Yazarlar Öğrenilen sevgi

Öğrenilen sevgi

12.03.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Öğrenilen sevgi

Öğrenilen sevgi


       Çarşamba günkü "Sevgi için ölünmez, sevgi bu değil"in ardından, mailler, mesajlar aldım yine. İnsanların sevmeye, sevilmeye, o huzurlu sıcacık duyguyu yaşamaya, konuşmaya, paylaşmaya ne denli aç olduklarını gördüm bir kez daha.
       Sorular geldi zihnime ardı sıra, özellikle genç okuyucuların bana sordukları türden. Sevgi öğrenilir mi?
       Kocaman bir "evet" olur bu sorunun karşılığı. Bebekliğimizde, tenimize değen elin sıcaklığıyla tanışırız sevgiyle. Bütün sıkıntıları yok eden o ses ve dokunuş, gülümseyişe dönüşür zamanla. Çocukluğumuzda çişimizi tuvalete yapmayı, başımızı okşatıp aferini alabilmek için öğreniriz. Faydasını kavrayamadığımız ve bize çok zor gelen okuma yazmayı da. Arkadaşlarımızı ayırt etmeye başlarız zamanla. En çok oyun oynamayı sevdiklerimiz vardır; çünkü onlar çikolatasını bölüşen, itip kakmayan çocuklardır.
       Bir yerlerde bir biçimde, öpüşen ilk kadınla erkeği gördüğümüzde, utançla karışık bir merak belirir içimizde. Örneğin ben, öpüşürken burunlarını nasıl ayarladıklarını, birbirlerine çarpmadan o kadar yakın durmayı nasıl başardıklarını kavrayamazdım. Anne babamızın birbirine ve bize karşı davranışları da etki eder sevgi anlayışımıza. Sağlıklı ailelerde yetişenler, bolca dokunmalı, sevgi sözcüklü bir ortamda büyüdüklerinden, içte tutmamayı, göstermeyi, dokunmayı öğrenirler sevgilerinde. Kimileri sevginin ifade ediliş biçimlerini keşfettiği romanlardan, şiirlerden öğrenir. Ailesinden aldıklarının yetersizliklerini kavrar, gelişmeye çalışır. Deneyimlediği ilişkilerle oynar resim üzerinde. Ekler, çıkartır, yerlerini değiştirir taşların.
       Herkesin farklı sevme ve gösterme biçimleri olduğunu da öğrenir insan zamanla. "Beni benim istediğim gibi sev" diye tutturmanın acı verici yansımalarını yaşar. Ya da tam aksine, kendi anlayışının çok dışında bir varoluşu oynamaya kalktığında, kendi olamadığında yaşadığının yetmezliği ile yüzleşir eninde sonunda. Sevgiyle kendince onu, onca kendisinin sevilmesinin güzelliğini yaşarken, bir öpüşte, tutuşta, sözcükte yakalar mutluluğu.
       Fedakarlık yapmayı öğrenir. Sevgili için yapılanın zorunluluktan değil, istekten ve sırf yüzündeki o sevinci görmek için yapılası olduğunu anlar.
       Sevginin yakınlaştıkça azalmadığını, yıllar geçse de ona doğru götüren bir merdiveni ikişer ikişer atlayarak çıktığındaki yürek çarpıntısında hisseder aşkını.
       Dokunmaya doyulamayacağını, heyecanların yeni oyuncuklarla sürekli kendiliğinden körükleneceğini kavrar. Gece uykusunun arasında, koynuna sokulduğundaki hazzı ve güven duygusunu hiçbir kavramla tanımlayamadığını, hele yanındaki insanın uykunun bilinçsizliğinde, "canım"lı öpüşünü hiçbir şeyle değişemeyeceğini görür.
       Kaprislerinin, ben bilirimlerinin, anlamsız inatlarının verdiği zararları kavrar zamanla. Kişiliği gelişmeye, olgunlaşmaya başlar sevgisinin katkısıyla.
       Tıpkı bir gün öleceğini bilmek, ama bugünden ölmemek gibi, sevgisinin ya da sevilişinin bir gün bitebileceğinin ayrımında devamlılığın, kişisel yapıp etmelerine bağlı olduğunun bilincine varır. Sevginin her zaman aynı yoğunlukta yaşanamayacağını, ama keskin iniş ve çıkışların olmadığını bilerek, yoğunlaşma anlarını çoğaltmaya çalışır.
       Sevgi, hayatın özüdür. İşe, başarıya, dondurmaya aktarılsa da bir bölümü, çocukta, dostta yaşasan da farklı türleri, aslolan aşkla sevmektir bir insanı. Hep beklenenin o olduğunu hissederek, tamamlanmışlık duygusuyla, inanç ve kararlılıkla, sıkıca ama incitmeden kavrayıvermektir bir eli ve bunlar öğrenilir.