Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Devlet Bakanı Ali Babacan ile eski bakan Kemal Derviş’i geçen gece iki farklı TV programında izledim. NTV’nin Ekodiyalog programına katılan Babacan’ı dinlerken umutlanmamak, Kanal D’deki Arena programının konuğu olan Derviş’i dinlerken kaygılanmamak olanaksızdı. Aslında bugün gelinen noktada, bazı varsayımlar yaparak Türkiye ekonomisi için iyimser bir senaryo yazmak da mümkün, farklı varsayımlarla hayli karamsar bir senaryo yazmak da.
Konuşurken kitaplarda yazan genel doğruları tekrarlamayı biraz seven Babacan’ın söyledikleri arasında, Türkiye ekonomisinin yakın geleceği için olumlu beklenti yaratabilecek olanlar ise şunlardı:

Umut senaryosu
• Başkan Bush’un Irak savaşı için düğmeye bastığı an devreye girmesi beklenen ve ilk bölümü köprü kredi olarak ABD’den derhal alınacak olan 24 milyar dolar mertebesindeki düşük faizli ve 15 yıl vadeli kredi tamamen dış ve iç borç tasfiyesi için kullanılacaktı.
• Bu uygulama sayesinde kamu borcunun vadesi uzarken faizi de düşmüş olacak, hükümet, her borç itfasında yeniden borçlanmak zorunda kalmayacağı için para piyasada kalacak ve Hazine’nin borçlanma faizleri hızla düşecekti; bankalar parayı satacak yer arayacağı için kredi faizleri de gevşeyecekti.
• ABD desteği gelse bile bütçe disiplinine büyük önem verilecek, faiz dışı fazla hedefi mutlaka tutturulacaktı.
• Petrol fiyatlarının artması gibi dışsal faktörlere karşın enflasyon hedefinin mutlaka tutturulmasına çalışılacaktı.
• IMF’ye verilmek üzere hazırlanan kapsamlı niyet mektubu IMF ile ilişkilerde yeni bir işbirliği anlayışını gündeme getirecek ve kabul görecekti.
Borsanın ve mali piyasaların üzerine atlamaya hazır göründüğü bu olumlu senaryonun gerçekleşmesi bazı koşulların yerine gelmesine bağlı. Bu koşullar arasında (1) Tezkerenin Meclis’ten geçmesini ve ABD’nin Türkiye ile işbirliğini sürdürmesini, (2) ABD’nin savaşı başlatmasını, (3) ABD’nin umduğu gibi kolay ve çabuk bir zafer kazanmasını, (4) Savaş korkusu Türkiye’ye yayılmadan savaşın bitmesini ve (5) Kuzey Irak’ta başımıza bir çorap örülmemesini sayabiliriz. Gerçekleşmesi garanti olan koşullar değil bunlar. Bunlara ek olarak bu olumlu senaryonun gerçekleşmesi için, Tayyip Erdoğan başbakanlığındaki bir AKP hükümetinin Ali Babacan’ın çizdiği çerçeve içinde davranacağını varsaymak gerekiyor ki bu da garanti değil bence.

Derviş’ten uyarılar
Arena programında Uğur Dündar’ın konuğu olan Kemal Derviş de ABD’den sözü edilen miktarlarda bir hibe ve kredinin alınması ve akıllıca kullanılması halinde bunun ekonomi için ciddi bir olanak yaratacağını belirtti ama önemli eleştirilerde ve uyarılarda bulunmaktan da geri durmadı. Derviş’in eleştiri ve uyarılarından benim çıkardığım önemli sonuçlar şunlardı:
• Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı olmadan ABD’ye Türkiye’den bir cephe açma olanağının tanınmayacağı ilk günden ABD tarafına söylenmeliydi. Bu açıklıkla söylenseydi ABD ile ilişkilerde daha az sorun çıkardı.
• Türkiye’nin dış kaynak ihtiyacıyla dış politika tercihlerinin birbiriyle ilişkilendirilmesi hataydı. AKP, iktidara gelir gelmez kendisine açılan krediyi iyi kullanıp IMF ile anlaşmayı sağlasaydı faizleri düşürüp borç yönetimi için gerekli kaynakları yaratmış olur ve ABD’nin savaş desteğine muhtaç kalmazdı.
• ABD’den alınacak mali destek öncelikle savaşın olumsuz etkilerini gidermek ve zarara uğrayacak sektörlerin zararlarını telafi etmek amacıyla alındığı için bu paranın öncelikle bu amaçlara dönük olarak kullanılması daha doğru olur.
Şimdi gelinen noktada Türkiye’nin Irak savaşı için ABD’ye sağlayacağı olanaklarla ABD’nin Türkiye ekonomisine sağlayacağı cansuyu niteliğindeki parasal destek ne yazık ki iç içe geçmiş durumda. ABD’den gelecek mali kaynağa güvenilerek geliştirilen iyimser senaryonun savaş şartına bağlı olması hiç de hoş değil aslında. IMF’yi oyalamaya çalışırken ABD’ye teslim olmanın faturası daha ağır olabilir bizim için.