Geçen hafta Meclisten geçmesi beklenen Türk Ceza Kanununun zinayla ilgili madde nedeniyle geri çekilmesi ve Başbakan Erdoğanın "Biz Türküz, Avrupa Birliği (AB) iç işlerimize karışamaz" mealindeki çıkışı bir kriz ortamı yarattı ama Başbakan Erdoğanın Brüksel ziyaretiyle bu ortamdan çıkıldı. Böylece bir kriz yaşanmadı ama provası yaşanmış oldu. Benim değerlendirmeme göre, krizden uzak ortamlarda kolay alınamayacak, önemli derslerle dolu bir prova oldu bu. Bu derslerden başlıcaları şunlardı: 2002de genel seçimi kazandığı günden itibaren AB yolunda attığı adımlarla Türkiyedeki meşruiyet tabanını genişleten AKPnin AB ile bütünleşme misyonunu terk ettiği anda bu tabanı derhal kaybedeceği anlaşıldı.AKP iktidarına toleranslı bakan kesim için AKPnin AB referansının ne kadar belirleyici olduğu ortaya çıktı.Türkiyeyi AB ile bütünleşmeye bu kadar yaklaştırabilen partinin neden AKP olduğu da bu vesileyle daha iyi anlaşılmış oldu. AKP, ancak dıştan destekle iktidarını sağlamlaştıracağını gördüğü için ABye sarılmıştı.Başbakan Erdoğan, yaptığı çıkışın gerekçesi ne olursa olsun, olayın şakaya gelir yanı olmadığını kavradığı anda attığı adımla pragmatik siyasetçi kimliğini bir kez daha ortaya koydu.Ancak bu pragmatik yaklaşımın AKP tabanında ne ölçüde onaylandığı konusunda soru işaretleri ortaya çıktı.Hem Türkiyenin AB ile bütünleşmesine hem de AKP iktidarına karşı olan kesimin hevesi kursağında kaldı.Ancak AB ile bütünleşme projesine çeşitli nedenlerle karşı olanların fırsat beklediği görüldü.Piyasalardaki tepki panik boyutlarına varmadı ama AB ile bütünleşme senaryosunun piyasalarca benimsenen ve satın alınan ana senaryo olduğu bir kez daha görüldü. Bu senaryonun geçersiz olduğu izleniminin doğması halinde bunun ciddi şoklara neden olabileceği anlaşıldı.Türkiyede iddialı komplo teorileri üretmeye hevesli insan sayısının çokluğu bir kez daha görülmüş oldu. Bu kriz provasının bir yararı da AB Komisyonunun AB Konseyine Türkiye ile tam üyelik müzakerelerine başlamak için tarih belirleme tavsiyesinde bulunacağının 6 Ekime kalmadan net biçimde telaffuz edilmesi oldu. AB Konseyini oluşturan siyasetçiler de bu tavsiyeye uyarsa Türkiye müzakere tarihini almış olacak. Provadan çıkan dersler Bu noktada şöyle bir tehlike var karşımızda. Biz bu tarih alma işine çok fazla odaklandık, "müzakere tarihini alalım, gerisi kolay" havasına girdik. Doğrusu bu noktaya kolay gelinmedi, gerek siyaset cephesinde, gerekse iş aleminde ve sivil toplum cephesinde çok yönlü çabalar harcandı, hala da harcanıyor. O yüzden kimsenin kutlama hevesini kursağında bırakmak istemem ama işin bundan sonrasının daha zorlu sınavlarla dolu olduğunu da unutmamak gerekiyor.Müzakere sürecinde en önemli sınavı toplumlar verecek. Gerek Avrupanın Türkiye ve Türklerle ilgili önyargıları, gerekse bizim bazı kaygılarımız sınanacak. "Taş çatlasa biz Avrupalı olamayız" ya da "Ne yapsak bizi içlerine almazlar" türünden cümleleri çok sık duyuyorum Türkiyede değişik çevrelerde. Avrupada da "bu Türkler göz boyamak için bir şeyler yaptılar, bizi kandırıyorlar" diye düşünen, din ve kültür farkının önemini vurgulayan çok kişi var kuşkusuz.Bu gibileri ikna etmenin zorluğu ortada ama müzakere sürecine başlarken her iki tarafta kamuoyunun desteği artan bir önem kazanacak. AB ile bütünleşmenin yararına inananların bunu gözardı etmemeleri gerekiyor. oulagay@milliyet.com.tr Uzun ince yol