Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Osman Ulagay

İlkeli siyaset için önce Çiller'in tasfiyesi gerekiyor

Yalım Erez gibi "mümtaz şahsiyetlerle" şu an için aynı safta görünmek fevkalade rahatsız edici bir duygu ama Türkiye'de siyaset arenasındaki çıkmazın aşılması için ilk yapılması gereken şeyin Refah Partisi'nin kapatılması değil, "Çiller sendromu"nun aşılması olduğunu kabul etmek zorundayız. "Çiller sendromu" aşılmadan siyasetteki yozlaşmayı aşmanın ve Refah Partisi dahil her şeyi yerli yerine oturtmanın mümkün olmadığını artık anlamamız gerekiyor.
Adalet Partisi'nin kuruluş yıllarından beri Süleyman Demirel'in yanında yer almış, değişik dönemlerde bakanlık görevinde bulunmuş, deneyimli bir eski politikacımız geçen gün telefonla aradı ve, "Çiller olayı aşılmadan Türkiye'de siyaset rayına oturamaz, ilkeli siyaset yapılamaz", dedi. Deneyimli eski politikacı Çiller'i bugünlere getirenler arasında Murat Karayalçın'la Deniz Baykal'ın ve hatta Mesut Yılmaz'ın da unutulmaması gerektiğini söyledi.

Evet Çiller'i bugünlere getirenlerin çoğu bugün karşısında yer alıyor ama eğer "Çiller sendromu" aşılacak ve Türkiye'de ilkeli siyasetin yolu açılacaksa çeşitli aşamalarda Çiller'in elinden tutanların ciddi bir özeleştiri yapmaları da zorunlu.
"Çiller sendromu"nun aşılması önemli çünkü Çiller çok sakıncalı bir sentezi simgeleyen bir politikacı. Çiller, (1) Bilgisizlik ve cehalet; (2) Aşırı kişisel hırs ve pervasızlık; (3) Her türlü ahlak kuralını hiçe sayma; (4) Herkesi kendi amaçları için kullanılabilir birer araç olarak görme; (5) En yakınındakileri bile kolaylıkla harcama; (6) İnsanları tavlamak ve kullanmak için her yola başvurma; (7) Devlet örgütlerini ve olanaklarını kendi manipülasyonları için kullanma; (8) Sözünde durmama ve (9) Kamuoyunu sürekli olarak yanıltmaya çalışma alışkanlıklarıyla bir politikacıda bulunması sakıcalı olan özelliklerin tümüne birden sahip olan bir politikacı. Çiller politika sahnesinde kaldığı sürece kötü örnek oluşturmaya devam edecek, ondan cesaret alan başkaları da siyaseti yozlaştıran alışkanlıkları sürdürmeye heves edebilecek.

Çiller'in siyasetten tasfiyesi, laik düzeni savunan kesimin kendini toparlamasının da önkoşulu gibi görünüyor. Bu kesimde yer alan birçok insanın Tansu Çiller'e nasıl umut bağladığını ve sonra nasıl düş kırıklığına uğradığını yakından biliyorum.Bu kesimde yer alan bazılarının şimdi umudunu Refah Partisi'nin kapatılmasına bağlaması da büyük bir yanılgı, büyük bir zaaf işareti bence. Unutmayalım ki vaktiyle Tansu Çiller'e umut bağlanmasaydı, onun gibilerin sistemi böylesine yozlaştırmasına göz yumulmasaydı Refah Partisi bugün bulunduğu noktada olmayacaktı. Laik düzeni savunan kesim Refah'ı seçim sandığında susturacak noktaya gelmediği sürece kendini ve laik düzeni güvencede hissedemez.

RP - DYP hükümeti kaçınılmaz sonuna doğru yaklaşırken her iki partinin önde gelenleri, son ana kadar yanıltıcı beyanlarda bulunmayı kar sayıyor, "hükümet dimdik ayaktadır", ya da, "bu hükümet 2000 yılına kadar gider", demeye devam ediyorlar. Gerçeği ifade etmediği birkaç gün hatta birkaç saat içinde anlaşılacak beyanlarda bulunmayı bile kar saymanın Sayın Çiller'in ve Sayın Erbakan'ın eski hastalığı olduğunu biliyorum; bu yüzden bu iki liderin koalisyonuna başından beri karşı çıkmıştım ama şimdi bazı çömezlerinin de aynı yola başvurduğunu görünce gene de sormadan edemiyorum: böyle beyanlarda bulunup rezil olmak şart mıdır? Bu tür beyanlarda bulunmak bir politikacıya ne kazandırır? Hiç düşündüler mi acaba?

Uluslararası spekülatörler zayıf para avına çıktı

Uluslararası döviz spekülatörleri önce Tayland'ın parası "Baht"a saldırdı. Tayland merkez bankası faiz oranlarını yüzde 1000'lere, hatta offshore işlemlerde yüzde 1500'lere kadar tırmandırarak ve bazı kambiyo işlemlerine sınırlama getirerek Baht'ın yuvarlanmasını durdurmaya çalışıyor. Arkasından saldırı Çek cumhuriyetinin parası Koruna'ya yöneldi. Güney Afrika Rand'ı ve Filipin Pesosu'nun da saldırı hedefleri arasında bulunduğu belirtiliyor.
Parası saldırdıya uğrayan ülkelerde dikkati çeken özellikler arasında bu ülkelere akan sıcak paranın hacminin ve dış açıkların büyüklüğü, banka sisteminin zayıflığı, ekonomik ve politik istikrarın bulunmaması ve kambiyo sisteminin esnek olmaması önde gelen faktörler. Bu koşullarda bulunan bir ülkenin aşırı değerlenmiş bulunan parasının değerini koruyamayacağı izlenimi yaygınlaşınca hücüm başlıyor.
Türkiye bu koşullardan bazılarına sahip ama (1)Dıştan gelen sıcak paranın çok büyük miktarda olmaması (2) Dış ticaret açığındaki patlamanın durması (3) Bavul ticaretinin de katkısıyla cari işlemler açığının korkulduğu kadar büyümemesi ve (4) Kambiyo düzeninin çok esnek olması Türk lirasını şimdilik spekülatörlerin saldırısından koruyor.

Mustafa Ekmekçi giderek soyu tükenen insanlardandı benim gözümde. Sıradışıydı çünkü pek çok kimsenin kendisi dışında birilerini oynamaya heves ettiği, fark yaratmaya çalıştığı bir ortamda Ekmekçi kendisi olarak kalmayı başarmıştı. Onu gören, tanıyan birisinin bir an için bile, "acaba neyin peşinde" diye düşünmesi olanaksızdı. Yakınlarına ve Cumhuriyet ailesine başsağlığı diliyorum.


Yazara Emailo.ulagay@milliyet.com.tr