Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Küreselleşme kitabında Bushun Irak çıkmazını da yazdı Bugün de Brükselde, CEPS (Center for European Policy Studies) ile EDP (Ekonomi ve Dış Politika Forumu) tarafından düzenlenen toplantıda tartışılacak olan "Modern Türkiyenin Avrupa Dönüşümü" başlıklı kapsamlı raporu, CEPSin direktörü Daniel Gros ile birlikte Kemal Derviş sunacak.Kemal Dervişin bu çalışmalarının yanı sıra, dünyanın gidişatıyla ve küreselleşmenin geleceğiyle ilgili bir kitap üzerinde çalıştığını biliyordum. Bu çalışmanın bittiğini öğrenince metni ilk okuyanlardan biri olmak şansını da elde etmiş oldum. Center for Global Development tarafından İngilizce olarak yayınlanacak olan "A Better Globalization" (Daha iyi bir Küreselleşme) başlıklı kitapta Derviş, küresel düzenin zaafiyetlerini ve çarpıklıklarını sergilemekle kalmıyor, küresel düzenin hangi kurumsal reformlarla geliştirilebileceğini de ortaya koyuyor. Kitapta, Dervişi "Amerikanın adamı" diye anmayı marifet sananları şaşırtacak bölümlerin hayli fazla olduğunu da söyleyebilirim. Türkiyede her ettiği lafın siyasi bir anlam yüklenerek dedikodu malzemesi yapılmasından çok rahatsız olduğunu bildiğim Kemal Derviş vaktinin büyük bölümünü Avrupada geçiriyor, Türkiyenin Avrupa Birliği ile bütünleşme yolundaki çabalarına katkıda bulunmaya çalışıyor. Kemal Dervişin de belirttiği gibi, Soğuk Savaşın sona ermesi ve nükleer kapışma tehdidinin azalması, daha güvenli bir dünyaya kavuşturmadı insanlığı. Biz, 1990larda gündemde olan söylemle, "barış çağı"na geçmeyi düşlerken tam tersi oldu; teknolojideki gelişmelerden de yararlanan terörün daha tahripkar olabildiği ve terörle mücadele gerekçesiyle, hukuk dışı askeri güç kullanımının yaygınlaştığı bir döneme girdik.Dervişin yeni tür bir küresel kargaşaya yol açan bu süreci değerlendirirken yaptığı saptama aktarmaya değer: "Berlin Duvarının yıkılması sonrasında, ABDnin uluslararası hukukun uygulanmasını güvenceye alacak uluslararası kurumların kurulmasına ve güçlenmesine öncülük etmesi mümkündü. Ancak ABD bu fırsatı kullanacağına bu yeni durumu, kendi gücünü pekiştirmek ve süpergüç konumundan yararlanmak için bir fırsat olarak değerlendirdi. Bush yönetimi de başına buyruk davranmayı ve Birleşmiş Milletlerden yetki almadan Iraka savaş açmayı yeğledi. Iraktaki çıkmaz ise ABDnin tek başına başarılı olamayacağını ortaya koydu." Küresel meşruiyet Dervişe göre, kapitalizm ile sosyalizmin gerçekçi bir bileşimi sayılabilecek olan sosyal - liberal sentezin küresel boyutta kabul görmesi ve sürdürülebilir bir küresel düzenin temelini oluşturması aslında mümkün ama bunun gerçekleşmesi için ABDnin bugünkü tavrını değiştirmesi ve Avrupa ile birlikte egemenliğin küresel boyutta paylaşılmasına öncülük etmesi gerekiyor. Derviş, yeni bir küresel düzenin kurumsal yapısını irdelerken Birleşmiş Milletlerin ve IMF ile Dünya Bankasının nasıl yeniden yapılanması gerektiğini de belirtiyor. Derviş, terörün önlenmesi ve güven ortamının yeniden sağlanması için de küresel meşruiyete sahip bir yeni düzenin oluşmasını gerekli görüyor. Sosyal-liberal sentez Türkiye gibi borçluluk oranı yüksek olan ülkelerin içinde bulundukları çıkmaza kitabında geniş yer ayıran Derviş, bu sorunu yıllar yılı yüksek oranlı faiz dışı fazla vererek çözümlemenin olanaksız olduğunu belirtiyor ve IMFnin katkısıyla gerçekleşecek yeni bir çözüm formülü öneriyor. Derviş, yüksek borçlu ülkelerin bu çıkmazdan kurtulmaları için IMF ve Dünya Bankasının bu ülkelere orta vadeli bir program çerçevesinde, çok düşük faizli "İstikrar ve Büyüme Desteği" sağlamasını öneriyor.Bu yöntemle borçlu ülkelerin, kalkınma ve sosyal destek için gerekli kamu harcamalarından vazeçmeden kamu borcu / GSYİH oranlarını kabul edilebilir düzeylere düşürebileceğini ileri sürüyor. Borç çıkmazına Derviş çözümü Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Örgütü (UNCTAD) geçen hafta yayımlanan Dünya Yatırım Raporunda dünyadaki doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının sanayiden hizmet sektörlerine doğru kaymakta olduğunu açıkladı. Raporuna göre bu tür yatırımlar göreceli olarak az miktarda yatırım girdisiyle gerçekleşip kısa sürede hatırı sayılır kâr payı transferlerine yol açabildiği için gittiği ülkenin dış açığını büyütebiliyor. Ancak bu yatırımlar sayesinde yeni teknolojilerin ülkeye girmesi ve yükselen hizmet kalitesinin bu hizmetleri kullananların verimliliğini artırması ülke ekonomisine kazanç sağlıyor, ayrıca istihdam da yaratıyor.Bu arada Avrupa Birliğine yeni üye olan ülkelere yönelen doğrudan yatırım sermayesinin 2002de 20.5 milyar dolardan 2003de 8 milyar dolara düşmesi üzerine bu ülkeler, büyük küresel şirketlerin hizmet birimlerini ülkelerine çekebilmek için adeta yarışa girdiler. Örneğin Polonya bu tür hizmet alanlarında 2008 yılında 200 bin kişiye istihdam yaratmayı hedefliyor.Büyük şirketler bilgi işlem hizmetleriyle bazı diğer hizmetlerini en avantajlı buldukları ülkelerde yaptırıyorlar. Avantajlı ülkeler sıralamasında Hindistan en üst sırayı alırken en altta ne yazık ki Türkiye yer alıyor. Yatırım hizmete odaklandı Türkiye yaya kaldı oulagay@milliyet.com.tr