Nail Güreli

Nail Güreli

Tüm Yazıları

Nail Güreli


HEP bizim polisten söz edecek değiliz ya, bu kez İngiliz polisinin bir olayını aktaralım. İngilizce konuşma pratiğini geliştirmek için İngiltere'ye kursa gidip dönen oğlumuz anlattı.
Londra yakınlarında Brighton kentinde bir Türk ailenin işlettiği Golden Grill (Altın Izgara) adında bir kebapçı "Kebap House" varmış. O semtin karakolunda görevli polislerden birkaçı zaman zaman gelip burada kebap yerlermiş. Bizim kebap salonunun sahipleri de geleneksel Türk ikramcılığına uygun biçimde kendilerine bedavadan birer kola verirmiş.
Bir gün karakol amiri çıkagelmiş oraya ve polislere bedava kola verildiğini öğrenmiş, hiçbir şey söylemeden gitmiş.
O günden sonra polisler bir daha o lokantaya gelip kebap yememiş.
Hani bizim mesleğin klasik haber tanımlarındandır; "köpek insanı ısırırsa haber değil, insan köpeği ısırırsa haberdir" derler ya, o misal, oğlumuz da bize İngiltere'den anlatılacak "ilginç" haberlerin başında bunu aktardı. Doğrusu biz de sizlere aktarmaya değer bulduk.
Kıssadan hisse çıkarılır mı, çıkarılmaz mı, orası sizin bileceğiniz iş.
BİR BELGESEL
Susurluk kazasından sonra sayfalar dolusu ilanlarda ne denmişti: Bir daha hiçbir şey Susurluk'tan önceki gibi olmayacak!..
Alın bakalım şimdi, ne oldu görün!
Aslında görenler ve bu ülkeyi bilenler için bunun böyle olacağı belliydi. Kanun kaçakları ile polis ve siyasetçi aynı otomobilin içinde hem de susturuculu silahlarla birlikte ortaya çıkınca, kamuoyu ayağa kalkmıştı. Bir zamanlar o polis örgütünün başında olan sorumlu kişi ise "Ne var bunda" demişti.
İşte o zamandan belliydi, bunun böyle olacağı.
Biz Türkler belleği zayıf ve de ikramsever milletizdir. Ver beyefendiye bir soğuk kola!..
BİR TEPKİ
Geçen hafta Hollanda'nın Lahey kentinde, insanlığın kabul edemeyeceği bir vahşetin kurbanı olarak altı Türk'ün diri diri yakılıp öldürülmesi, haklı olarak büyük tepki gördü.
Bu insanlık suçu ve Hollanda resmi makamlarının duyarsızlığı ne kadar lanetlense azdır. İnsan hakları savunucuları bu ırkçı vahşetin üzerine var güçleriyle gitmeli, tepkilerini eksik etmemelidir.
Bu tür olaylarda - ya da genelde söyleyelim - suçluların hukuk devleti düzeni içinde hemen bulunup cezalandırılamamalarının, sonuçta çağdaş hukuk devleti düzeninden umut kesilmesine ve başka alternatifler arayan tepkilere dönüşmesine yol açtığının farkında mısınız?
Farkında değilseniz, Ağrı'daki cenaze töreninde topluluğun "Yaşasın şeriat" diye slogan attığını duymamışsınız demektir.
BİR UTANÇ TABLOSU
Aynı günlerde Trabzon'un Çayırova köyünde hastalanan Havva Yıldırım'ı, 27 kilometre uzaklıktaki sağlık ocağına ulaştırmak isteyen köylülerin dağ yollarını kapayan kar fırtınası altında verdiği insanüstü mücadeleyi ibretle izledik. Bu mücadelenin altıncı saatinde Havva Yıldırım yolda ölmüştü.
Ve Dışişleri Bakanı'nın Türkiye'nin sağlık sorunu üzerine yaptığı eyyamcı şovu anımsadık.
Utanç duyduk.
Havva Kadın'ın ölümünden mi, Tansu Hanım'ın şovundan mı?. Ona siz karar verin.
BİR GÜZELLİK, BİR ŞİİR
Yurdumuzda insanın içini ısıtan, gözlerini ışıtan güzellikler de var. Örneğin Giresun'da bir avuç insan, her ay "Kıyı" adında güzel mi güzel bir kültür ve sanat dergisi çıkarıyor. Burada insanlar ne güzel şeyler yazıyor. İşte bunlardan biri: Ayhan Can'ın "hüznün acı limonları" şiirin ilk ve son dörtlüğünü aktarıyoruz:
"trenler kalkıyor trenler geçiyor içimden / seni çiziyor boşlukta dağılan kara duman / dünya yanıyor ellerin ellerime değince / yüreğimde hüznün acı limonları büyümekte // ben sevdanın ozanıyım yalnızlığı bana bırak / varsın büyüsün yüreğimde hüznün acı limonları / hüzün neye yarar seni emrah gibi sevmedikçe / neye yarar bu sevda davul gibi dövünmedikçe"

Yazara Emailgureli@milliyet.com.tr