Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Türkiye ekonomisinin 2000 yılının sonbaharına girilirken vardığı kavşakta çok net bir tercihle karşı karşıyayız: Ya gerçeği görüp uygulanmakta olan programı hedeflerine ulaştırmak için gerekli önlemleri almaya devam edeceğiz ya da yeni bir çıkmaza, hatta belki de yeni bir krize sürükleneceğiz. Eğer 1993'teki gibi Türkiye'de siyaset ekonomiyi teslim alır ve popülizmin tuzağına düşülürse bunun bedelini çok ağır öderiz; 2000 yılı yazına girilirken birden ilgi çekmeye başlayan "öteki Türkiye" de çok daha derin bir çıkmaza sürüklenir.
Karşı karşıya bulunulan seçeneklerin netleşmesi bakımından bugüne benzeyen 1993 sonbaharında, gerekli önlemlerin alınmaması ve dengeleri düzeltecek bir program yapılmaması halinde ekonominin krize gireceği belliydi. Buna karşın Çiller hükümeti, kısmen de siyasi kaygılarla bu önlemleri almaya yanaşmıyor, 1994 başındaki yerel seçimlere kadar durumu idare edebileceğini sanıyordu. Sonuçta ekonominin krize doğru gittiğini söyleyenlere kulak asılmadı, siyaset ekonominin önüne geçti ve Türkiye tıpış tıpış 1994 krizine sürüklendi.
Bugün ise durum 1993'tekinden biraz farklı: bu kez iktidardaki hükümet, IMF'nin de desteklediği bir enflasyonu düşürme programını iyi - kötü uygulamaya çalışıyor, ipin ucunun kaçmaması için çaba harcıyor. Hükümetin karşısında yer alanlar ise bu programın çeşitli kesimleri sıktığını ileri sürerek programdan vazgeçilmesini ve "halkın rahatlatılmasını" istiyorlar. Özellikle enflasyonla yaşamaya alışmış kesimlerin, aslında enflasyondan zarar gören işçinin, memurun, emeklinin durumunu kalkan gibi kullanarak bir muhalefet rüzgarı estirmeye çalıştıkları görülüyor. Popülizmin Türkiye'deki babası sayılabilecek olan Süleyman Demirel'in de bu muhalefet cephesindeki yerini alması halinde hükümetin bu rüzgardan etkilenerek yalpa yapması, programın hedeflerinden sapması ve Türkiye'nin yeni bir krize sürüklenmesi olasılığı daha da artacak kuşkusuz.
Evet, önümüzdeki tercih bu kadar net bence. Ya IMF'nin de desteklediği enflasyonu düşürme programını, yapısal reformlarla güçlendirerek hedeflerine ulaştırma çabasını ödünsüz sürdüreceğiz ya da bir kez daha ucuz popülizme teslim olarak, önceliklerden de derin olabileceğini düşündüğüm yeni bir krize sürükleneceğiz.
Bu durumda kriz yaratmaya meraklı bir millet olarak yapmamız gereken şey de açıklık kazanıyor: "Baba sahaya" sloganıyla Sayın Demirel'i sahaya davet edip bağrımıza basabiliriz. 1993'teki gibi krizi çabuklaştırmak isterse yanına "kızı" Sayın Çiller'i de alabilir.



Yazara E-Posta: oulagay@milliyet.com.tr