Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Osman Ulagay


Değişimi yalnızca laik düzene karşı olanlar savununca "irtica" tehlikesi
büyüyor.

"İrtica tehlikesi"nin gündemin baş sırasına oturtulması, yıllar önce ezberledikleri şablonlarla avunmaya ve avutmaya devam edenleri rahatlattı. "İrtica" ne de olsa 70 yıldır bildikleri bir tehlikeydi ve bu tehlikeye karşı mücadelenin yolları da belliydi. Askerler de bu tehlikeye karşı fevkalade duyarlı olduğuna göre "irtica" tedirginliği yaşayan siviller sırtlarını askere dayayıp "topyekun savaş" naraları atabilirlerdi. Toplumdaki oluşumları ve "değişim" taleplerini biraz da dehşet içinde izleyen, aklını "devlet"e takmış olanlara yeniden gün doğmuştu.
Bu yaklaşım tarzının en büyük eksikliği, bugün "irtica tehlikesi" diye tanımlanan olgunun aslında Türkiye'nin çözülemeyen sorunlarının bir sonucu olduğunu gözardı etmesi ve yalnızca bu sonuçla mücadele ederek sorunların aşılabileceğini varsayması. Üstelik bu mücadelenin 1930'ların, 1940'ların yöntemleriyle kazanılabileceğini düşünmesi.
Laik düzeni savunmak isteyenlerin toplumdaki değişim taleplerini gözardı edip bütünüyle statükoyu savunur duruma düşmesi, istenenin tam tersi sonucu yaratabilir. Bugünkü noktalara nasıl gelindiğine baktığımızda da laik kesimin sorumlu olduğu bu tür yaklaşımların izlerini görüyoruz.

Başsorumlu laikler

Türkiye'nin bu noktalara sürüklenmesinde en büyük pay sahibi olanlar aslında laik düzeni savunan kesimde yer alıyor. RP'nin iktidara ortak olması da bunlar sayesinde gerçekleşti. Şimdi de gene bunların ufuksuzluğu ve küçük menfaat hesapları DYP'nin hükümetten çekilmesini önlüyor, çatışma ortamını yaratıyor.
İslami hareketin yükselmesinde, çoğunlukla laik düzen savunucusu olarak görülen yozlaşmış ve şımarmış kesimlerin de büyük payı var. Bunların bir kısmı adil olmayan bir düzen içinde pastadan büyük dilimi kaparken bunu yapmak için her yola başvurmayı mübah saydı. Bir kısmı her türlü etik ölçüyü çiğnedi, hiç bir ölçüsü olmayan insanlar gibi davrandı. Sonuçta bunların davranışları laik düzeni savunan herkese fatura edildi ve bu düzene karşı olan akımların, bu arada İslamcı kesimin yükselmesine ortam hazırladı. Laik kesimin bir kısım sözde entellektüellerinin ve medyanın bir bölümünün de bu yozlaşma süreci içinde yer alması laik düzeni değiştirmek isteyenlerin güç kazanmasını kolaylaştırdı.

"Dar çevre"nin sorumluluğu

İş aleminin hatırı sayılır bölümünün bu sürecin içinde yer alması ve kendi ahlakını, kendi ölçülerini savunamaması, bu kesimin ağırlığını azalttı; yön gösterici, ufuk açıcı bir rol oynama şansını sınırladı. Tekelci yapının ortaya çıkardığı tablo iş hayatında ve özellikle finans kesiminde köşe başlarını tutan dar kesime karşı toplumda ve iş aleminin geri kalan kısmında bir tepki birikimine yol açtı. Bu arada rejimin zorlandığı noktalarda gündeme gelen 12 mart ve 12 eylül askeri müdahalelerinin, adeta bu dar kesimin savunucusu gibi davranması, kimi çevrelerde askerlerle bu kesimin aynı "dar çevre"nin unsurları gibi algılanmaları sonucunu doğurdu.
Şimdi gelinen noktada, iş hayatında köşe başlarını tutan "dar çevre"nin bu hakimiyetini kırmak isteyen grupların bir bölümü Refah Partisi'ne yaklaşarak ve arkasına iktidar desteğini alarak bu yolda ilerlemeye çalışıyor. Devlet ihalelerinde, özelleştirme ihalelerinde bu kesimin kendini göstermeye başladığı görülüyor. Bu kesimin kaynakları arasında belki kara para da var, "inanmış" yandaşlarından topladığı sermaye de var ve bütün bu gelişme "dar çevre"yi fena halde ürkütüyor.
Bunu önlemek için "İslami sermaye" ve RP'ye karşı bir cephe oluşturma çabası başladı. "Laiklik elden gidiyor" denerek bu cephe genişletildi, asker ve geniş bir aydın kesimi "önce laikliği koruyalım" sloganına kapılarak hemen bu cepheye yazıldı. Bunun sonucunda İslami sermayeye boykot çağrılarına kadar gelindi. "Dar çevre"nin gücünü kırmak isteyenlerin bir bölümü din motifini kullanarak gücünü pekiştirmek isteyince aynı motif kendisine karşı da kullanıldı; "dar çevre" de kendini savunmak için "laiklik elden gidiyor" sloganı etrafında güç topladı.

