Gündemdeki konu baba-oğul konuşması olunca “Penguen” değiliz ya, birkaç fikrimizi ifade etme isteği dürtükleyip duruyor.
Ses kaydını dinledim, sıcağı sıcağına da fikrimi sosyal paylaşım sitelerinden birinde deklare ettim. Yazdığım şeyleri tekrar etmekten nefret ediyorum, o nedenle kısaca ifade edersem: Bir babanın kaygısını ve bir oğulun babasına karşı hata yapmaktan ne kadar korktuğunu bir kez daha gözlemledim.
Ses uzmanı değilim, bilgisayar uzmanı da; ancak elli yaşına kadar biriktirdiklerim var. O biriktirdiklerimin arasında rahmetli babamın binlerce kez araması var; bir babanın telefonda “Alo” demesinden tutun da “Kızım nasılsın?” deyişine kadar geçen süre içinde ses tonundan algıladığım nüanslar var; ki hep de doğru olmuştur!
“Hasta mısın baba?”, “Canın bir şeye mi sıkıldı babacığım?”, “Ooo sesin çok keyifli geliyor, hayırdır?” tarzında…
Dinlediğim kayıtta hiç değişmeyen bir endişe vardı bir tarafta, diğer tarafta ise yanlış yapmaktan korkan bir evlat; sürekli teyit ettirme isteği içinde olan bir evlat! “Tamam ya baba, hallederim!” diyemeyen… Baba ise sürekli kısık sesle, fazla detay vermeden konuşma çabası içinde…
Seksen yaşındaki annemle telefonda sohbet ederken konu bir şekilde yönetime falan geldiğinde otomatik olarak alçalttığımız sesimiz gibi… Altı-üstü son haberi duydun mu tarzında konuşuyoruz, annem her dediği şeyden sonra “Ben demiyorum ama sadece, bak burada yazıyor” deme ihtiyacı hissediyor son yıllarda!
Bir fısır-fısır konuşma güdüsü oluşuyor insanda; dinleyen olsa da duymayacakmış gibi… “Şeyi şey et” dendiğinde anlaşılmayacağını umduğun gibi…
******
İşin gerçeğini bilemeyiz, bunlar edindiğimiz kanılar…
Lakin, işin gerçeğini bilemediğimiz bir çok olayın sonucunda müebbet hapis ile cezalandırılmış bir sürü insan “Suçsuzuz!” derken kulağını tıkayıp, tarihleri bile uymayan bilgisayar kayıtlarına “Gerçek” muamelesi yapanların da fazlaca “Mağdur” olduklarına inanmak güç!
******
“Paralel yapı” diye tutturuldu gidiyor; ortaya çıkan her şey için “Uydurulmuş bir kılıf” olarak hedefe konan Gülen Cemaati” işin ne kadar içindedir, dışındadır, bilmem.
Kendimi şöyle ifade etsem: Cemaatlerin topuna karşıyım! İnsanın birey olarak varlığını sürdürmesinden yanayım; kendi ayakları üzerinde dursun, kendi kişiliği, kendine özgü bir yaşam anlayışı olsun. Varsın hata yapsın zaman-zaman, yapsın ki hatalarından ders çıkartsın! Buna izin vermeyen her oluşumun karşısındayım arkadaş! İster aile olsun, ister cemaat, ister hükümet!
İnsanın doğal gelişimine müdahale eden her kimse yanlış yapıyordur.
Minik kelebek hikayesini bilirsiniz; kozasından çıkmaya çalışırken yardım etmek ister biri, onun debelenerek kozasından çıkmasını izlemek yerine kozayı açar elleriyle… O kelebek uçamaz ama! Zira uçması için kozasını delmeye çalışırken kanatlarına ulaşması gereken sıvı ulaşmamıştır…
******
Paralel yapı diyordum ya; hükümetin ille de dilinden düşürmediği bu “Paralel Yapı” ya da inanasım yok!
Neden derseniz? Gezi olaylarının amacı neydi, nasıl değerlendirildi?
Dinlendiğimizi yıllardır biliyorduk, ayol seksen yaşındaki annem bile biliyor, siz mi bilmiyordunuz?
Yok bilmem kaç kişi dinlenmiş; eee siz dinlenince mi sorun oldu?
Birilerinin ses kayıtları, görüntüleri internette yıllarca dolaştı; hangi kayıt için “Acaba?” dediniz?
Pardon, duyamadım?
“Montaj” diye çırpınan insanlara karşı ne zaman “Hakikaten ya, bir araştıralım bakalım” dediniz?
Niyeyse alelacele 17 Aralık sonrası apar-topar yasalar falan çıkartıldı; sahi, 17 Aralık sonrası bu yasa değişiklikleri yapılmasaydı, araştırın dibine kadar denseydi, bu kayıt, inanın, ben gibiler için bile “Acaba?” dedirtirdi!
