Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Osman Ulagay

ABD'de toptan aşya fiyatlarının altı aydır düşmesi "sıfır enflasyon" tartışmasını alevlendirdi
Türkiye'de çiçeği burnunda hükümetin petrol ürünlerine yaptığı % 32'lik şok zam tartışılırken, IMF ve Güneş Taner üç haneli enflasyon tehdidini dile getirirken ABD'de toptan eşya fiyatları altı aydır düşüyor, ABD dahil birçok ülkede "sıfır enflasyon" olasılığı tartışılıyor.
ABD, yeni teknolojilerin ve küresel rekabetin de katkısıyla, enflasyonsuz hızlı büyümeyi yakalamış görünürken daha önce yüksek enflasyon yaşamış olan "gelişme yolundaki" ülkelerin büyük çoğunluğu da tek haneli enflasyonu yakalama yolunda. Çok büyük bir altüstlük yaşamakta olan eski sosyalist ülkeler bile bu hedefe doğru yol alırken bizim hala %80'lerde bir enflasyonla yaşamamız Türkiye'yi uygar dünyanın dışına itiyor. "Zorunlu" zamları yapıp gerisini getiremeyen Türkiye bir kez daha bu kısır döngünün içine girip enflasyon sorununu çözemezse kısa süre sonra "hastalıklı ülke" sayılıp iyice dünyadan dışlanacak ve diğer sorunlarını da çözemeyecek.

İstikrar ve teknoloji

Enflasyonun dünya çapında yenilgiye uğratılmasında, makroekonomik istikrarı sağlamaya yönelik politikaların büyük rolü var kuşkusuz. Politikacıların ve devletin sorumsuzca para harcamasının önlenmesi, kamu açıklarının kapatılması, pek çok ülkede yüksek enflasyonun temel nedenini ortadan kaldırdı, enflasyonda büyük düşüşler yaşandı. Özellikle Türkiye gibi yüksek enflasyon hatta hiperenflasyon yaşamış olan ülkelerde, makrokenomik disiplinin sağlanması enflasyonun aşağı çekilmesinde başrolü oynadı. Üç hatta dört haneli enflasyon yaşayan Arjantin gibi Latin Amerika ülkeleri ve Rusya gibi eski soyalist ülkeler bu sayede tek haneli enflasyona yaklaşabildiler.
Ancak başta ABD olmak üzere sanayileşmiş ülkelerde "sıfır enflasyon" tartışmasının gündeme gelmesi, öncelikle teknolojideki ve küresel rekabetteki gelişmelerle yakından ilgili bir olgu. Son on yıl içinde yalnızca ABD ve Japonya gibi "gelişmiş" ülkelerde değil Asya'nın "gelişen" ekonomilerinde de yeni teknolojileri devreye sokan büyük yatırımlar yapıldı; örneğin mikroçip alanında dev üretim kapasiteleri yaratıldı. Bu arada ABD ve Almanya'daki işçi ücretlerinin onda biri düzeyinde ücretlerle çalışan bir milyarı aşkın insan modern üretim sürecine katıldı. Tüm bu gelişmeler birçok piyasada dünya çapında bir arz fazlasını gündeme getirirken rekabeti de keskinleştirdi. Küresel pazarda ayakta kalma çabası pek çok firmayı en düşük maliyetle en kaliteli ürünü üretmeye zorladı.
Bu ortamda yeni ürün geliştirme, verimliliği artırma ve rakiplerden önce fiyat kırma çabası öne çıktı. Bilgisayar ve cep telefonu gibi ürünlerde bir yıl içinde yarı yarıya düşen fiyatlara bile rastlanmaya başladı.

Sıfır enflasyonun sırları

Başta ABD olmak üzere bazı sanayileşmiş ülkelerde "sıfır enflasyon"u ve "deflasyon tehdidi"ni gündeme getiren sürecin başlıca unsurları şunlar:
* Küresel rekabetin "alıcı piyasaları"nın oluşmasına yol açması ve firmaları kıran kırana rekabete zorlaması
* Yeni teknolojilerin hızlı verimlilik artışlarına yol açması
* Verimlilik artışlarının fiyat düşüşlerine olanak vermesi
* Firmaların küçülerek ve yalın üretime yönelerek maliyetlerini düşürmesi
* Bu ortamda istihdam güvencesinin kalmaması ve sendikaların pazarlık gücünün kırılması nedeniyle sınırlı ücret artışlarıyla yetinilmesi
* Fiyatların düşeceği beklentisinin ağır bastığı ortamda tüketicinin talebini ertelemesi
* Tüketilen mal ve hizmetler içinde yeni teknoloji ürünlerinin payının giderek artması
Tüm bu etkenler ABD'nin, üretici fiyatlarının gerilediği bir ortamda oldukça hızlı büyümeyi sürdürmesine ve işsizliği düşürmesine olanak veriyor, hisse senedi borsaları rekor üstüne rekor kırıyor. Ancak bu ortamda fiyatlarını artırmaya cesaret edemeyen firmalar enflasyonun düşmesi halinde borçlarının reel değerinin artacağı ve işlerinin zorlaşacağı kaygısını da duymaya başlıyorlar.

