Türkiye ekonomisinde bundan sonra neler olabileceğini kestirmek için önce 19 Şubat’tan bugün kadar neler olduğunu doğru değerlendirmemiz gerekiyor. Aradan geçen sürede yaşanan en önemli gelişme, Başbakan Ecevit’in ecelini gören kurt politikacı refleksiyle Kemal Derviş’e sarılarak zaman kazanmayı başarmasıydı. Genelde mucize çözümlere pek meraklı olan halkımız ve medyamız da Derviş’i benimseyince ilk günlerin paniği yatıştı ve bayram haftasını da Derviş’e bağlanan umutlarla avunarak geçirdik. Gördüğü meyda ilgisi, hatta kuşatması karşısında biraz şaşkına dönen Derviş’in ayaküstü yaptığı açıklamalarla yatıp kalktık hafta boyunca.
Umudumuz ABDÖnce üç - dört haftalık, sonra üç - dört aylık geçici bir sıkıntıdan söz edildi, sonrası kolaydı sanki. Bu arada 25 milyar dolardan 40 milyar dolara kadar tırmanan miktarlarda paranın gelmek üzere olduğu masalını anlatanlar ve buna inananlar da oldu. Kemal Derviş’i de bu umutlarla Amerika’ya yolladık ama Derviş’in ABD’de yaptığı temaslar gerçeğin biraz farklı olduğunu gösterdi bize. IMF ve ABD yönetimi yeni bir programa destek vermek için programı ve nasıl uygulanacağını öğrenmek istiyordu.Derviş’in çözüm arayışları sürerken, 19 Şubat’ta tehlikeli sulardan geçerken kaptan köşkünde çıkan kavga sonucunda karaya oturan geminin durumunda ise herhangi bir değişiklik olmadı bugüne dek.
Gemi nasıl yüzecek?Gemi hala yüzdürülmeyi bekliyor ve bu bekleyişte geçen her dakikanın önemi var. Bu arada "enflasyonsuz ülke"ye gitmek için gemiye binen yolcularda kaptana, yani Başbakan’a ve yardımcılarına karşı bir tepki var. Kılavuz kaptan, yani IMF de payına düşeni alıyor bu tepkiden.
Dünya Bankası’ndan olaylı biçimde ayrılan ünlü ekonomist Joseph Stiglitz, bizim gibi ülkelerin küresel ekonomideki durumunu "azgın dalgalı okyanusta kürek çekerek ilerlemeye çalışan kayıklara" benzetmişti. Biz biraz daha insaflı davranıp Türkiye ekonomisini orta boy bir gemiye benzeterek sürdürelim öykümüzü.
İlk yapılacak şey, karaya oturmuş olan geminin yeniden yüzdürülmesi. Geminin kendi olanaklarıyla bunu başarması çok zor ve acil olarak dış desteğe, güçlü bir römorköre ihtiyacı var. Ancak bu desteği verecek durumda olanlar, yüzdürüldükten sonra geminin dümenini kimin tutacağını görmek istiyorlar. Kurtarıcı kaptan olarak devreye giren Derviş’in adı belki bir güvence ama gemiyi karaya oturtan kıdemli kaptanlar dümeni Derviş’e bırakacak mı? "Enflasyonsuz ülke"ye varma hayalleri bir kez daha yıkılan yolcular Derviş’e ve onun çizdiği rotaya güvenecek mi?
Gemi yüzdüğü anda, üstelik hasarlı olarak, dalgalı okyanusa açılmak zorunda. Usta bir kaptanın yönetiminde bile zorlu bir yolculuk demek bu. Bu şartlarda "enflasyonsuz ülke"ye varmamız çok daha uzun sürecek ve çok daha zahmetli olacak. Geminin yüzdürülmesi gecikirse bu kez durduğu yerde daha fazla hasara uğraması ve içindekilerin aç - susuz kalması söz konusu.
Durumun farkında mıyız?Ekonomimiz işte bu kadar kritik durumdayken geminin içindekilerin çoğu hala durumun farkında değil galiba. Gemiyi karaya oturtan heyet ise bir yandan şimdi pusulaya bakmayı öğrenmeye, diğer yandan suçu kılavuz kaptana atarak kendini kurtarmaya çalışıyor. Bu arada yarım yüzyıl öncesinin şehir hatları vapurlarıyla okyanusta yol almayı öneren "ulusal plan" taraftarlarına da rastlanıyor.
Bu koşullarda Derviş Kaptan’ın kendinden bekleneni gerçekleştirip gemiyi düzgün bir rotaya oturması ve yeniden "enflasyonsuz ülke"ye yönlendirmesi hiç de kolay olmayacak her halde.
Banka sistemimizdeki kangrenleşmiş sorunlara çözüm bulunmadan uygulanabilir bir ekonomik program yapılamayacağını, peş peşe iki kriz yaşadıktan sonra anlamaya başladık galiba.
Devlet Bakanı Kemal Derviş’in Washington’da yaptığı açıklamada en fazla üzerinde durduğu konu bu oldu. Başbakan Ecevit de bayramda gazetecilerle yaptığı sohbette bu konuya değinmiş, bankalarla ilgili yeni düzenlemeler yapılacağını söylemiş.
Bu lafların altından ne çıkacağı konusunda bölük pörçük bilgiler sızmaya başladı. Yapılacak operasyonun kapsamını ve ayrıntılarını henüz bilmiyoruz ama bunun mali ve hatta siyasi sistemimizdeki pek çok taşı yerinden oynatacak, sarsıcı bir operasyon olacağını söyleyebiliriz.
Bu operasyonuna kamu bankalarının yeniden yapılandırılması, fondaki bankaların tasfiyesi, varlığını yitirmiş özel bankaların sistem dışına çıkarılması ve mevduat güvencesinin kademeli olarak kaldırılması gibi her kesimi ve bu arada banka müşterilerini yakından ilgilendirecek boyutlar taşıması kaçınılmaz olacak, anladığım kadarıyla.
Böyle bir operasyonun, ayrıntıları fazla dillendirilmeden, hızla ve bütünlük içinde icra edilmesi çok önemli. Operasyonun ayrıntıları sızdıktan sonra çeşitli kesimlerden gelecek tepkiler başarı şansını gölgeleyebilir gibi geliyor bana.
Biz dünyada olup bitenle fazla ilgilenmediğimiz için bazen olumsuzlukların yalnızca bizim başımıza geldiğini düşünüp daha da karamsar oluyoruz. Oysa bizim dışımızda da müthiş krizler yaşanıyor dünyada. Örneğin:
Japonya on yılı aşkın süredir yapısal değişimi gerçekleştirip ekonomisini ve mali sistemini düzeltemedi. 1989’da 40.000 puana yaklaşan Nikkei Endeksi şimdi 15 yıl önceki düzeyi olan 12.000 puana yaklaştı.
Japonya’nın yanı sıra diğer Asya ülkeleri ve borsaları da kaygılı bir bekleyiş içinde.
ABD’de "yeni ekonomi"nin simgesi sayılan ve tam bir yıl önce 5048 puana kadar yüksele Nasdaq Endeksi şimdi % 60’lık bir kayıpla 2100 puanın altında dolaşıyor. Nasdaq hisselerinin toplam değeri bir yılda 6.7 trilyon dolardan 3.2 trilyon dolara indi.
Hisse fiyatlarındaki bu düşüşler sonucunda "yeni ekonomi"nin ünlü isimlerinden Cisco’nun piyasa değeri 466 milyar dolardan 164 milyar dolara, Yahoo’nunki 94 milyar dolardan 9.7 milyar dolara, Amazon’unki 23 milyar dolardan 4 milyar dolara düştü.
ABD ekonomisindeki yavaşlamanın bir durgunluğa dönüşüp dönüşmeyeceği tartışılırken Almanya’dan da ciddi yavaşlama sinyalleri gelmeye başladı.
Arjantin, 32 aydır süren resesyonu henüz atlatabilmiş değil, o da bizim gibi IMF desteğiyle ekip değiştirerek çözüm arıyor.