İtalyan sanayiinin genelde standart teknolojiyle üretim yapan tekstil, ayakkabı, mobilya, fayans gibi sektörlerde ve beyaz eşyada uzmanlaşmış olması ve bu sektörlerin Çin gibi rakipler karşısında rekabet gücünü kaybetmesi. İtalyan firmalarında aile şirketi modelinin geçerli olması ve bu modelin günümüzün koşullarına uyum sağlamakta zorlanması. İtalya iç pazarında rekabetin yetersiz olması ve bu nedenle şirketlerin rekabet gücünü artırmada geç kalması. Hizmet sektörünün ve özellikle sermaye piyasalarının yeterince gelişmemiş olması. Eğitim düzeyinin geri kalması ve (yandaki grafikte de görüldüğü gibi) işgücü verimliliği artışında gerilemeler yaşanması. Yabancı sermaye çekecek koşulların yaratılamaması. Bu tabloya bakarken Türkiye'yi hatırlamamak olanaksız. Biz de bir kez daha "hasta adam" durumuna düşmek istemiyorsak İtalya ile benzerliklerimizi azaltmanın çarelerini düşünmeliyiz. The Economist dergisi bu haftaki sayısında kapak konusu yaptığı İtalya'yı "Avrupa'nın gerçek hasta adamı" ilan etti. Son iki çeyrekte ekonomide küçülme yaşayan ve resesyona girdiği anlaşılan İtalya'nın dış ticareti de 15 yıldan beri ilk kez açık verdi. Bütçe açıkları da büyük olan İtalya'nın giderek rekabet gücünü kaybeden bir ekonomi görünümü vermeye başladığı görülüyor. İtalya'yı "hasta adam" durumuna düşüren başlıca gelişmeler şunlar: Almanya ve Fransa'daki tepkiler Türkiye'yi aratmıyor TÜRKİYE'de çeşitli çevrelerde ve özellikle üniversite gençliği arasında hayli yaygın olan Avrupa Birliği (AB) alerjisi ve küresel kapitalizm karşıtlığı Avrupa'da da giderek yayılıyor. AB'nin çekirdeğini oluşturan iki ülkede, Almanya ve Fransa'da yaşananlara baktığımızda, AB'ye küresel kapitalizme ve siyasetçilere karşı duyulan tepkinin bizdekinin de ötesine geçtiğini ve iktidardaki partileri sarstığını görüyoruz. ALMANYA'da iktidardaki Sosyal Demokrat Parti (SPD) dün Kuzey Ren Vestfalya eyaletinde yapılan eyalet seçiminde sınav verdi. Fransa ve Hollanda'da ise 29 Mayıs ve 1 Haziran günü yapılacak referandumlarda AB Anayasası oylanacak ve "evet" seçeneğini destekleyen hükümetler ter dökecek. Fransa ve Hollanda'da AB karşıtlığının ve siyasetçilere bir ders verme isteğinin 'hayır' cephesine güç kazandırdığı görülüyor. Çıkmazdaki Avrupa'da AB ve kapitalizm fobisi Almanya'da Başbakan Schröder'in partisi SPD, 39 yıldır eyalet yönetimini elinde bulundurduğu Kuzey Ren Vestfalya'da seçimi kaybederse, bu, Schröder için büyük bir darbe olacak. Seçim öncesinde yapılan kamuoyu yoklamalarına göre muhalefet partilerinin hayli gerisinde bulunan SPD durumu kurtarmak için küresel kapitalizme karşı bir söyleme sarıldı. Bu söylem umulan sonucu verdi ve SPD'ye puan kazandırdı ama bunun eyalet seçimini kazanmaya yetip yetmediği ancak seçim sonucu alındığında belli olacak. Almanya geneli için yapılan kamuoyu yoklamalarında da muhalefet partilerinin 13 - 14 puan gerisinde görünen SPD'nin 2006 sonbaharında yapılacak genel seçimlere kadar geçecek sürede küresel kapitalizme karşı söylemi geliştirerek sürdürmesi bekleniyor.Ancak bu söylem, Almanya'nın küresel kapitalizme daha iyi uyum sağlayarak yetersiz büyüme ve işsizlik kısır döngüsünü kırmasını amaçlayan bir dizi reformu hayata geçiren Schröder'in bu amacıyla çelişiyor. Almanya'nın yabancı sermaye çekmeye çalıştığı bir dönemde küresel sermayeyi hedef alan bir söylemin popüler olması Schröder'i ciddi bir ikilemle karşı karşıya getiriyor. Son dört yılda reel işçi ücretlerini sınırlandırarak ihracatını % 47 artırmayı başaran Almanya'nın bu başarısı ülke içinde işsizliği azaltmadığı ve ücretli kesime refah artışı getirmediği için hükümete puan kazandırmadı ve sonunda SPD'yi anti - kapitalist bir söyleme dönmeye zorladı. SCHRÖDER'İN İKİLEMİ Fransa'da ise Başkan Chirac'la birlikte iktidardaki merkez sağ partilerin ve muhalefetteki Sosyalist Parti'nin bir kanadının AB Anayasası'na "evet" oyu verilmesini savunması ve medyanın da büyük ölçüde "evet" kampını desteklemesi, 29 Mayıs'taki referandumda "hayır" cephesinin ağır basması ihtimalini ortadan kaldırabilmiş değil. Fransa'da, "ultra - kapitalizm" diye de nitelenen Anglosakson patentli, liberal kapitalizme ve küreselleşmeye karşı duyulan tepkiyle AB'nin genişlemesi projesini halka danışmadan kotaran siyasetçilere duyulan tepki iç içe geçerek "hayır" kampına güç katıyor. Ekonomik durumun parlak olmaması ve işsizlik sorununun aşılamaması da Fransa'nın geleceğini AB'ye bağlamaması gerektiğini savunanlara malzeme sağlıyor. Bu arada Fransa'nın AB Anayasası'nı reddetmesi halinde, AB içinde daha etkili konuma gelebileceğini ileri sürerek "hayır"ı savunanlar da var."Hayır" cephesinin önde göründüğü Fransa ve Hollanda'da yapılacak referandumlarda AB Anayasası reddedilirse AB'nin geleceği tartışma gündemine gelecek. Belirsizliğin tırmanacağı bu ortamda AB ülkelerinin ekonomik sorunlarının daha da ağırlaşması ve euronun yara alması da söz konusu olabilecek. Bu durum, Türkiye gibi AB ile bütünleşme çabasındaki ülkeler için de hayatı büyük ölçüde zorlaştıracak. CHİRAC'A 'HAYIR' oulagay@milliyet.com.tr