Yıl: 1990, yeni evliyim, sevdiğim güzel bir işim var; lakin kafam butikler yerine insanlara karşı alarmda.
Misal, vapur ile işime gidiyorum, kim ne giymiş, nasıl makyaj yapmış falan diye bak be kadın, değil mi?
Yok, şekerim!
Şekerim, şurada duran yaşlıca adamın pek bir derdi var gibi, ne ola ki?
Şu kız da pek dertli duruyor…
Bir minibüsteyim, altı yaşında bir kız bindi annesinin kucağında, nasıl güzel bir kız çocuğu, hani Allah özenmiş de yaratmış cinsinden…
Butikler yerine insanlara takılmışım ya, merak ettim, sordum kibarca…
Karadeniz’in bir ilinden geliyorlarmış, Ege Üniversitesi’ne rehabilitasyon için, eşi demiryollarında çalışıyordu, lojmanda kalıyorlarmış geçici süre ile kızları bir nebze olsun tedavi olur belki diye…
Lüle lüle buğday rengi saçlarını, gül pembe yanaklarını, ela gözlerini unutmam mümkün değil!
“Hayrola?” dedim, doğum sakatlığıymış!
Bebek iriymiş, annenin çatısı dar; doktor ısrar etmiş normal doğum olsun diye, normal doğum gerçekleşemeyince vakum ile almış bebeği!
Vakum bebeğin beyin hücrelerini zedelediğinden güzelim bebek ne konuşabiliyor ne de yürüyebiliyordu…
Hiç unutmuyorum o andaki şaşkınlığımı, “Peki” demiştim, “Doktor hakkında suç duyurusunda bulunmadınız mı?”
Her bir doktorun yüzde bir oranında hata hakkı olduğunu ilk ondan öğrenmiştim!
Hiçbir şey yapılamamıştı, hoş, yapılsa ne olacaktı, vakum ile zedelenen beyin hücreleri geri mi gelecekti?
******
Yapılsa, o güzelim kız çocuğuna geri bir şey olmayacaktı, ama gelecek güzelim kız bebeklere, yakışıklı erkek bebeklere benzer şeyler de olmayacaktı
******
Üzerinden az bir zaman geçti, oğluma hamile kaldım.
Amniyon sıvının, yani, anne karnında bebeğin büyüdüğü, beslendiği sıvının fazla olduğu belirlendi.
Anne karnındaki bebeğin ya beyinsel işlevlerinde bir problem olması, ya da yutkunma sorununun olmasına işaret edermiş!
Bebeğim henüz üç aylık, karnımda, isteyerek olan bir bebek, tahliller için ne hastanelere gittik teknoloji konusunda uzman, sonuçlar kötü değildi, lakin takip edilmesi gerekmekteydi.
Bir annenin isteyerek yaptığı bebeğin sağlıklı olup-olmamasını izlemek, acayip zor bir dönem!
“Sakat bir çocuk dünyaya getirmek mi istersin?” sorusuna verilecek en zor yanıttır, muhtemelen, ama istemezdim!
Yedi yaşında bir kız kardeş kaybettik biz, kanında mikroplarla savaşma maddesi eksikti, en fazla dört yıl yaşar denilen kardeş anne-babamım emekleriyle yedi yaşında vefat ettiğinde şaşırmıştı ibresini tüm veriler!
“Sakat bir çocuk dünyaya getirmek istemem, bile bile” demiştim, henüz üç aylıktı karnımda bebeğim…
******
Doktorumdan söz almıştım, bir sakatlığı varsa, yani en iç duygularımla söylersem: kız kardeşim gibi ölecekse üç-beş sene sonra, ya da ömrü billah hasta olarak yaşayacaksa, doğurmayayım e mi ne olur!
******
Bu bir insan katli ise, “Katil” olurum ama masum bir bebeğin hayatını bile-bile kahredemem!
******
Son aylardaki bir kontrolde doktorum “çatın dar” dedi.
Aman doktorum, “vakum” olmasın sakın dedim!
“Çatın dar, ama normal doğumu deneyeceğiz” dedi; iyi hoş, deneyelim ama ne olur vakumluk duruma getirmeyin bebeğimi!
******
Sezeryan doğum esnasında bir anda verilecek bir karar; bebek rahim yoluna girmişse, kim isterse istesin sezeryan olamıyor!
O saatten sonra vajina mı kesiliyor, bebeğin başı vakum ile mi alınıyor, duruma göre değişiyor.
