Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Osman Ulagay

"Felaket tellalları boşuna çene yormasın, son anayurdum olarak bellediğim Türkiye'den gitmeye hiç niyetim lok."
Enflasyon Canavarı(EC) ile tanışmamız yeni değil, kendisi yıllardır ülkemizde ve biz de yıllardır karşısındayız; onun kötülüklerini sergileyen, yokedilmesi gerektiğini vurgulayan yüzlerce yazı yazdık, aklımız sıra ahkam kestik.
Bütün bunların ne kadar işe yaradığı ortada. Bizim EC şimdi bir kez daha şişinerek ortalarda dolaşıyor, kendisine savaş açtığını söyleyenlere nanik yaparak eğleniyor. O kadar rahat, o kadar kendinden emin ki geçenlerde IMF'ye yazdığı mektubun bir kopyasını istediğimde hiç çekinmeden çıkardı verdi. Bakan falan olsa kendine yakın gördüğü birine verirdi, bizim EC beni kırmadı, verdi. Ne de olsa yüzyılların içinden gelen bir olgunluğu, bir sindirmişliği var tabii. Ben de bu ilginç ve eğlenceli mektubu aynen yayınlamanın şu ortamda yararlı olabileceğini düşündüm. İşte EC'nin IMF'ye mektubu:
* * * *
Her zaman saydığım Ay Em Ef(IMF) kardeşim,
Size "kardeşim" diye hitap etmemi ve adınızı böyle yazmış olmamı yadırgamadığınızı umarım. Benim yüzyıllara uzanan yaşım yanında sizin yarım yüzyılı biraz aşan bir geçmişiniz olduğunu düşünerek "kardeşim" diyorum size. Adınızın yazılışına gelince: bendeniz çok uzun zamandır Türkiye denen ilginç ülkede yaşadığım için kendimi buralı sayıyorum artık ve onların garipliklerine uyum sağlamaya çalışıyorum. Adınızın kısaltılmış şeklini böyle yazmamın nedeni de bu. Sizin ne olduğunuzu bilen ya da bilmeyen herkes adınızın harflerini İngilizcede okunduğu gibi söylüyor burada. Ben de bir hoşluk olsun diye bu okunuşun Türkçedeki yazılışını yazdım size. Siz devamlı burada bulunmadığınız için belki farkında değilsiniz ama Sergen, Boliç, Hakan gibi ünlü futbolculardan sonra halkın en sık andığı adlar "enflasyon canavarı" ve "Ay Em Ef" Türkiye'de.

Neydi o günler

Aramızda geçmiş olan bunca tatsız olaydan sonra size neden yazmak ihtiyacı duyduğumu merak etmiş olabilirsiniz. Aslında soyu tükenmekte olan bir dinozorun ömrünün sonbaharında yeniden keşfettiği yaşama ve serpilme arzusunu paylaşma isteği beni bu mektubu yazmaya sevketti. Yeryüzünde kalan son sığınaklarımdan biri olan Türkiye'de yaşamakta olduğum eğlenceli günleri en iyi sizin anlayabileceğinizi düşündüğüm için size yazıyorum.
Bunları yazarken "neydi o eski günler" diye düşünmeden de edemiyorum. Çok değil daha on yıl öncesine kadar koskoca Latin Amerika kıtası bizim gibi enflasyon canavarlarının pençesi altındaydı. Dünyanın dört bir yanında, İsrail'de, Rusya'da, İzlanda'da bile kendimizi göstermiştik. Sonra ne oldu? Hepsinden kovulduk, soyumuz tükenme noktasına geldi sanki. Bunda sizin de katkınız oldu ama haydi neyse, işin o tarafını hatırlamak bile istemiyorum.
Her neyse sonunda kala kala üç beş canavar kaldık, şunun surasında, Angola'da, Zaire'de, Bulgaristan'da ve Türkiye'de. Ama her halde siz de kabul edersiniz ki bunların en kıdemlisi, en deneyimlisi, en istikrarlısı benim.

Türklerin "ciddiyet"i

Bunun sırrını hep merak ediyorlar, hemcinslerim yokolurken benim bu memlekette bu kara uzun süre nasıl ayakta kaldığımı soruyorlar. Tabii ben de düşünüyorum bunun cevabını ve öncelikle iki şey geliyor aklıma. Bence benim burada bunca süre barınıp serpilmemin en önemli nedeni Türklerin ciddiyet anlayışı. Burada herkes bu sözcüğe meraklı, devamlı olarak "ciddi hükümet", "ciddi istikrar", "enflasyonla ciddi mücadele" gibi laflar ediliyor ama kimse bu lafları ciddiye almıyor ve sonunda işin ciddiyeti kaçıyor. Tabii bu süreci defalarca izlemek de çok eğlenceli oluyor.
Hatırlayacağınız gibi birkaç yıl önce, en ciddi haliyle, "bu enflasyon ya düşecek, ya düşecek" diyen sarışın bayan sayesinde iyice palazlanıp üç haneli mutluluğa erişmiştik, sonra araya girdiniz, bu mutluluğumuzu bozdunuz. Geçen sene büyük bir ciddiyetle besmeleyi çekip "denk bütçe" diye ortaya çıkanlar bu yılı iyi geçirmemize fırsat hazırladı. Yıl ortasında hükümet değişip de farklı rüzgarlar esmeye başlayınca doğrusu biraz telaşlandım, doğru dürüst bir program yapıp, size de onaylatıp başıma bela olacaklar diye korktum önce ama çok geçmeden korkularımın yersiz olduğunu ve işi fazla ciddiye almamam gerektiğini anlayarak rahatladım.

