Yazarlar Onlar artık yoktular

Onlar artık yoktular

14.12.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Onlar artık yoktular

Onlar artık yoktular

Ali SİRMEN

SEVGİLİ,
İki dostum birden, birbirlerinin ardından, bir gün arayla, Teşvikiye Camii'nden çıktılar son yolculuklarına.
Cuma günü Mustafa Gürsel gitti.
Mustafa Gürsel'i, Milliyet'in Atina muhabiri olduğu sırada yazılarından tanımıştım. Onun haberlerini kaçırmadan dikkatle izlerdim. Benim için çok değerli bir kaynaktı.
Dostluğumuz da bu yüzden başlamıştı. O yıllarda, nedense gazeteciler rakip kurumda çalışan meslektaşlarının adlarını pek anmazlardı. Ben o sırada Cumhuriyet'te yazardım.
Ve de, o nedenini anlamadığım, yazılı olmayan, kurala uymaz Mustafa'nın haberlerine dayanan yorumlarda adını özellikle belirtirdim.
Mustafa Gürsel bundan çok memnun kalmıştı. Türkiye'de karşılaştığımızda, istediğim zaman kendisine telefon edip, ne istersem sorabileceğimi söylemişti.
Mustafa Gürsel, Atina'nın gelmiş geçmiş en iyi yabancı muhabirlerinden biriydi.
Sevgili, biliyorum şimdi "nereden biliyorsun?" diye soracaksın.
Biliyorum, çünkü on parmağında on marifet olan, bir zamanlar Atina'da çalışan, ama Yunanlıların hazımsızlığı yüzünden orada istenmeyen Kosta Daponte, bir gün Mustafa Gürsel'in Elen başkentindeki başarılı meslek yaşamını öve ve bitirememişti.
Mustafa'dan çok önce haber kovalarken, bir kazaya kurban giden sevgili Kosta da çok seçkin bir gazeteciydi. Nitekim Strasbourg'daki Avrupa Konseyi basın odasına ölümünden sonra, onun adına bir plaket koydular, ona duydukları sevgi ve saygının nişanesi olarak yabancı gazeteci dostları.
Mustafa ile arada görüşürdük. Başarılı gazetecilik yaşamına karşın, layık olduğu yerde değildi.
1992 yılının aralık sonlarına doğru Hacı Baba'da yine kendisini çok takdir eden Uğur Mumcu ile birlikte üçümüz bir akşam yemeği yemiştik.
Hiç unutmuyorum, çıkışta Uğur bana bir yılbaşı piyango bileti almıştı.
Birkaç ay sonra, rüyamda gördüm Uğur'u, sanki suikasta kurban gitmemiş de yaşıyormuş gibi, benimle konuşuyordu. Ben hem onunla konuşuyor, hem de kısa bir süre önce öldürüldüğünü biliyordum. "Bak diyordu, sana kendi şansıma bir piyango bileti aldım". Kendimi tutamayıp bir kahkaha patlatmıştım. "Hadi be sende Uğur! Sendeki bu şansla adama ne piyango vurur bilirsin" dedim ve o anda garip bir haleti ruhiye içinde uyandım.
Mustafa ile ondan sonra, bir de, Yakup'ta yemek yedik. Masada üç kişiydik. Sonra, maçlarda karşılaşmalar, ayaküstü sohbetler...
Bir gün sonra, yani dün, 801 Çetin Birgen yine Teşvikiye Camii'nden çıktı son yolculuğuna.
Çetin sınıf arkadaşımdı. Galatasaray'da son yılı birlikte okuduk. Sağ tarafta en ön sırada, Koray Tezcan ile yan yana otururdu. Birliktelikleri, ömür boyu sürdü.
Yumuşak başlı, geniş görüşlü, zeki, efendi, hatırşinas, dost canlısı bir insandı Çetin. Ömrünün sonuna kadar da, müstesna değerlerini korudu.
İş yaşamındaki başarının getirdiği serveti, okuluna döktü. Dostlarına hep bağlı kaldı. Karşısındakinde sevgi ile saygıyı aynı anda uyandıran bir insandı.
Talihsiz bir kaza ve haksız suçlamalar son yılını zehir etti. Bütün suçlamaların üstesinden geldiği halde, kırgınlığı geçmedi ve o da verimli çağında ayrıldı aramızdan.
Sevgili, dün öğleden sonra, gözümün önünde saydığım dostlar evde tek başıma adeta onlarla birlikte oturdum...
Onları düşündüm hep.
Oysa onlar artık yoktular.
Artık yoktular ama, yaşamımızı ışıtmaya devam ediyorlardı.
Hiçbiri kelle gezdirmemişti bu dünyada; hepsi de olumlu izler bırakmışlardı yaşamlarından arkaya.




Yazara Email A.Sirmen@milliyet.com.tr