******
Amniyon sıvı patladı, sabahın beşinde, neler olabileceğini biliyorum, Allahtan, doktorumu aradım, “Oğlumuzun doğum tarihi 19 Temmuz” dedi.
Amniyon sıvı aslında kendini yenilermiş, bebeğe gerekli desteği her halükarda verirmiş ama bir problem varmış: Mikrop kapma riski!
“Kapar-kapmaz, riske atamayız!” dedi, hem hastanede görev yapan, hem de özel muayenesi olan işinin ehli bir doktordu, hadi adını da vereyim: Ömer Südekan…
******
Ne sancım var ne ağrım; “bekle” diyor doktorum…
Şekerim, bekle, bekle… Tık yok!
Annem kızartma yaptı, ohh nefis, ılık ılık amniyon sıvı geliyor, çişin var sanıyorsun ama değil!
Günlerden Cuma, doktorum sancın olsun olmasın artık gelmelisin diyor; en yakın arkadaşım devlet hastanesinde doğum yaptığı anılarını anlattığından beri para biriktirmiştim, özel hastanede doğum yapacağım diye, tuttuk hastanenin yolunu…
Günlerden Cuma, trafik yoğun, gelen taksi karnı burnunda beni görünce tüm becerilerini konuşturdu!
Diyemedim, “Acele etme yav, altımda bebeğime hazırladığım bezler var!”
******
Ağrı yok, sancı yok; rujumu sürmüşüm, üstümde lacivert hamile elbisem, saçlarım bigudilerden az önce özgürlüğüne kavuşmuş, tırnaklarım yeni ojeli…
Suni sancı verdiler, şekerim acı çok, bende tık yok!
Doktorum dedi: Fena bir sancıdır suni sancı, normali daha bir edeplidir.
Şekerim, ağrıysa ağrı, fena vuruyor, vajina açılmıyorsa açılmıyor!
Bu arada: “Vajina” kibar bir kelimedir, bir dişi cinsin olmazsa olmazı bir uzvunun ifadesidir ki; her birimiz o vajinadan dünyaya gelmişizdir!
Daha amiyane ifadeleri vardır, literatürümüzde, ama var ya, o ifadeler de kültürümüzün küfürlerinin vazgeçilmezidir!
Garip tabii ki; adı her ne olursa olsun her çocuk oradan gelmektedir, lakin geldiği yere küfreden ender ülkelerdeniz, güya anamız baş tacımızdır falan, vallaha hepsi yalan!
******
Suni sancı iğneleri bir işe yaramıyor, sancı sancı üstüne ama bebeğin geleceği yerde tık yok!
Bebek o kadar kontrollerden geçmiş, “Sağlıklı değilse lütfen sonlandıralım” demişim, “Vakumluk duruma getirmeyin” demişim, söz almışım…
O gece hastanede kontroller kontroller üstüne, “Sezeryan” kararı veriyor doktorum, gerekli izinleri alıyor; Temmuz ayında bir oda; buz gibi; titriyorum soğuktan!
“Faranjitim azacak, ne olur kapatın klimaları” diyorum; meğer ameliyathanenin ile de soğuk olması gerekiyormuş; kanamalar falan yüzünden…
Suni sancı bedenimi deliyor, n’olur diyorum, artık ameliyathanedeyim, bir an önce uyutun beni, bitsin sancı!
Meğer, narkoz verildikten sonra anneye, çok kısa bir süre varmış bebeğin dışarı alınması için; narkozdan etkilenmesin diye…
“Az daha sık dişini” derken doktorum, ameliyat yerlerini dezenfekte ederken açıkladı bunları, sonrası karanlık…
******
Gözümü açtığımda yanımda kocam vardı, annem, babam, kızkardeşim, eniştem, falan…
Karnımın üzerinde garip bir ağırlık, bir de…
Kum torbasıymış!
******
Sahi, lavman da yapılmıştı, ameliyata girmeden…
******
Günlerce dikiş acılarımdan dolayı bebeğimi kendi kendime emziremedim, kendi kendime yataktan kalkamadım…
******
Ama bir gerçek var ki: Bebeğime vakum yapılmasını istemedim! Onun yerine kesilmeyi tercih ettim!
******
Sezeryan ve kürtaj için ahkam kesenler dişi cins olup da, yaşasalar keşke bu süreçleri; yoksa “Teyyareden bu yane, selam söyle o yâre!”
hhtp://twitter.com/Gulgunkaraoglu
gulgun_2006@hotmail.com