Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Geçen hafta farklı olaylar farklı duyguları yaşattı bana. Coşku ve heyecan, beğeni, sevinç ve hüzün birbirine karıştı çoğu kez; zaman içinde yolculuklar yapmaktan da kendimi alamadım bu duyguları yaşarken.
Coşku ve heyecanı Türkiye İş Bankası'nın düzenlediği gecede "Lirik Tarih" gösterisini izlerken yaşadım. Liseden sınıf arkadaşım olan Ali'yle (Taygun) sonradan tanımak şansını elde ettiğim sevgili Yekta'nın (Kara) birlikte yarattıkları bu gösteriyi izlerken neredeyse gözlerim yaşardı. Gösterinin sonunda bu duyguları, bu coşku ve heyecanı salondaki diğer izleyicilerle paylaşmak da ayrı bir zevkti. Hepimiz bu gösteriyi gerçekleştiren tüm ekibi kucaklamak istiyorduk sanki.
Farklı kültürlerin zenginliğini şaşırtıcı hoşlukta geçişlerle birbirine bağlayan bu görkemli gösterinin ardından tüm ekiple birlikte Yekta (Kara) ve Ali (Taygun) de sahneye çıkınca onlara bakıp (geçenlerde yazdığım bir yazıyı da anımsayarak) şişmanlığın pekala güzelliğin bir parçası olabileceğini düşündüm.
Galatasaray'ın İspanya'nın Real Mallorca takımını bu kez farklı küme takımı durumuna düşürerek yenerken büyük farkı kaçırmasını izlemek de kuşkusuz heyecan vericiydi benim için. Cimbom'un yarı finaldeki rakibinin Leeds United olduğunu duyunca, 1970'lerde öğrenci olarak İngiltere'de bulunduğum yıllarda, düz beyaz formasıyla fırtınalar estiren Leeds takımını anımsadım. Leeds şimdi o günlerin efsane takımını çağrıştıran bir çıkış yapma hevesinde, maçlara asılan bir takım görünümünde ve hiç de "çantada keklik" değil galiba.
Beni bir anda daha da gerilere, çocukluğuma götüren ve hüzünlendiren olay ise o dönemde Galatasaray'ın simgesi haline gelmiş olan "Karıncaezmez Şevki"nin ölüm haberi oldu. İnsana ve hayvana saygının bugün bile pek yüksek olmadığı bir toplumda, yıllar önce "karıncaezmez" lakabını kazanmış olan Şevki, bugünkülere pek benzemeyen bir taraftar, bir "amigo" tipiydi. Bağırıp çağırarak değil, duruşu ve edasıyla tribünleri ayağa kaldırırdı. En azından benim belleğimde öyle yer etmiş olan Şevki'nin öldüğünü duyunca o günlere döndüm, Metin Oktay'ın Galatasaray'daki ilk maçını falan anımsadım ve ister istemez hüzünlendim.
"Mahir Çayan yaşasaydı holding patronu olurdu" benzetmesi ise sanırım rahatsız etti beni, Che Guevara da yaşasaydı ne olurdu kim bilir...


Yazara E-Posta: oulagay@milliyet.com.tr