Arı Derneğinin kendi bağımsız kulvarında gelişerek gençlikle bütünleşmesinde büyük rolü olan Kemal Köprülü, Kemal Dervişin Türkiyenin dört bir yanından gelen gençlere, Türkiyenin geleceğiyle ilgili vizyonunu ortaya koyan bir konuşma yapacağını söyleyince heyecanlandım ve derhal bir beklenti oluşturmaya başladım. Dervişin Türkiyeyi dünyayla ve ekonominin gerçekleriyle buluşturarak bize yeni bir gelişme ufku açabileceğini düşündüğüm için, bu beklentimi karşılayacak bir konuşma bekliyordum Dervişten.Ne yazık ki umduğumu bulamadım. Yeditepe Üniversitesi Kayışdağ kampusundaki mükemmel salonda bini aşkın gence hitap eden Derviş, 21. yüzyıl için bir vizyon çizmek yerine daha çok 20. yüzyılı yorumlayan ve 15 aylık icraatını ortaya koyan açıklamalar yaptı. Gençliğin nabzını pek tutamadı bence ve eğitimin, bilgi toplumunun, internetin önemi gibi konulara ancak gençlerden gelen sorular üzerine değindi. Yanılmış olabilirim ama şu son günlerde Dervişin kafası biraz karışık galiba. Dün sabah benzin almak için girdiğim benzincide hesabı öderken bana uzatılan kırmızı karanfil, üzerimdeki olumsuz havayı bir anda yok etti; daha annemi öpmeden bir anneler günü iyimserliğine giriverdim. Galiba, beklemediğim incelikler ve jestler beni çok etkiliyor. Tam tersine, oluşturduğum bir beklentinin gerçekleşmemesi de bazen gereğinden fazla etkileyebiliyor, olumsuz bir havaya sokabiliyor beni. Zengin Amerikan çiftçisine ek destek yoksulları vuracak Küresel düzeni ABD dinamitliyor Dünyanın tek süper gücü ABDnin başkanı olarak kendi bildiğini okumayı marifet sanan George W. Bush, şimdi de geçimi tarıma dayalı yoksul ülkelerin ve Avrupanın tepkisini hiçe sayarak, zengin Amerikan çiftçisine siyasi rüşvet vermeye hazırlanıyor. Başkan Bushun imzalaması beklenen yasayla ABDnin tarıma sağladığı sübvansiyonlar yüzde 80den fazla artırılmış olacak ve önümüzdeki on yıl içinde ABD bütçesine 180 milyar dolarlık bir yük getirecek. ABDnin tarıma vereceği yeni destek öncesinde yılda 360 milyar dolarlık sübvansiyondan yararlanan zengin ülkelerin çiftçilerine sağlanan ve giderek azaltılacağı vaat edilen sübvansiyon toplamı da yeniden artmış olacak. Zengin ve yoksul Amerikan çiftçisine ek destek sağlayacak olan yeni yasayı "bir ucube" olarak niteleyen The Economist dergisindeki değerlendirmeye göre, bu desteğin dörtte üçü, toplam çiftçilerin ancak % 10unu oluşturan Amerikanın en zengin çiftçilerine gidecek. Bunun sonucunda, örneğin yıllık geliri 35.000 doları aşan Amerikalı pamuk üreticisine sağlanan destek nedeniyle yıllık geliri 350 doları bulmayan Burkina Fasolu üretici zarar görmüş olacak.Daha önce Başkan Clinton döneminde kabul edilen bir yasayla tarımda piyasa ekonomisinin esas alınması ve sübvansiyonların sınırlandırılması benimsenmişti. Şimdi kasımdaki seçimleri de hesaba katarak güçlü tarım lobisine teslim olan Kongre, buğdaydan mısıra, soya fasulyesinden pamuğa kadar uzanan pek çok üründe zengin çiftçilere cömert fiyat garantileri getiriyor. ABDnin bu adımı, geçen yılın sonunda Dohada yapılan Dünya Ticaret Örgütü (WTO) toplantısında benimsenen ve yeni bir dünya ticaret anlaşmasının yolunu açan ilkelerle de çelişiyor ve ABDyi sözünde durmayan ülke konumuna düşürüyor. Anımsanacağı gibi, 11 Eylül sonrasının yarattığı ortamda yapılan WTO Doha toplantısında, yoksul ülkelere anlayışlı davranmaya karar veren ABD ve Avrupa, çoğu tarımsal ürün ihracatına bağımlı olan bu