Türkiye'nin çıkmazı

Biz ise enflasyonla mücadelenin vazgeçilmez önkoşulu olan makroekonomik istikrarı bile yıllardır sağlayamadık, yüksek kamu açıklarıyla boğuşup duruyoruz. Bu ortamda tekstil ve giyimle ilişkili alanlar dışında ve özellikle ileri teknolojiye dönük alanlarda yatırımlar sınırlı kaldı Türkiye'de. Bu yüzden yüksek verimlilik artışları da yaşanamadı. Yüksek enflasyonun süreceği beklentisi iç talebi hep canlı tuttu. İç pazarın canlılığı ve birçok piyasada rekabetin sınırlı olması, "alıcı piyasaları"nın oluşumunu önledi, firmalar fiyat artışlarını empoze etmeye devam edebildiler. Yükselen enflasyonun borçların reel değerini düşürmesi fertleri ve firmaları borçlanarak harcama yapmaya özendirdi. Kısacası ABD ve bazı diğer ülkelerde "sıfır enflasyon" tartışmasını gündeme getiren koşulların tam tersi geçerli Türkiye'de.
Enflasyonist ortamda çarkını döndürebilenler, iyi para kazananlar bu ortamın sürmesini isteyebilirler ama dünyanın enflasyonu yendiği bir ortamda Türkiye'nin bu "yalancı mutluluğu" fazla sürdürmesi olanaksız. Ayrıca toplumsal ve siyasal dokumuzdaki bozulmanın da çok yakın ilişkisi var enflasyonla. Bu yüzden gerekli bedeli ödemeyi göze alıp bu hastalıktan kurtulmak zorundayız.

İngiltere'de Midland Bank'ı da bünyesinde bulunduran HSBC Grubu'nun başekonomisti olan Roger Bootle'un "The Death of Inflation"(Enflasyonun Ölümü)
adlı kitabı geçen yıl yayınlandı ve kısa sürede ikinci baskı yaptı. Sıfır enflasyonun gündeme gelmesinde teknolojideki atılımın ve diğer yapısal etkenlerin önemini vurgulayan Bootle, özellikle enflasyonun yalnızca parasal bir olay olduğunu savunan katı monetaristlerin tepkisini çekti.

Yılmaz hükümetinin güvenoyu alır almaz petrol ürünlerine % 32 zam yapması(daha doğrusu bu ürünlerden alınan vergiyi artırması) kaçınılmaz olarak tepkilere yol açtı. Zammı eleştirenler, her zaman olduğu gibi, "zalim iktidara karşı mazlum vatandaşı" savunur görünürken iktidarda olanlar da, o konumda olanların hep yaptığı gibi, "zamlar gerekliydi" gerekçesinin arkasına sığındılar. Yirmi yıldır defalarca yinelenen oyun bir kez daha sahnelendi.
"Bu zam gerekliydi", görüşünü bir noktaya kadar savunmak mümkün. Refah - Yol'un denk bütçe komedisinin dramatik sonu, kamu harcamaları için acil kaynak arayışını gündeme getirdi. Petrol ürünlerinden alınan vergileri ve KDV oranlarını artırmak kısa sürede gelir artırmak için kestirme bir çözüm. Özelleştirmeden sağlanacak gelire bel bağlanamayacağını her halde ekonomi yönetimi de biliyor.
Petrol ürünleri zammının başka fiyatlara da yansıyarak yapabileceği diğer etki ise fiyatlar genel düzeyini önce yükseltmesi ve tüketimi frenlemesi; daha yüksek düzeyde bir dengeye varıldıktan sonra fiyatlarda inişe geçişi başlatabilmesi. Bu süreci 1980 sonrasında birkaç kez yaşadık.
Evet, bunlar tamam da önlemler zamlardan ibaret kalınca bu zam operasyonlarının sağladığı geçici çözüm hiç bir işe yaramıyor. İstikrar programının diğer öğeleri eşzamanlı olarak devreye sokulamazsa, yapısal önlemler alınamazsa bir süre sonra tekrar başlangıç noktasına geri dönülüyor ve aynı zamlı süreç bir kez daha yaşanıyor.
Bu kısır döngü rahmetli Özal'ın tek başına iktidarda olduğu dönemde bile kırılamadı, bakalım şimdi bir koalisyon hükümeti bunu başarabilecek mi?

Yazara EmailO.Ulagay@milliyet.com.tr