Çin'de Devrim'in 50. yılı kutlanırken dünya medyasının gözü de bir kez daha bu muazzam ülkeye çevrildi. Yalnızca nüfusuyla ve kapladığı alanla değil tarihi birikimi ve pek çok alandaki öncülüğü ile de muazzam bir ülke Çin. Çarpıcı bir rakam vereyim: Çin'in 11. yüzyıl sonunda eriştiği 125.000 tonluk demir üretimi düzeyine, sanayi devriminin öncülüğünü yapan İngiltere ancak 19. yüzyılın başında erişebilmiş. İngiltere'nin dünya ekonomisinin liderliğini ele geçirdiği 19. yüzyıl ortalarına kadar Çin'in dünya ekonomisinin bir mumaralı gücü olduğunu ileri sürenler de var. Bu birikime sahip bir ülkenin daha sonra nasıl gerilediği ise kuşkusuz ilginç bir tartışma konusu.
Çin'in son elli yıllık tarihi de ilginç gelişmelerle dolu.
1949'da kırlardan kentleri kuşatan Mao liderliğindeki komünistlerin zaferi sonrasında Çin'de ekonomik hayatı ayakta tutan kesimin tasfiye edildiği ya da kaçtığı anlaşılıyor.
1956'da Çin'de özel mülkiyetin lağvedilmesiyle devrimin yeni bir aşamasına geliniyor,
1958'de komünlerin ve yerel demir - çelik tesislerinin kurulması için yaygın bir kampanya başlatılıyor. Ancak bütün bu çabalar umulan sonuçları vermiyor ve
1959 - 62 döneminde yaşanan büyük kıtlık en az 20 milyon Çinlinin hayatına mal oluyor. Ekonomide bir türlü umduğunu bulamayan Mao,
1966 yılında ülkenin seçkin kadrolarını bir kez daha budayacak olan
"Büyük Kültür Devrimi"ni başlatıyor.
Daniel A. Bell'in "on yıl süren kabus" diye nitelediği (Dissent dergisi, yaz 1999) "Büyük Kültür Devrimi"nin, Rusya'daki uygulamadan umudunu kesmiş olan kimi solcu entelektüellere o dönemde bir umut ışığı gibi göründüğünü anımsıyorum.
Çin Komünist Partisi bu uygulamalarla ekonominin ve ülkenin bir felakete sürüklenmekte olduğunu 1970'lerin sonlarında gördü ve Mao'nun ölümünden sonra ipleri eline geçiren
Deng Şiaoping, özel mülkiyete ve kapitalizme dönüş yolunu açtı.
1979'da başlayan bu açılım önce tarımda sonra ekonominin diğer alanlarında müthiş bir sıçramaya olanak verdi. Çin'in milli geliri 20 yılda beşe katlandı. Şimdi Çin'in 21. yüzyılın ilk yarısında ABD'yi de geride bırakarak dünyanın en büyük ekonomisi haline gelmesi söz konusu.
Çin bu büyük başarıyı Komünist Parti'nin denetiminde, kapitalizmi güdümlü biçimde geliştirerek sağladı. Ancak işin zor kısmı asıl şimdi başlıyor. Zenginleşen kapitalist kesim siyasi güce de erişmek isterken özellikle kırsal kesimde yoğunlaşan yoksulların giderek artmakta olan eşitsizliklere nasıl tepki verecekleri henüz bilinmiyor.
Yazara E-Posta: oulagay@milliyet.com.tr