ilişki kendi dengesini oluşturur. Bu dengenin içinde, sadakat bileşeninin ne ağırlıkta olacağı, nasıl algılandığı ve açılımlandığı, yine her çift ve bireyin kendine özgü alanında belirlenir.
Ancak, ilişkideki iki kişiden birisi, sadakate dair farklı algıda ya da yorumda bulunduğunda, problemler ortaya çıkar. Sözde aldatma problemlerinde, kimin kimi, nasıl, niye aldattığı çoğu zaman o kadar da kolay belirlenemez. Bu anlamda da, suçlu - suçsuz, aldatan - aldatılan ayrımı bazen bulanık bir ifade olarak, sadece insanların, ilişki içinde daha fazla sıkışmasına, çaresizlik hissetmesine ve bu tanımla ne yapacağını bilemeyen kişilerin daha fazla canlarının yanmasına neden olur.

Zorla sadakat olmaz
İlişkide sadakatin şart olup olmadığından değil; sadece

Yazının Devamı

İLİŞKİYE VE KALIPLARA DİKKAT

10 Aralık 2009

İlişki yapılanmaya başladığında, ilişki paterni (kalıpları, tekrar eden eylem şekilleri) ortaya çıkar. Bu kalıpların oluşmasında kişilerin eylem modları /şekilleri aktif olarak belirleyici olmaktadır. İlişkinin tanımı, bu şekilde ortaya çıkar. Bu durum ise bizim, kişi olarak ilişki içinde belirlenişimizi, bununla ilgili bir şekilde pozisyon almamızı getirir. Eğer uyum ve ayar sorunu yoksa, sağlıklı bir seyirden söz edilebilir. Sorun varsa, işimizi kolaylaştırabilecek aynı ilişki yapısı, sözkonusu kalıplardan dolayı işimizi zorlaştırabilir.
Peki, bu durumda ne yapılabilir? Bir durumdan, ‘nasıl çıkabiliriz’ başka, ‘nasıl çıkamayız’ başkadır. Öncelikli görünen, içinde bulunulan durumu konuşmaktır. Bunu yaptığımızda ise ilişki hakkında konuşarak ilişki kurmak tatsızlığıyla karşılaşırız. Ayrıca bu tatsız durum, ilişkide yer tutmaya ve hatta ilişkinin yerini almaya başlayabilir. Böylece ilişkinin kendisi daha az yaşanmaya başlar. Sonuçta problemi çözecek mekanizma, kendisi problem haline gelir. Asıl temel açmaz budur.
Ayrıca, ilişki yönetimi, ilişki ekonomisi, ilişki duygusu, ilişki işlevselliği, ilişki stratejileri ve ilişki ile ilişki gibi daha sonra açımlanacak özellikler aktif

Yazının Devamı

DEĞİŞİM VE İLİŞKİ

3 Aralık 2009



Doğa, çatışmalardan gücünü alsa da uyumu sevmektedir aslında, düzene duyduğu gereksinmeden dolayı. Ancak değişimi de sever; gelişebilmek ve yeni uyumlara varabilmek için. Bu durum, bütün biyolojik, sosyal ve psikolojik gerçeklikler içinde de aynı yasalarla işleyen düzen/değişim ikililiğine yol açmaktadır.
İki taraf arasındaki uyumun, çift ilişkisi içinde ve dışındaki bileşenlerin etkisiyle kendi içinde bir devinimi vardır. “İç bileşenler” dediğimizde, ilişkinin dinamikleri, ilişki içindeki kişilerin iç dinamikleri ve bu iç dinamiklerin ilişki dinamikleri ile ilişkileri gibi, “dış bileşenler” denildiğinde ise aileler, onların gerçeklik modelleri, topluluk ilişkileri ve doğal denge özelliklerine kadar giden hiyerarşik motiflerden söz edilebilir.
Bu devinim kişilere sormayan sistemik yasalar güdümünde gerçekleşmektedir. Kişilerin denge çabaları da bu iç/dış kuvvet ve hareketlerle ilişkide ortaya çıkmaktadır. Bu bireysel-sosyal oluş dengesi hareketleri, coşku ya da engellenmişlik hissi gibi duygular ya da düşüncede hızlanma veya ketlenmeler ve davranışlarda tercih edilemeyecek değişimlere sebep olabilir. Bu süreç, bazen dalga sörfü yapmaya benzer, bazen rüzgâr sörfü. Bir kere

Yazının Devamı

ALIŞVERiŞ SÜRECi OLARAK iLiŞKi

26 Kasım 2009

Bilinen anlamıyla alışveriş sürecinde, ne aldığımızı ve ne verdiğimizi biliriz, değilse öğrenebiliriz. Ancak ilişki içinde ya bilmeyiz ya da çaba göstersek de tam olarak hiçbir zaman öğrenemeyiz.
Bu durumda ortaya çıkan akıl ve duygu karışıklıklarının üstesinden gelmek için ise; ya çok sıradan, somut, küçüldükçe anlamsızlaşan konulara takılır ya da genelleştirmelerin, genişlemiş anlamsızlıkları içinde yerçekimsiz bocalarız.
Arzu, istek ve ihtiyaçlarımızın, değişimsel ve gelişimsel özelliklerinin, günlük ruh halleri içindeki değişkenlikleri de bu karışıklığa eklendiğinde, ancak çatışmalı ilişkiye veya sadece çatışmalarımıza tutunur hale geliriz.

BİLDİĞİMİZ VE SÖYLEMEDİKLERİMİZ
Bildiğimiz ve söylediğimiz kadar, bildiğimiz ve söylemediğimiz, söyleyemediğimiz bunun yanında kendimizle ilgili bilemediklerimizin de o ilişkinin içinde, yanında veya söylenenlerin arka planında bulunduklarını, tutulduklarını öngördüğümüzde, bir ilişkinin yolunda gitmesi çok şaşırtıcı bir durum olmaktadır.
Normal koşullarda, bütün bu açık-kapalı bilgi özellikleri, ilişki ve diğer kişi yanlısı olduğu için bir sıkıntı vermez. Ancak küçük bir anlaşmazlık ya da çatışmada, bu potansiyel bilgi gücü diğeri

Yazının Devamı

ALDATMA; ZOR-GERÇEK BİR İLİŞKİ OYUNU

19 Kasım 2009

ALDATMA VAR MIDIR?
Bugün; burada aldatmanın nedenlerini, kimlerin aldattığını ve aldatmasızlığın nasıl olduğunu konuşmak amacında değiliz.
Aldatmanın kelime anlamı, sadakat, ahlak kavramları da, konuşmamız dışındadır. Üstelik her iki cins de, çok eşli olabilirlik potansiyeline sahiptir.
Bunun yanında; “Aldatma yoktur, ilişki gerçekliği vardır” dediğimizde; bir ilişki içine ‘aldatan / aldatılan’ tanımları girdiğinde; ciddi ve talihsiz bir tanımlılık gündeme gelmektedir.
Seanslarda karşımıza kadın, adam, aldatan ve aldatılan olarak dört birim gelmektedir. O görüşmelerde bunun üstesinden gelinebilir. Ama o çift, hayatlarında baş edemeyecekleri bir yarılmış gerçeklikle karşılaşmış olacaklardır.
Her iki kişi için de travmatik olan bu durumda; bu olgu, kişilerin hem mağdur hem de musdarip olmaları ile birlikte, ilişkiye musallat bir belirlenmişlik olarak hüküm sürecektir.

ALDATMA MI ÖNCE BAŞLAR, İÇİNDE ALDATMA OLAN İLİŞKİ Mİ?

Yazının Devamı