24.01.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:
Şeref Oğuz
Eski düşünce, sorunun kökenini bulmaktan ziyade, belirtileri tedavi etmeye çalışır. Eski düşünce doğrusaldır. Geleceği, geçmişten yola çıkarak çizer. Eski düşünce, nicelikseldir; herşeyi ölçer ve açıklar. Ölçülemeyen ve açıklanamayan şeyleri kabul etmez.
Eski düşüncenin bir başka önemli aracı da mevki ve güçtür. Güç, tercihen etki diye ifade edilir.Eski düşünce, güç konusundaki fikirlerle doludur. Güç ve güce olan ihtiyacımız, eski düşünce içinde doğan ve büyüyen korkumuzun yansımasıdır.
Başlangıçta "başarılı" olamamaktan korkarız ve değerlendirme ölçeğinde yeterince yükseğe yerleşemeyiz. Belli bir oranda başarılı olduğumuz zaman, elde ettiğimizi kaybetmekten korkarız, çünkü hissettiğimiz güvence sahip olduklarımıza ve mevkimize dayanır.
Korku hakkında en çok şey bilenler güç sahipleridir. Onlar, güçlerini korumak için korkunun ne kadar önemli olduğunu anlarlar. Korku ve şüphe hem kendimize hem de başkalarına karşı güven eksikliğine sebep olmaktadır. Dolayısıyla, korku ve şüpheden korunmak amacıyla hiyerarşik sistemler oluştururuz.
Hiyerarşilerin ana işlevi, kontrolü sağlamaktır; kontrolün en önemli işlevi ise tehdit edici değişiklikleri engellemektir. Aslında, kendimizin başlatmadığı tüm değişiklikleri tehdit olarak algılarız.
Eski düşüncenin en önemli bir diğer özelliği de, asgari müşterekleri sevmemesi, ortak paydaya tahammülsüzlüğüdür. Uzlaşma adını verdiğimiz mucizevi çözüme eski düşünceyle varmak, neredeyse olanaksızdır. Bu yüzden azami müşterekler aranır. Bu, mümkün değildir. Oluşturulan ittifaklar, akılcı değil, lirik olduğundan, dağılmaya mahkümdür.
Türkiye, eski düşünceyi fazlaca benimsemiş görünüyor. Paylaşım, ortak payda arayışı disiplininden uzak. Zaten bu konuda pratiğimiz az. Ancak yeni düşüncenin öngördüğü ortak paydalı çözümleri önermeye başladık. Bu, şüphesiz iyi bir gelişme.. Örneğin Susurluk'tan yola çıkıp çürümeyi, Aczmendi'den hareketle tabularımızı tartışıyoruz. Doğu Raporu ile Güneydoğu'yu, TÜSİAD Raporu ile de sistemi masaya yatırıyoruz. Şu ana kadar somut bir sonuç alamadık. Ancak bunun fazlaca önemi yok. Bu bir pratik sorunudur. Bir sonraki aşama, sonuç getirecek, hastalıklarımızı, hatalarımızı görebilecek, doğru, çağdaş çözümler önerebileceğiz.
Eski düşüncenin çıkış noktasında yatan bir diğer hastalık, çifte standarttır. Demokrasiyi kendimiz için maksimumda, karşımızdaki için minimamda isteriz. Halbuki, bizim özgürlüğümüzün sırını, karşımızdakinin özgürlük sınırında bitebilmeli. Ortak paydanın bir diğer tanımı da budur.
Örneğin Doğu Raporu'nu hazırlayan TOBB Başkanı, raporun kopardığı fırtınayı "özgür tartışma" istemiyle karşılarken, TÜSİAD Raporu'nu, "entel" bulabiliyor. Halbuki her iki çalışma da faydalı birer belgedir. Topluma, tartışılmak üzere sunulan, doğruları ve yanlışları kamuoyunun yargısına sunulan birer tezdir.
Burada yeni düşünce bize, nitelikli bilgi, özgün çözüm üreten tüm raporları, önyarngısız tartışmayı emreder. Tezler, anti tezleri doğurur. Sonuçta, ortak paydada "sentez" oluşur. Ve böylesi bir sentez, sorunlara daha etkili ve kalıcı çözüm getirir.