ülkelere, zengin ülkelerin çiftçilerine sağlanan sübvansiyonların azaltılacağı sözünü vermişti. Yoksul ülkeler de, bu vaatleri ciddiye alarak, yeni bir uluslararası ticaret anlaşması için görüşmelerin başlanmasına yeşil ışık yakmıştı. ABD, şimdi kendi çiftçisine yeni sübvansiyonlar sağlayarak dünya ticaret görüşmelerini dinamitlemiş oluyor. Başkorumacı ABD Söylemiyle serbest ticaretin ve küreselleşmenin öncülüğünü yapan ABD, bu tutumuyla serbest ticareti sınırlayan ve gerçek anlamda "küresel" bir düzenin kurulmasını engelleyen ülkelerin başında geliyor. Kendi çıkarının, hatta Amerikan toplumundaki belli bir toplumsal grubun çıkarını korumak için savunur göründüğü tüm ilkeleri pervasızca çiğneyen ABDnin, bu tutumuyla küreselleşmenin önündeki en önemli engellerden biri haline geldiği görülüyor. Küreselleşmenin bir göstergesi olarak 1990lı yıllar boyunca hızlı bir yükseliş gösterdikten sonra 2001 yılında gerileyen dünya ticaretinin, ABDnin bu korumacı tavrından olumsuz etkilenmesi de olası görünüyor. Amerikan çiftçisine sağlanacak bu yeni sübvansiyon, "serbest ticaret" söylemiyle iktidara gelen Bush yönetiminin, aslında serbest ticaretin değil, korumacılığın şampiyonu olduğunu ortaya koyan yeni bir adım. Bush yönetimi mart ayında da, en verimsiz demir - çelik üreticilerini korumak için çelik ithalatına % 30a varan ek gümrük vergileri koymuş ve başta Avrupa ülkeleri olmak üzere pek çok çelik üreticisi ülkenin tepkisini çekmişti. ABDnin bu uygulaması birçok ülkede çelik fiyatlarının artırılmasına yol açtı. Avrupa Birliği ise ABDye misilleme yaparak ABDnin duyarlı olduğu bir dizi ürüne yeni gümrük vergileri koymaya hazırlanıyor. ABD ile Avrupa arasında Doha görüşmeleri sırasında sağlanmış görünen işbirliği anlayışı, şimdi ABDnin bu bencil ve korumacı yaklaşımı nedeniyle yerini bir kez daha gerilime bırakmış bulunuyor. Bize yasak, Busha serbest Ekonomik kararlar büyük ölçüde yerel siyaset hesaplarıyla alınıyor, siyasetle ekonomi iç içe geçmiş durumda.İktidar partisi için hassas olan bölgelerde devlet kesesinden ulufe dağıtılıyor. Şimdi sıra çiftçilerde.Devlet zora düşen her kesime destek vererek verimsiz işletmeleri ayakta tutuyor ve haksız rekabete yol açıyor.İktidara yakın kesimlere vergi indirimleri gibi ayrıcalıklar tanınabiliyor. Bush yönetimindeki ABD, gerektiğinde IMFyi de devreye sokarak Türkiyeye ve diğer ülkelere benimsetmeye çalıştığı ilkelerin hiçbirine kendisi uymuyor. Acaba diyorum, güçlü Amerika da, başkalarına "sakın ha" dediklerini yaptığı için bir gün krize mi girecek? Türkiyenin öyküsü, dünyanın öyküsü "Uygarlıklar arasında bir gerilimin hüküm sürdüğü bu çağda, imparatorluk çağında olduğu gibi jeopolitik hesaplarla büyük oyunlar oynamıyoruz. Gelenek ile modernlik arasında, Doğu ile Batı arasında, dönüşmekte olan İslam ile postmodern tüketim demokrasisi arasında bir büyük denge ve hatta belki de bir büyük sentez oluşturmaya çabalıyoruz.Bu yeni takımyıldızında Türkiyenin rolü çok önemli olacaktır; çünkü zaten 1923ten bu yana oluşturduğu yeni kimlikle birlikte Türkiye öbür ülkelerin de yolunu açmıştır. Tüm dünya Türkiyenin öyküsüyle ancak şimdi ilgileniyor, ama ne yazık, bu aynı zamanda onların öyküsü." oulagay@milliyet.com.tr New Perspectives Quarterly (NPQ) dergisinin editörü Nathan Gardels, derginin Türkiyede yayımlanan versiyonu olan NPQ Türkiyeye yazdığı yazıda 11 Eylül sonrasındaki dünyayı değerlendirerek şöyle diyor: