YazarlarNice zirvesi

Nice zirvesi

14.12.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Nice zirvesi

Nice zirvesi

Nice zirvesi
Nice zirvesi

Avrupa Birliği'nin en uzun zirvesinden çıkan sonuçlar, Batı Avrupalı yorumcuları tatmin etmedi. Bu durum, AB Komisyonu Başkanı Romano Pradi'nin "Hedeflerimizi ancak kısmen başarabildik" şeklindeki sözlerinde özetleniyor. Ben Doğu Avrupalı yorumcuların iyimserliğini paylaşıyorum: Nice Zirvesi Avrupa tarihine "altın harflerle" yazılacak, çünkü gündemindeki konuların bir kısmını çözümsüz bırakmışsa da genişleme yolunda kararlı bir adım attı.
Önemli olan AB "bisikleti"nin tekerleklerinin dönmeye devam etmesi. Yalnızca Katılım Ortaklığı Belgesi'nin kabul edilmesi açısından değil, bu bakımdan da Nice zirvesi Türkiye için olumlu bir zirve olarak görülmeli. Genişleme devam etmeli ki, Türkiye'ye de sıra gelsin.
Yunanistan ve İsveç gibi en beklenmedik ülkelerin itirazlarına rağmen, kurumsal reformların 28 değil 27 üyeli (yani Türkiye'yi kapsamayan) bir AB'yi öngörmesi, Türkiye'nin dışlandığı anlamına gelmiyor. Belli ki, kurumsal reformlar tamamlanmış olmaktan uzak. 2004 yılında yeniden bir Hükümetlerarası Konferans toplanmasına dair karar da herşeyin yeniden gözden geçirileceğini gösteriyor. AB, 28 üyede de kalmayacak.
Nice Zirvesi, Avrupa'nın (NATO'dan "bağımsız" değil "özerk") Savunma (Acil Müdahale) Gücü'nün kurulmasını da karar altına aldı. Türkiye bu gücün karar değil danışma mekanizmasına çağrılıyor. Buna karşılık Türkiye, AB Savunma Gücü'nün NATO imkanlarından yararlanmasını veto edebilir; AB yolunu yokuşa sürmek isteyenler bu imkanı kullanmak isteyebilir. Ama AB'ye "arka kapıdan" girme olanağının tanınmayacağı anlaşılıyor. (Bu arada ABD'nin bu gücün NATO'ya "destek" mi olacağı, yoksa onu "tarihi bir kalıntı" haline mi getireceğine karar veremediği de anlaşılıyor. Belki eli kulağındaki yeni Başkan bu soruyu çözer.)
Başından bilindiği üzere "uzun ve ince" bir yoldayız, ama bu (biz vazgeçmezsek) "dönüşü olmayan" bir yol. AB Türkiye'yi dışlamak istemiyor, ama bu lokmayı "hazmetmeye" hiç bir açıdan hazır değil. Kamuoyunun yalnızca yüzde 30'u Türkiye'nin üyeliğine olumlu bakıyor.
Türkiye de ne nesnel, ne de öznel koşullarıyla AB'ye katılmaya hazır. Yalnızca son haftaların gelişmelerine bakmak, bunu görmek için yeterli. Halkın en az üçte ikisi Avrupa yolunun refahın ve özgürlüğün yolu olduğunu görüyor ama, AB'yle bütünleşmenin iktidarlarının sonu olacağını düşünen çevrelerin direnişi devam ettikçe, AB yolunda irade birliğini sağlamamız çok güç.
AB fikrinin mimarlarından Jean Monnet'nin yakını Georges Berthoin, Nice öncesinde "Bütün adayları hemen üye yapın... Uyum Komisyon ile hükümetlerin işbirliğiyle sağlansın" (IHT, 7 Aralık) diye yazdı. Tabii AB "arabayı atın önüne koşmasa", bize de Yunanistan, İspanya ve Portekiz gibi davransa çok daha iyi olurdu... Ama tarih tekrarlanmıyor.










EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler