Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Daha sağlıklı bir açıklama denemesi için on yıl kadar geri gidelim ve ünlü bir Fransız siyasetçisinin o dönemde yayınlanmış olan kitabında yer alan şu bölüme bir göz atalım: "Fransa halkının yarıdan fazlası ne derdini anlatabiliyor ne de korunabiliyor. İnsanlar güven duygusunu kaybetmiş durumda. Çaresizlik onları umutsuzluğa sürüklüyor ve öfkenin sınırına getiriyor. Her an bir sosyal patlamayla karşılaşabiliriz." Fransa'da hükümeti 50 yıl önce çıkarılmış bir yasaya dayanarak olağanüstü hal ilan etmeye zorlayan varoş isyanının nedenleri konusunda en ilkel açıklamalardan biri, ne yazık ki Başbakan Erdoğan'dan geldi. Konunun uzmanları bu şaşırtıcı patlamayı açıklamak için vakit kazanmaya çalışırken bizim "koyun gütme" uzmanı başbakanımız şıpın işi çözüverdi ve olayı türbanın yasaklanmasına bağladı. Öte yandan, Fransa'dan diğer bazı Avrupa ülkelerine de yayılma eğilimi gösteren olayları "hergele takımının başıbozuk ayaklanması" olarak değerlendirip basite indirgemeye çalışanlar da oldu. Bunlar, on yıl önce Fransa Cumhurbaşkanı olmak için çaba harcayan Jacques Chirac'ın sözleri. Herkes için Fransa adlı kitabında Fransa'daki toplumsal çatlağın tehlikeli boyutlara tırmandığını belirten Chirac, işsizliği ve eşitsizliği azaltarak varsıllarla yoksunlar arasındaki uçurumu kapatma vaadinde bulunuyor.Şimdi on yıl önce yaptığı vaatlerin hiç birini tutamayan Chirac, o dönemde saptadığı toplumsal çatlağın daha da derinleştiği bir Fransa'da, bir anda parlayan kıvılcımı nasıl denetime alacağını bilemeyen bir yönetimin başında. Chirac'ın dramı, küreselleşme ortamında acze düşen bir liderin dramı aslında. Paris'in varoşlarında başlayan ve diğer kentlere de yayılan olayların kendine özgü bir dinamiği var ve bu olayları Fransa'daki genel hoşnutsuzlukla birebir örtüştürmek pek doğru değil. Ancak bu olayların, ülkedeki genel hoşnutsuzluğun ve siyasetçilere duyulan tepkinin ve güvensizliğin hazırladığı ortamda gerçekleştiği de bir gerçek.29 Mayıs'ta yapılan Avrupa Birliği (AB) Anayasası oylaması, Fransız seçkinleri ve siyaset erbabı için çarpıcı bir uyarıydı aslında ama yeterince önemsenmedi galiba. Fransa'da merkeze yakın duran sağdaki ve soldaki partilerin, belli başlı sendikaların ve neredeyse tüm medyanın AB Anayasası'na "evet" oyu verilmesini savunmasına karşın, Fransız seçmenlerinin % 55'i "hayır" dedi AB Anayasası'na. Bu, sisteme ve ülkeyi yönetenlere karşı ciddi bir uyarıydı ve yalnızca Chirac yönetiminin değil siyasetçi takımın ve seçkinlerin büyük bölümünün ciddi bir inandırıcılık sorunuyla karşı karşıya bulunduğunu gösteriyordu. Chirac'ın dramı Fransa'da 4 Ekim günü yapılan ve yüz binlerce kişinin katıldığı protesto gösterileri sonrasında BVA adlı kuruluşun gerçekleştirdiği kamuoyu araştırması, halkın % 72'sinin gösterileri desteklediğini ortaya koymuştu. Araştırmaya göre üst düzey yöneticilerin % 70'i, ücretlilerin % 66'sı, mavi yakalı işçilerin % 68'i hükümetin ekonomik politikalarını onaylamıyordu. Farklı bir araştırma da, Fransa'da depresyona karşı ilaç kullananların son on yılda ikiye katlandığını gösteriyordu. Fransa'da toplumun sorunlarına çözüm üretemeyen hükümete ve halkla iyi iletişim kuramayan siyasetçilerle seçkinlere karşı derin bir tepki duyan çoğunluğun, varoş isyanlarına karşı alınacak önlemleri desteklemesi beklenebilir. Ancak bu, Fransa'daki asıl sorunun aşıldığı ve Chirac'ın dramının bittiği anlamına gelmeyecek. oulagay@milliyet.com.tr Tepkinin boyutu