Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Şarküteride eski peynirlerin sergilendiği vitrinden maksada en uygun seçimi yapmakta zorlanıyorum ama nedense bu peynirlere bakarken hep CHP'nin benzersiz başarılara (!) imza atan lideri ve diğer büyükleri geliyor aklıma. Hepsi de zaman içinde tadını bulmuş, olgunlaşmış, vatana, millete, sola bilmediği lezzetleri tattıracak kıvama gelmiş siyaset üstatları. Onların başarısını engelleyen tek şey, eski peynirden anlamayan ve "ille de yenisi olsun, ben değişim istiyorum" diye tutturan, kültürsüz, görgüsüz Türk seçmeni. Eski peynirin bir tadını alsalar bir daha bırakmayacaklar ama bir türlü olmuyor işte, zorla tutup yedirmek de demokrasiye sığmıyor biraz. Neresinden baksanız tatsız bir durum.
CHP'nin başına bir de Kemal Derviş belası çıktı. Adamın "emperyalizmin ajanı" olarak Türkiye'ye gönderildiği ve DSP'deki "peynirler"i yenmez hale getirdikten sonra şimdi de CHP'ye musallat olduğu ortada. CHP'deki "peynirler"i de mahvedecek bütün "bakteriler" adamın çantasında sanki, oraya buraya saçıp duruyor. Yok değişime ayak uydurmakmış, yok çağdaş sosyal demokrasiyle Atatürkçülüğün senteziymiş, yok toplantılara katılıp raporlar hazırlamakmış. Aklı sıra dağdan gelip bağdakileri kovacak, maazallah "eski peynir"den anlamayan kitleleri kazanıp CHP'yi mahvedecek. Neyse ki CHP'deki ve kimi sol mahfillerdeki "zinde güçler" tehlikenin farkına vardı sonunda. Yakında defterini dürerler şu Derviş'in ve biz de ağzımız sulanarak şarküteri vitrinlerine bakmaya devam ederiz.

Geçen hafta açıklanan büyüme verileri kimilerini sevindirdi, kişi başına milli gelirimiz 3.383 dolara yükselince "Hiç bu kadar zengin olmamıştık" diye başlıklar atıldı. Yazarımız Güngör Uras gibi kimileri ise kişi başına GSMH (Gayri Safi Milli Hasıla) hesabını 1987 yılı sabit fiyatlarıyla yapmanın daha doğru olduğunu iddia etti ve bu hesaba göre 2000 yılının rakamına hâlâ erişilemediğini ortaya koydu.
Bence de Türkiye ekonomisinin büyüme performansını ölçerken, cari döviz kurlarıyla yapılan hesaplamaların çarpıcı etkilerinden kurtulmak için sabit fiyatlarla GSMH serisini kullanmak daha sağlıklı bir yöntem.
DİE'nin son açıkladığı verileri Bankalar Birliği Genel Sekreteri Ekrem Keskin'le değerlendirirken sabit fiyatlarla GSMH serisinin son 16 yıllık gelişimine baktığımızda ilginç bir grafik çıktı ortaya. Türkiye ekonomisinin Özal'lı yıllardan bugüne dek geçirdiği aşamaların bir özeti niteliğindeki bu grafiğe bakarak ekonomimizin bundan sonraki seyrine ilişkin bir öngörü bile yapılabilirdi belki de.

'5 NİSAN KARARLARI'
Tam on yıl önce, 1994 yılının 5 Nisan günü Başbakan Tansu Çiller, kendi yarattığı krizden çıkışı amaçlayan "5 Nisan kararları"nı açıklamış ve IMF desteğiyle uygulanan bu kararlar Türkiye ekonomisinin "1994 şoku"nu oldukça kısa sürede atlatmasını sağlamıştı.
Grafikte de görüldüğü gibi, 1994 yılının ilk çeyreğinde küçülmeye başlayan ekonomimiz 1995'in ilk çeyreğinden itibaren yeniden büyümeye geçmiş ve sabit fiyatlarla GSMH rakamımız 1998 yılının sonuna kadar, üst üste 15 çeyrek artmıştı. Asya ve Rusya krizlerinin ekonomimize etkilerini doğru okuyamayan o dönemdeki ekonomi yönetiminin "bize bir şey olmaz" alaturkalığının da katkısıyla ekonomimizde yaşanan gerileme 2000 yılında uygulamaya konan IMF destekli programla yeniden büyümeye dönüştü ama bu büyüme ancak 4 çeyrek devam edebildi. 2001 kriziyle birlikte bu daha da derin bir düşüş yaşadık.
Kemal Derviş'in gelmesi sonrasında hazırlanan gene IMF destekli programla 2002 yılında başlayan büyüme süreci ise 8 çeyrektir sürüyor. Türkiye ekonomisinin son dönemini özetleyen bu grafiğe bakınca ister istemez şu sorular geliyor akla: Bu büyüme daha ne kadar sürer? Büyüme sürecini kesintiye uğratacak yeni bir şok yaşanır mı? Ekonominin bu büyümeyi sürdürecek gücü ve kapasitesi var mı?

BÜYÜME SÜRER Mİ?
Sabit fiyatlarla GSMH serisi, Türkiye ekonomisinin 2001 krizi sonrasında yaşanan üretim açığını kapattığını ve GSMH'nin rekor bir büyüklüğe eriştiğini gösteriyor. Kapasite kullanımında sektörler arasında farklılıklar olabilir ama bugünün rekabet koşullarında üretimi 2003'te eriştiği noktanın ötesine taşımak için yeni yatırım yapmanın ve yeni üretim kapasitesi yaratmanın gerekli olacağını söyleyebiliriz. Hatta sanayi üretiminde 2003'te sağlanan büyümede bile, 2002'nin ikinci çeyreğinde yeniden artışa geçen ve 2003 yılında % 46'lık çarpıcı bir artış kaydeden özel sektör makine ve teçhizat yatırımlarının payı olduğu düşünülebilir.
Öyle görünüyor ki Türkiye'de sanayici, göreceli bir siyasi ve ekonomik istikrar ortamını bulunca ve pazar potansiyelini görünce şu ya da bu şekilde kaynak bulup yatırım yapabiliyor. Ancak bu çabanın sürekliliğini sağlayacak ortam henüz yaratılabilmiş değil, özellikle bankacılık sistemimiz birinci önceliği hâlâ sanayii ve yatırımı finanse etmeye veremiyor.
2001 krizine girerken eriştiği büyüklüğün hâlâ % 35 altında olan banka sisteminde süregelen zafiyetler ve mevcut yapı bankaların bu işlevi yapmasına olanak bırakmıyor ve sanayimiz dışardan taşıma suyla yatırım ve üretim yapmaya devam ediyor. Bu nedenle de, ekonomide yeni bir şok yaşanmasa bile, büyümenin hızını koruyarak süreceği kuşkulu.

Kamu borcu hâlâ yüksek
2001 krizi kamu borcunda büyük bir sıçramaya yol açtı. Son iki yılda sağlanan GSMH artışları ve borç artışının kontrole alınması sayesinde kamunun iç ve dış borcunun GSMH'ya oranı bir miktar azaldı ama her iki oran da 2000 yılında bulunduğu noktanın hâlâ çok üzerinde.