Öyle olmadı ama…
Öyle olmayınca da pat diye suçu “Paralel yapılanmaya” atmakla da bizler huzur bulmuyoruz!
Mesela soruyoruz: On bir yıldır iktidarsanız, nasıl olur da devlet içinde devlet oluşturulur?
Bu kadar para nereden gelir?
Bir anda nasıl düşman kardeşler oldunuz?
******
Bir okurum demişti ki: Kozmik Oda’da ne aradılar sizce? Ülkenin altın rezervlerinin bilgisini mi?
Bu rezervler duruyor mu? Durmuyorsa kimler götürdü?
Bu konuya değinmeme kararı almıştım ama bu kadar dudak uçuklatan paralar, altın ticareti yapan Rıza Sarraf’ın tutuklanması falan…
Özgür insanın aklı çalışıyor; öyle koyun gibi, neredeyse resmi görevli hale gelen penguen gibi olamıyor!
Doğrudur, yanlıştır, neyse ne, sorguluyor arkadaş!
Cevap bekliyor; öyle ağızda yuvarlanan cinsinden, “Biz de CHP için tape hazırlarız yani, ne var!” tarzında değil…
Bizler vergilerini tıkır-tıkır ödeyen, istemesek de maaşımızdan kesilen kişiler; bir ekmeğin kaç kuruş olduğunu, bir yumurtanın fiyatının yüzde yüz arttığını gözlemleyen vatandaşlar olarak dudak uçuklatan bu paraların nasıl ifade edilebildiklerini, en azından, merak ediyoruz!
“Ekonomimiz muhteşem düzeyde” denilirken bir türlü anlayamadığımız nokta vardı ya; hah işte! Ekonomileri vallaha da muhteşem düzeydeymiş! Biz hep kandırıldık zannettiydik, kandırılmamışız ayol; onların ekonomileri hakikaten de muhteşem vaziyetteymiş!
Bakmayın biz “Biz” dedikleri içinde yer aldığımızı sanmıştık da T.C. vatandaşı olarak niye biz farkında değiliz bu muhteşem ekonominin diye hayıflanıyorduk!
******
Bilmem kaç bin kişi dinleniyormuş diye manşet yapıldı ya; ayol, bizler zaten dinlendiğimizi biliyorduk; internet iletişimine de yasa çıkartılarak engel konulması da boşuna değil! Başbakan Gezi sırasında internetin gücünü anlayınca bir anda internet AKP gönüllüleriyle doldu taştı. ( Şahsen para aldıklarını düşünüyorum, o başka!)
“İnternet Robotları” dedi ya, vallaha “Robot” sistemini Gezi olayları sonrasında ortaya çıkan pıtrak profillerden dolayı zaten öğrenmiştik de… O robot sistem bireysel olarak o platformda bulunup da şahsi fikir ve duygularını paylaşan kişileri hiç tanımlamıyordu: Haberlere bile konu olan AKP’nin sosyal sitelere yerleştirdiği kişiler ve programlar “Robot” sistemini oluşturuyordu! Ki, başbakan internet konusunda bihaberken bir anda “Robot sistem”den nasıl söz eder oldu, manidar!
******
Sonuç itibariyle; başbakan bu bir montajdır, komplodur diyorsa, dinlemelere, bilgisayar kayıtlarına bağlı tüm davalar da tekrardan görülmelidir!
Madem “Paralel bir yapı” var, madem bu paralel yapı başbakana kadar uzanmış, ondan öncesi orduya sızmış, emniyet birimlerine falan, o zaman şöyle bir gerçek ortaya çıkar: Tüm adli kararlar adil değildir!
Salınıverilen tecavüzcüler, Hizbullahçılar, hatta 17 Aralık’ta tutuklanıp da salınanlar dahil, hepsinin yeniden yargılanması gerekir!
Yıllarca cezaevlerinde, hiçbir delil olmadan, tutulan ve sonrasında aklın alamadığı cezalara çarptırılanların davaları da yeniden görülmelidir!
Madem “Paralel devlet” devletin içine bu kadar sızmıştır, tek mağdur başbakan olamaz yani, değil mi?
******
Madem paralel devlet bu kadar tehlikeli, madem herkes “İstiklal” e çağrılıyor; bi zahmet bir el atın ki mağdurlara, halk da bir nebze de olsa inansın!
Haa, içerdekilere kanun uygulansın, bana ama dokunmasın denirse; kusura bakmayın: Aklı, vicdanı hür insanlar sorarlar adama: Ama niye?
Sahi, niye?
Gelen cevaba inanan aklı hür, vicdanı hür kaç kişiyizdir, bilemem, gelmeyen cevap karşılığı “Yaşa, varol!” diyenlerden fazlayızdır aslında da ahh bu sansürler olmasa!
http//twitter.com/Gulgunkaraoglu
gulgun_2006@hotmail.com