Değişim programı olmayınca

Olaya böyle yaklaşılınca ciddi bir yığınak hatası yapılıyor gibi geliyor bana. Türkiye'nin önünün açılması için gerekli reformların yapılmasını, "dar çevre"nin etki alanının sınırlanmasını hedefleyen grupların, din motifini kullanmadan Türkiye'nin yeni ve dinamik güçlerini örgütleyebilmesi, "İslami düzeni" kurmak isteyenlerin karşısına çıkacak sivil gücü oluşturması lazım. Bunun için de laik düzeni savunan kesimin statükoyu korumaya değil, kendi değişim programıyla değişimi yönlendirmeye talip olması gerekiyor.
Şimdi gelinen noktada cepheler "İslamcılar" ve "laikler" diye kurulursa ve laik cephenin önderliği de hep olduğu gibi "dar çevre"nin elinde kalırsa bunun toplumdaki dengeleri laiklik karşıtları lehine bozması daha da bozması olası. Değişim talebi laiklik karşıtı cephenin tekelinde kalırsa onların değişim projesinin,yani İslami düzene yönelme projesinin güç kazanma şansı daha da artacak. Laik kesim statükoyu savunma konumunda kalırsa ve "devrim koruyuculuğu" adına 1930'ların ortamına dönüşü amaçlayan işlere girişilirse bundan kazançlı çıkanların laik düzen karşıtları olacağını düşünmek hiç de zor değil.


Beş aylık bütçe açığı 530 trilyona vardı, yılsonu açığı en az 2.3 katrilyon olacak
Refah - Yol hükümetinin Yol - Refah'a dönüşüm sürecinin nasıl gerçekleşeceği, siyaset arenasının en hünerli cambazlarının "havada ikmali" nasıl gerçekleştireceği bu yazı yazılırken henüz netleşmemişti. Ancak Refah'ın takkesi düşmeden "denk bütçesi"nin keli iyice belirmeye başladı. Maliye eski müsteşarı ANAP miletvekili Biltekin Özdemir'in hesaplamasına göre bütçe mayıs ayında da 70 trilyon açık verince beş aylık açık 530 trilyona çıktı.
Resmi bütçe verilerinin hala açıklanmamasını eleştiren Özdemir'in hesaplamasına göre 1997 yılı sonunda bütçe açığı en az 2.3 katrilyon lira olacak. Refah - Yol hükümetinin 4 haziran 1997 tarihine kadar 7 katrilyon TL.lık iç borçlanma yaptığını ve iç borç stokunu 2.2 katrilyondan 4.3 katrilyona yükselttiğini belirten Özdemir haziran ortasına kadar yaşanan gelişmeler dikkate alındığında Meclis'ten en az 1.5 katrilyon liralık ek ödenek için kanun çıkartılması gerektiğini vurguladı. Yalnızca ek faiz ödemeleri için 1.25 katrilyonluk ek ödenek gerekiyor.

* Beş ayda ödenen faiz 789 trilyon
* 1997 sonunda faizler 3.1 katrilyon
* En az 1.5 katrilyonluk ek bütçe gerek
* Refah - Yıl 7 katrilyon borçlandı
* İş borç stoğu 4.3 katrilyona katlandı

Yazara EmailO.Ulagay@milliyet.com.tr