Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) lideri Tayyip Erdoğan 3 Kasım seçimlerinin galibi olarak yaptığı ilk açıklamada, öncelikli hedefinin Türkiyenin Avrupa Birliği (AB) ile bütünleşmesini gerçekleştirmek olduğunu söyleyerek, çoğu kimse gibi beni de şaşırtmıştı. ABden "Batı - Hıristiyan kulübü" diye söz eden Necmettin Erbakanın Milli Görüş geleneğinden türemiş bir partinin lideri olan Tayyip Erdoğanın ilk hedef olarak AB ile bütünleşmeyi göstermesi aslında çok önemli bir sinyaldi ama bu ilk anda anlaşılamadı. Şimdi çok daha iyi anlıyoruz ki Erdoğanın seçim gecesi yaptığı açıklama, o günlerin konjöntörü içinde söylenmiş bir sözden ibaret değilmiş AKPnin AB ile bütünleşmeyi öncelikli hedef haline getirmesi, daha sonra açılımını göreceğimiz bir politikanın ilk hamlesiymiş. Biliyorum Türkiyede bir çok kişinin gözünde AKP hala takiyye yapan bir parti. Onlara göre AKPnin asıl hedefi ABye girmek falan değil, AB üyeliği manivelasını kullanarak Türkiyedeki rejimin niteliğini değiştirmek. ABnin taleplerine uymak bahanesiyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin rolü azaltılacak ve sonunda asıl hedefe, yani şeriatı getirme hedefine varılacak.Bu tür iddiaları ileri sürenlere söylenecek çok şey var aslında. Bana öyle geliyor ki AKPnin, daha önce Milli Görüşü temsil eden partilerden çok ciddi bir farkı olmasaydı Türkiyede de, dünyada da bugün geldiği noktaya gelmesi mümkün olmazdı. Bu fark AKPnin dünyadaki gelişmeleri ve Türkiyenin bu gelişmelerin belirleyeceği ortada oynayabileceği rolü oldukça iyi değerlendirmesinden kaynaklanıyor. AKPyi gizli gündem izlemekle suçlayanların ise bu rolü pek kavrayamadıkları görülüyor.Kıbrıs politikası nedeniyle yaşananlar bu olguyu bir kez daha gözler önüne serdi. AKP hükümetinin izlediği çizgi, Türkiyeye AB yolunda avantaj sağlayacak bir sonuç doğurdu. AKP yönetimi bu satranç oyununda tüm hamleleri önceden hesap ederek mi bu sonucu elde etti, doğrusu bilmiyorum ama herhalde "Kıbrısı satıyorlar" yaygarasına katılıp kendi halkının desteğini yitirmiş olan Rauf Denktaşın peşine takılsaydı bugün elde ettiği sonucu elde edemezdi. AB hedefi aldatmaca mı? Türkiyenin o dönemdeki adıyla AET (Avrupa Ekonomik Topluluğu) ile ortaklık anlaşması imzaladığı 1960larda sosyalist blokun parçası olan ve ancak 1990lara girilirken bu konumdan çıkabilen ülkeler 1 Mayısta resmen AB üyesi olurken Türkiyenin AB trenini kaçırmasından sorumlu olanlar ne yapıyor?AKPnin Kıbrıs politikasına karşı çıkıp Rauf Denktaşı destekliyor. Bugün bile Türkiyeyi AB üyeliğine yaklaştıran her adım, Türkiyenin yıllarını çalan bu siyasetçi takımını rahatsız ediyor.Daha önce de belirttiğim gibi, Avrupalı siyasetçilere fazla güvenemiyorum ben. Kıbrıs çıkmazında onların da önemli payı var kuşkusuz. Ancak bu satırları Amerikadan yazarken, Türkiyenin AB içinde yer almasının ne kadar önemli olduğunu daha da iyi anlıyorum. Yeni bir genişlemeyi göze alan Avrupanın göğüslemesi gereken büyük zorluklar var ama barış ortamında bir büyük birlik oluşturma yolunda hayli ilerlediğini de kabul etmek lazım. Amerikan toplumu ise, teknolojideki öncülüğüne karşın, ilkel bir savaşçı toplum modeline geri dönmenin sancılarını yaşıyor sanki. Avrupa hedefine odaklanan Türkiye hiç kuşkusuz yapması gerekeni yapıyor. oulagay@milliyet.com.tr AB trenini kim kaçırdı