Son bir yılda kaydedilen 12 milyar dolarlık dış borç artışının % 93'ü özel sektör ve ticari bankalardan kaynaklandı
Ekonomi bürokrasisinin tepe noktasından özel sektöre geçen ve halen kendi danışmanlık şirketini kurmuş bulunan Zekeriya Yıldırım, geçen akşam sohbet ederken gözümden kaçmış olan önemli bir gelişmeye dikkat çekti. Mart sonu itibariyle açıklanan dış borç rakamları Türkiye'nin toplam dış borcunun 1997 martıyla 1998 martı arasında geçen bir yıllık sürede yaklaşık 12 milyar dolar arttığını ve bu artışın neredeyse tümüyle özel sektörün ve ticari bankaların dış borcundaki artıştan kaynaklandığını gösteriyordu.
Rakamlar gerçekten ilginçti. Özel sektörün ve ticari bankaların dış borcu bir yılda 11 milyar doların üzerinde bir artış kaydederken Merkez Bankası'nın ve kamu kesiminin toplam borcundaki artış yalnızca 800 milyon dolarda kalmıştı. Özel sektörün ve ticari bankaların dış borcu bir yıl içinde % 34 artarak 1998 mart ayı sonunda 44 milyar dolara yaklaşmış, aynı süre içinde Merkez Bankası ve kamu kesiminin borcu yalnızca % 1.6 artarak 50.7 milyar dolarda kalmıştı.
1993'le benzerlik
Zekeriya Yıldırım ilginç bir noktaya daha dikkat çekiyor: 1992'de 15 milyar dolar dolayında olan özel kesim ve ticari bankaların dış borcu 1993 yılında 9 milyar dolar birden artarak 24 milyar dolara fırlamış, 1994 krizi sonrasındaki üç yılda ise bu rakam yalnızca 8 milyar dolar artmış. Son bir yılda kaydedilen 12 milyar dolarlık artış bu bakımdan da dikkat çekici. Sonuçta 1994 krizini getiren 1993'teki borç patlamasından bu yana ilk kez bu boyutta bir dış borç artışı yaşanıyor ve gene 1993'teki gibi bu artışta başrolü devlet değil özel kesim ve ticari bankalar oynuyor.
Mali piyasalardaki gelişmeleri yakından izleyen Zekeriya Yıldırım'a göre özel sektörün ve ticari bankaların 1997 yılından bu yılın ilk yarısına sarkan dönemde dış borçlanmalarını hızlı biçimde artırmaları, uluslararası piyasalarda Türkiye limitlerinin zorlanmasına yol açmış, bu nedenle yeni kredi bulmak zorlaşmış ve paranın fiyatı da artmış. Bu etkinin yılın ilk üç ayı sonrasında daha net hissedildiği söylenebilir.
Yavaşlamada etken mi?
Bu olgu son aylarda piyasalarda hissedilen yavaşlamayla birlikte değerlendirildiğinde akla ister istemez şu soru geliyor: acaba özel sektörün dış kredi bulmakta zorlanmaya başlamasının ekonomik aktivitede hissedilen yavaşlamayla bir ilgisi var mı?
Zekeriya Yıldırım böyle bir ilişkinin kurulabileceğini düşünüyor. Özel sektörün uluslararası piyasalardan borçlanma olanağına sahip kesiminin, yatırım ve üretim finansmanı için dış kaynaklardan yararlandığı anımsandığında ve son bir yıl içindeki dış borç artışının yarıdan fazlasının (5.9 milyar dolarlık bölümünün) finans kesimi dışındaki özel sektörden kaynaklandığı dikkate alındığında, dış kredi cephesindeki bir sıkışmanın, yatırımların ve ekonominin yavaşlayacağı beklentisinin oluşmasına katkıda bulunduğu düşünülebilir.
IMF'ye neden gittik?
Türkiye'nin dış kredi bulmada zorlanmaya başlamasıyla IMF(Uluslararası Para Fonu)ile yapılan gözetim anlaşması arasında bir ilişki var mı sorusu da bu arada akla gelen bir soru. Hükümetin, erken seçimin gündemde olduğu olduğu bir ortamda, kendi rızasıyla IMF'ye gidip % 20'lim memur zammı gibi konularda kendini bağlayacak taahhütler altına girmesi, Türkiye'nin uluslararası "rating" notunu yükseltmek ve dış kredi ufkunu açmak için atılmış bir adım mıydı diye düşünmek mümkün.
Burada kritik nokta belki de şu: Türkiye dış kredi cephesinde de yeni olanaklara kavuşarak sürdürülebilir bir büyüme sürecine geçmek için ilk aşamada ekonomisinin büyüme hızında bir yavaşlamayı sineye çekmek zorunda. Bu yapılmaz ve seçim v.b. gibi gerekçelerle ekonomiyi yeniden canlandırma hevesleri öne çıkarsa kısa sürede 1994 öncesiyle kurulan benzerlikleri ciddiye almanın gerekeceği noktaya gelebiliriz.
Bu yılın ilk çeyreğinde % 8'in üzerindeki büyüme temposunu sürdüren ekonominin ikinci çeyrekte yavaşladığını gösteren sinyaller var. Yılın ilk çeyreğinde, 1997'nin aynı dönemine göre % 11 büyüyen dayanıklı tüketim malları satışları ikinci çeyrekte 1997'ye göre % 4 gerilemiş. Kahverengi mallarda ve bazı diğer piyasalarda da benzer bir eğilim söz konusu.
Kafalardaki soru ise şu: ekonomideki bu yavaşlama sürecek mi? Birkaç hafta önceki karamsar havanın son günlerde biraz dağıldığını ve yaz bitiminde bu yavaşlamanın aşılabileceği beklentisinin arttığını hisseder gibiyim. Seçim kararının da etkisiyle "işler nasıl olsa açılır" havası yeniden hissediliyor sanki.