Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiyenin son 12 aydaki cari işlemler açığı 10 milyar doları aşmış durumda. 2000 yılı sonundaki cari açık 9.8 milyar dolardı ve 2001 krizi açığın 10 milyar sınırına dayandığı noktada patlak vermişti. Bir ülkenin dış ödemeler dengesi cari işlemler açığı, tanımı gereği, o ülkedeki tasarruf açığına eşittir. Cari işlemler açığının büyümesi tasarruf açığının da büyüdüğünü gösterir. Her iki açığın büyümesinin de bir sınırı vardır. O kritik sınıra doğru yaklaşıldığında öncelikle mali piyasalar bunu hissetmeye ve fiyatlarına yansıtmaya başlar. Döviz kurlarından faizlere, sonuçta her iki açığı kapatacak yönde bir hareketlenme başlar. Bu sürecin ne zaman başlayacağını kestirmek ise kolay değildir çünkü kritik sınırın nerede olduğu, piyasaların hangi noktada bu algılamayı yapacağı önceden bilinemez. Bu konudaki en güvenilir veri geçmişin deneyimleridir. Hemen belirtelim ki 2001 yılındaki koşullarla bugünkü koşullar arasında önemli farklar var ve bugün 10 milyar dolarlık cari işlemler açığına erişilmiş olması kritik sınıra gelindiğinin yeterli kanıtı değil. En önemli fark 2001 yılında krize girilirken geçerli olan çapalı kur rejiminin bugün yerini dalgalı kura bırakmış olması. Bu kur rejiminde kritik sınır algılamasının fiyatlara etkisi daha yumuşak ve aşamalı olabiliyor, birikimli bir sıçramayla bir anda büyük devalüasyonlar yaşanması gerekmiyor. Ancak dalgalı kur rejiminin geçerli olması, kurlardaki ve faizlerdeki hareketlenmenin mutlaka yumuşak ve aşamalı olacağını garanti etmiyor. Özellikle cari açığın kısa vadeli sermaye girişleriyle finanse edildiği hallerde, kârlı oyunu sürdürme eğilimine giren mali piyasaların, bir anda paniğe kapılarak ani ve keskin fiyat düzeltmeleri yaptığı görülebiliyor.Son 12 ayda 10 milyar doları bulan cari işlemler açığımızın nasıl finanse edildiğine baktığımızda, aynı dönemdeki kısa vadeli sermaye girişlerinin de 10 milyar dolara yaklaştığını görüyoruz. Bu iki rakam arasında birebir ilişki kurmak doğru değil ama kısa vadeli sermaye girişlerinin son 12 ayda 10 milyar doları aşan dış açığın finansmanında en önemli unsur olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Yani, piyasaların dış açığın riskli hale geldiğini algıladığı noktada ani ve keskin bir tepki vermesine elverişli bir ortam var. 2001 ve 2004 Kurlarda ve faizlerde ani bir hareketlenme yaşanması istenmiyorsa piyasaların risk algılamasını olumlu etkileyecek adımların atılması gerekiyor. Bu noktada en etkili adım ise Uluslararası Para Fonu (IMF) ile mevcut anlaşmanın sonrası için nasıl bir mutabakata varılacağının daha fazla vakit kaybetmeden netleşmesi olabilir. Piyasalar bunu bir çapa ya da güvence kabul ederek daha ılımlı fiyat düzeltmelerine yönelebilir. IMF çapası yerine oturursa Avrupa Birliği cephesinden gelebilecek inişli çıkışlı haberlerin piyasalara etkisi de sınırlı kalabilir.Hükümet, IMF ile yeni bir anlaşmayı zamana bırakarak kendine bir manevra alanı yaratmak istiyorsa bunun başka olumsuz yansımalarına da katlanmak zorunda. Nitekim asker - sivil bürokrasiden gelen ücret artışı talepleri, toplumun geniş bir kesimine yeterince yansımayan bir hızlı büyümeyi sürdürmenin başka sınırları da bulunduğunu gösteriyor. Bu sınırları ve piyasaların tepkilerini iyi değerlendirip, IMFnin de onaylayacağı tutarlı bir programı oluşturmanın zamanı geldi gibi görünüyor. Bunun önemi kavranmaz ve gerekli adımlar atılmazsa çapasız kalan ekonomimiz bir kez daha kayalara sürüklenebilir. oulagay@milliyet.com.tr Çapa neden gerekli?