En kahraman bakan

Bu dönemde beni en çok eğlendiren şey, "enflasyonu ezerim, keserim, biçerim" diyen bakanın şovları oldu. Adamcağız her pazar boş vakitlerinde bilgisayarıyla oynayıp yeni bir enflasyon tahmini açıklıyor, millet de bu rakamlarla oyalanıp duruyor. Kudretli bakanın bilgisayarından çıkan rakamlar müthiş de hassas; % 51.4, ya da % 15.43 gibi. En sonunda Moskova'da keramete erip "KİT fiyatlarını altı ay donduracağım", demez mi?
Değerli kardeşim Ay Em Ef, bu "dordurma" lafını duyunca ne hissetim biliyor musun? Emin ol ki içim ısındı ve kendi kendime "rahat ol, bu işin ciddiyeti iyice kaçtı gene", dedim. Arkasından işin ciddiyetini korumaya çalışan müsteşar da istifa edince iyice rahatladım.

Komik yazarlar

Beni en çok eğlendirenler arasında bir de yazar - çizer takımından olanlar var. Bunlar yıllardan beri hep ciddiyetten, istikrardan, enflasyonla mücadeleden bahsederler; dünyadaki örnekleri gösterip "canavarı kovalım" falan diye yazarlar, çizerler, sonra gene düş kırıklığına uğrayıp felaket telallığına başlarlar. Bunlar milletten kopuk, entel takımı; ayol ben bu milletin ruhunu okumuşum, lobimi kurup halkla bütünleşmişim, son anayurdum olarak seçtiğim bu ülkeden gitmeye hiç niyetim yok, hala niye benimle uğraşıp komik durumlara düşüyorsunuz?
Bilvesile saygılar sunar, gözlerinden öperim Ay Em Ef kardeşim.

Dinozorun tarihi: Sürekli fiyat istatistiklerinin tutulduğu 1200'lü yıllardan bu yana dünyada dört büyük enflasyon dalgası yaşanmış. Ortaçağda, 16. yüzyılda, 18. yüzyılda ve nihayet 20. yüzyılda yaşanan bu dalagaların en güçlüsü kuşkusuz 20. yüzyılda yaşananı.

Bilgi teknolojisinin Türkiye için önemini DPT'de bulunduğu yıllardan beri vurgulayan Dış Ticaret Müsteşarı Yavuz Ege, dünyada elektonik ticaretin hacminin 2000'lerin başında 200 milyar doları aşacağı yolundaki tahminleri aktarıyor. Avrupa Birliği AR - GE departmanının başında bulunan George Metakides'e bu tahminlerin sağlık derecesini sorduğumda gülüyor, "sağlıklı tahmin yapmak çok zor ama önümüzdeki on yıl içinde, elektronik ticaretin hacmini trilyon dolarla ifade edeceğimiz noktaya bile gelebiliriz", diyor. Üretimin, stoklamanın ve ticaretin büyük ölçüde bilgisayar ağlarıyla yönlendirileceği bir dünyaya doğru hızla yol alırken bu dünyada söz sahibi olabilmek için teknolojide, telekom hizmetlerinin liberalleştirilmesinde, iş hayatında yapılması gereken bir sürü şey olduğunu anlıyorum Ege ve Metakides'in sözlerinden.
Türkiye Bilişim Vakfı ile IBM firmasının düzenlediği toplantıda elektronik ticaret konuşuldu ama Türkiye'nin gündeminde bunun önceliği ne kadardı? Her halde pek fazla değildi. Biz o toplantıda bunları dinlerken Ankara'da Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez'in istifası gündeme geliyordu. Bana göre popülist politikacılara, show meraklısı bakanlara karşı aklı ve tutarlılığı temsil ediyordu Eğilmez. Sayın Başbakan'ın yakıştırmasıyla, "gereksiz konuşan ve şahsi oynayan" ise her halde Eğilmez değil her çıkışıyla yeni bir çam deviren bakandı.

Son bir haftada çizilen zikzaklar, yapılan ipe sapa gelmez açıklamalar ve Eğilmez'in istifası, 1998 yılının bir "istikrara geçiş" yılı olması olasılığını iyice düşürdü, 1998'in bir seçim yılı olması olasılığını iyice artırdı. Bunun akla getirdiği diğer olasılık ise 1998'in bir "kriz yılı" olması.
Anımsanacağı gibi 1994 yılı yerel seçim yılıydı, 1993 sonunda bir vergi düzenlemesi yapılmıştı ve ekonomi yönetimine akıl değil saçmalık hakimdi. Şimdi de çok yönlü etkileri olacak, kapsamlı bir vergi reformu tasarısı var gündemde. Edindiğim ilk izlenim bunun iyi hazırlanmış bir tasarı olduğu yönünde. Umarım bu karambolda bu tasarı güme gitmez ve olumsuz gelişmelerin nedeni olarak gösterilmez.


Yazara EmailO.Ulagay@milliyet.com.tr